HABERMAX. Türkiye, adeta her geçen gün “yeni suçlar” türeten bir ortamda yaşarken, iktidar ve onun kontrolündeki yargı, muhalefeti ve bağımsız duruş sergileyen tüm kesimleri cezalandırmak için “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma” gibi yeni suçlarla devreye giriyor. İktidarın, her açıklamaya uygun yeni suç türetmesi, siyasi bir baskı aracı olarak kullanılıyor. Artık “suçlar” sadece bireysel davranışlarla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda her türlü eleştiri ve itiraz da cezalandırılabilecek bir suç haline getiriliyor.
İktidar Yargısı: TÜSİAD ve Ömer Aras Örneği
Öne çıkan bir örnek olarak, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve uluslararası bir bankanın Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Aras’ın durumu gösterilebilir. Türkiye’nin 80’e yakın ülkeye ihracat yapan ve önemli uluslararası görüşmeler gerçekleştiren bu iki önemli isim, hükümete karşı eleştirilerde bulunmadıkları hâlde, iktidarın yargısı tarafından cezalandırıldı. İktidar, bu iki isme “tutuklama” cezası yerine, daha hafif bir ceza olarak yurtdışı yasağı uygulayarak, onları “cezalandırdı”. Bu durumda, yine iktidarın kontrolündeki yargı, sadece siyasi olmayan iş insanlarına ve yöneticilere yönelik bile adil bir tutum sergilemeyerek, devlete karşı duruş sergileyen tüm kesimleri hedef alıyor.
İktidarın Tutarsızlığı: Hukukun Üstünlüğü ve İtaat Meselesi
Erdoğan’ın “Türkiye’yi baskılardan ve yasaklardan biz arındırdık, konuşan Türkiye yaptık” şeklindeki söylemi ise oldukça çelişkili. Oysa gerçekte, iktidara muhalefet eden ya da karşı görüş bildiren herkese yönelik baskılar, gözaltılar ve tutuklamalar artmış durumda. Erdoğan, muhalefetin yapıcı ve iyi niyetli olması gerektiğini ifade etse de, kendi belirlediği sınırlar içinde “tutarlı, yapıcı ve iyi niyetli” olmak koşuluyla eleştirileri kabul ediyor. Ancak bu, iktidara karşı duran ve eleştirilerinde cesur olan hiçbir kesimin kabul edilmediği anlamına geliyor.
Bununla birlikte, iktidar, herkesin kendisine uygun bir “muhalefet” yapmasını istemektedir. Eğer bir kişi Erdoğan’ın belirlediği sınırlar dışında duruyorsa, bu kişi cezalandırılıyor. İktidarın bu uygulaması, iki farklı Türkiye yaratıyor: “İktidarın yanında olanlar” ve “iktidarın uzağında olanlar”. Bu ayrım, toplumsal yapıyı daha da kutuplaştırmakta ve siyasi krizleri derinleştirmektedir.
TÜSİAD ve İktidarın Kendi Tarzı: Had Bildirme Politikası
İktidarın en önemli hedeflerinden biri de bağımsız iş insanı ve kuruluşlarına karşı tavrını net bir şekilde ortaya koymak. TÜSİAD gibi iktidara karşı bağımsız duruş sergileyen kuruluşları hedef alan Erdoğan, bu kuruluşların hükümetin belirlediği sınırların dışında hareket etmelerine izin vermiyor. Erdoğan, TÜSİAD’a yönelik olarak şu ifadeleri kullanıyor: “Yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz. İş adamı derneğiyseniz iş adamı derneği gibi davranmayı öğreneceksiniz. Milleti kışkırtmayacak, devletin kurumlarını provoke etmeyeceksiniz. Yargıyı baskı altına almaya çalışmayacaksınız.” Bu ifadeler, Erdoğan’ın kendi belirlediği sınırların dışında kalan herkesin cezalandırılacağına dair bir uyarıdır.
İktidarın Oligarşik Yapısı ve Kriz Derinleşiyor
23 yıllık iktidarın sonunda Erdoğan, oligarşik bir yapı kurarak, ülkenin en vesayetçi ismi haline gelmiştir. Bu durum, özellikle ekonomi başta olmak üzere her alanda büyük bir kriz yaratmış ve hükümetin çözüm üretmekte zorlanmasına neden olmuştur. Türkiye, iktidarın yarattığı bu oligarşik yapı nedeniyle, her geçen gün daha fazla kutuplaşmaya ve siyasi krize sürüklenmektedir.
Erdoğan’ın Rejimi: İtaat ve Biat Kültürü
Erdoğan’ın yönetim biçimi, kendi belirlediği “iç cephe” dışında kalan herkesin cezalandırılması prensibine dayanıyor. Türkiye’deki tüm önemli siyasi figürlerin, iş insanlarının ve sendikaların, iktidara karşı bir duruş sergilemeden önce, önce Erdoğan’a “biat” etmeleri gerekmektedir. Erdoğan, bu şekilde hem siyasi hem de toplumsal hayatta kendi gücünü pekiştirmekte ve muhalefeti daha da zayıflatmaktadır.
Ümit Özdağ’ın Düşman Ceza Hukuku Uyarısı
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, iktidarı eleştiren yurttaşların ve siyasi figürlerin karşılaştığı “düşman ceza hukuku” uygulamalarına dikkat çekiyor. Özdağ, Erdoğan’ın iktidarına karşı duruş sergileyenlerin, adaletin ötesinde, siyasi bir hırsla cezalandırıldığını ve ülkenin hızla otoriterleşmeye doğru gittiğini belirtiyor. Bu durum, sadece bireysel cezalarla sınırlı kalmıyor, ülke genelinde büyük bir siyasi baskı dalgası oluşturuyor. İktidar, bu şekilde sadece muhalefeti değil, halkın genel olarak özgürce düşünme ve ifade etme hakkını da kısıtlamaktadır.
CHP ve Muhalefetin Yeni Siyasi Stratejileri
Tüm bu gelişmelerin ardından, muhalefetin de karşı atak yapması ve “siyasi kara kışa” karşı büyük bir kampanya başlatması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Ekrem İmamoğlu’nun CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesi, muhalefet için yeni bir fırsat yaratmaktadır. İmamoğlu’nun liderliğinde başlatılacak kampanya, “hattı müdafaayı, sathı müdafaaya” dönüştürerek, halkın karşısında iktidarın baskılarını daha güçlü bir şekilde aşmayı hedefleyecektir.
Sonuç: İçerideki Değil, Dışarıdaki Kavga Önemli
CHP’nin asıl mücadelesinin içeride değil, dışarıda yapılması gerektiği vurgulanıyor. İktidarın baskılarına karşı toplumsal bir seferberlik oluşturulması, halkın hak ve özgürlüklerini savunmak adına kritik bir adımdır. Türkiye’nin geleceği, bu baskıların ve otoriter yönetimin karşısında duracak cesur bir muhalefetin varlığına bağlıdır.