HABERMAX. Günümüz dünyasında, hızla akan zamanın içinde insanın varoluşsal sorgulamaları giderek derinleşiyor. HABERMAX’ın konuk yazarı, sosyal bilimci ve yazar Etem Sevik, bu kez kalemini insanın ölümlülüğü ve dünyanın geçiciliği üzerine oynatıyor. Kaleme aldığı yazısında, hayatın sonluluğunun ve dünyanın değişken doğasının, insanın anlam arayışındaki rolünü irdeliyor.
Ölümlülük ve Anlam Arayışı
Etem Sevik, insanın ölümlülüğünü kabul ettikçe hayatın değerini daha iyi kavrayabileceğini savunuyor. Ona göre, ölüm korkusundan kaçmak yerine, ölümlülüğün farkında olarak yaşamak bireye derin bir bilinç kazandırır. Yazısında şu ifadelere yer veriyor:
“İnsan, ölümlülüğünü kabul ettiği ölçüde anlam bulur, bu hakikati içselleştirir ve yaşamının kıymetini idrak eder. Her yeni gün, sonlu bir zaman diliminin parçasıdır ve her anı, geçmişin birikimi ve geleceğin bilinmezliği ile yüklüdür.”
Bu ifadeler, yaşamın her anının değerini bilmek gerektiğini ve bu bilinçle hareket etmenin, insani bağları da daha anlamlı hale getirdiğini vurguluyor. Sevik’e göre, sevgi, dostluk ve diğer insani bağlar, insanın ölümlülüğü sayesinde daha derin bir anlam kazanıyor.
Dünyanın Geçiciliği ve Değişim
Etem Sevik’in yazısında bir diğer önemli vurgu ise dünyanın geçiciliği üzerine. Doğanın sürekli değiştiğine ve dönüşümün kaçınılmaz olduğuna dikkat çekerek, bu sürecin insana özgürlük hissi verdiğini söylüyor.
“Her mevsim, her gün batımı ve her yaprak düşüşü, bu döngünün birer ifadesidir. Bu geçicilik, bize yaşamın anlık güzelliklerini takdir etmemiz gerektiğini öğretir. Zaman, durmaksızın akarken, her şey değişir ve dönüşür.”
Sevik, bu değişimin insanı kaygıya sürüklemek yerine, yaşamın akışına uyum sağlamasını öğretmesi gerektiğini belirtiyor. Ona göre, kalıcılık beklentisi içinde olmak yerine geçiciliğin farkında olmak, insanın ruhunu özgürleştirir.
Varoluş ve Sonsuz Döngü
Yazının son bölümünde Etem Sevik, insanın varoluşsal döngüsüne dikkat çekiyor ve bu geçici dünyada anlam arayışının kaçınılmaz olduğunun altını çiziyor. Kendi düşüncelerini şu cümlelerle özetliyor:
“Açtım gözümü, kapattım, dünya vardı, yoktu. Yaşadım ve öldüm. Hemen sonra açtım, kapadım dünya defterini her seferinde ve defalarca. Hem ne fark eder ki, bu kadar mesele değil aslında. Halbuki hiçbir şey değişmiyordu. Hayat devam ediyordu biz yaşadıkça. Hayal ettikçe… Gerçek oldukça beklentilerimiz… Amaçlarımıza varınca… Ve de sonra yeniden yeniden yaşayacağız. Nasılda yaşayacağız. Sonra bir gün bizimle birlikte her şey sona erecek. Kara toprak olacağız; bedenlerimiz, ruhlarımız ve dünyada yok olup gidecek günü gelince. Ne fark eder? Kimin umurunda, ne kadar olacak ve olsun zaten?”
Bu ifadeler, insanın ölümlülüğüne rağmen hayatı bir döngü olarak yaşadığını ve bu sürecin anlam arayışında önemli bir yer tuttuğunu gösteriyor.
Sonuç: Hayatı Anlamlı Kılmanın Yolu
Etem Sevik’in yazısı, okurlarını derin bir düşünce yolculuğuna çıkarıyor. Ölümlülüğümüzü kabul ederek hayatın her anını daha bilinçli ve dolu yaşamak gerektiğini, dünyanın geçiciliğini kabullenerek anın güzelliğine odaklanmanın önemini vurguluyor.
Bu perspektiften bakıldığında, Sevik’in yazısı, insanın hayatını anlamlı kılma çabasına dair felsefi ve psikolojik bir çerçeve sunuyor. Zira hayat, geçici olduğu ölçüde değerlidir ve ölümlülük, varoluşun en büyük gerçeğidir.