EYÜPSULTAN / İSTANBUL
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Halk TV’de canlı yayınlanan “İsmail Küçükkaya ile Yeni Bir Sabah” programının canlı yayın konuğu oldu. İmamoğlu, Eyüpsultan’daki İSKİ yerleşkesi içinde bulunan AKOM binasında gerçekleştirilen yayında, Küçükkaya’nın deprem gündemine ilişkin sorularını yanıtladı. İmamoğlu’nun Küçükkaya’nın sorularını verdiği yanıtlar özetle şöyle oldu:
“İNSANLARIMIZA EV YAPMAMIŞIZ, TABUT YAPMIŞIZ”
“Yıkılan bina sayısına baktığımızda ve kaybettiğimiz insan sayısına tahmin ettiğimizde parça parça oluyoruz. O kadar vahim bir durumdayız. İnsanlarımıza ev yapmamışız, tabut yapmışız. Baktığımızda kötü bir sınav verdik yani. Çok kötü bir sınav verdik. Çok üzgünüz ve çok düşünmemiz gereken ve en fazla sorumluluk hattı oluşturmamız gereken alandan bahsediyoruz açık ara. Sinsi bir düşmanın ansızın gelip, işte bir şehrin yerle bir etmesi meselesi bu. Onun için ben diyorum ki; meydan okuyacağımız tek şey var: Gerçekten depreme karşı meydan okumak ve ona göre gereğini yapmak, şehirlerimizi öncelemek. Ki bunun da başında İstanbul geliyor.”
“İLK 48 SAATTE NE YAPTIK?”
“AFAD’ın eşleştirmesi ve AFAD’ın önderliğinde bölgeye ekiplerimizi, başta arama-kurtarma ekiplerimiz olmak üzere, sevk etmeye başladık. Tabii bunu sevk ve idaresini AFAD yönetti. Urada şunun altını çizelim: Bunun hesabını vereceğiz. 48 saat çok önemli. İlk 48 saatte ne yaptık? 48 saatte ne denli sahaya etkin bir biçimde hakim olduk? AFAD, Türkiye’nin en çatı kurumu. Kimse AFAD’ı reddedemez. Reddetmek ne kelime? Bizim en çatı kurumumuz. Milletimiz vergileriyle, sizler, bizler verdiğimiz yetkilerle, kendimizi afet anında emanet ettiğimiz kurumumuz. Şimdi bugün eğer toplumun büyük bir kesiminde bir sıkıntı var ve bu konuda bir eleştiri alınıyorsa, artık yavaş yavaş, bunun masaya ciddi olarak yatırılıp, hesabının sorulup, nerede yanlış yapıldığının, karşılığında yeni revizyonlar gerekiyorsa, onunla ilgili tedbirlerin acilen alınmasının şart olduğunu düşünüyorum. 48 saatte sahada devletimizin bütün birimleriyle, ekipleriyle ne kadar var olabildik? 48 saatte enkazların yüzde kaçına gidip sahip olabildik ve orada çalışmalarımızı başarabildik?”
“AFAD’IN KOORDİNASYONUNDA CİDDİ SIKINTILAR YAŞANDI”
“İkinci gün, Sayın Genel Başkanımız ve üç belediye başkanımızla birlikte; ben, Ankara ve İzmir Belediye Başkanlarımızla birlikte hemen bölgeye gittik. Ve bölgeye gittiğimizde ne yazık ki acı, feryat… Yoğun bir biçimde. Biz, 48 saatte, yani o ikinci gün, hatta üçüncü gün, hatta dördüncü gün… Çünkü dördüncü gün dahil, bölgede dolaştık. Dördüncü gün dahil sokakta, enkazlarda, insanlarımızın yardımına koşan kurumlar noktasında AFAD’ın koordinasyonunda ciddi sıkıntılar yaşandı. Çok ciddi sorun gördük. Yedinci gün tekrar gittim. Yedinci, sekizinci, dokuzuncu gün yine oralardaydım. Açıkçası çok düzelmiş bir durumda değildik. Ki hala zaten bazı sorunları dinliyoruz. Bakın ‘siz’ demiyorum, ‘biz’ diyorum. Yani bu memleketin sorumlu bireyleriyiz biz, yöneticileriyiz. Yani ben kendimi sorgulamalıyım. Bugünün sistemini sorgulamalıyım. Ben neresindeyim? ‘Ben neresini eksik yaptım’ diye bakmalıyım. Diyorum ki hatta, ‘Her biriniz, bütün yöneticiler, kendi ruhlarında, kendi vicdanlarında 10 şiddetinde deprem gibi kendisini sarssın. Bir sarsılalım, bir kendimize gelelim. Ve hep beraber oturup düşünelim.”
“KAYITSIZ ŞARTSIZ, AÇIK ARA TEK MESELEMİZ BUDUR”
“Deprem günü saat 05.00’ten 07.00’ye kadar AKOM’da, bölgeye gidecek ekiplerimizin koordinasyonunu sağladım. Saat 07.00’de üst kattaki toplantı odasına, İstanbul’un özne bir ekibini çağırıp, ‘Arkadaşlar, sizin işiniz 28 Şubat’ı geçirmeden İstanbul’a tekrar en acil eylem planımızı açıklayıcı hazırlıkları yapmak. Zaten göreve geldiğimizden bugüne yaptıklarımız var. Üstüne koymamız gerekenler var. Önümüzdeki günlerde deprem sürecinden ve bölgesinden almamız gereken dersler var. Hazırlıklarımızı yapalım ve biz çıkalım milletimizin huzuruna diyelim ki arkadaşlar; ‘Bir kez daha bir seferberlik planı açıklıyoruz. Kayıtsız şartsız, açık ara tek meselemiz budur. On binlerce canımızı kaybettik.’ Onun için bu hafta çarşamba günü halkımızın huzuruna çıkıp, çalıştıklarımızla ortaya koyduğumuz iradeyi tebliğ ettik.”
“ÇEKİLİN, BİLENLER İŞİNİ YAPSIN”
“Afetle ilgili kurumlar arası koordinasyon eksik. Bu meselenin yüzleşme anını yaşamak zorundayız. Bugün öğleden sonra AFAD’la toplantıya katılacağım başka bir konuda. Valiliğin davetiyle ben bugün toplantıya gideceğim. Arkadaşlarıma, ‘AFAD’ın yönetmeliğini çıkartın bakayım’ dedim. AFAD’ın her türlü yetkisi var İsmail Bey. Milli Savunma Bakanlığı’ndan komutanlıklara, birçok kurumla ilgili her lojistik envanterini harekete geçirecek yetkisi var. Ama AFAD, gerçekten çok katılımcı, çok özgür ve kendi iradesi olan bir dile sahip olmalı. Hangi ilde bir afet olsa, kameraların önünde 2-3 üç tane bakan görüyoruz. AFAD’ımız var bizim. Çekilin, bilenler işini yapsın. Her bakanın geçmiş mesleğine baktığınızda, farklı farklı alanlarda kabiliyetleri olabilir. Ben kalkıp, ‘Afeti yöneteceğim’ diyebilir miyim İsmail Bey? Yetkin arkadaşlarım önden çalışmalarını yürütürler. Ben, arka plandan onların eksiklerini nasıl tamamlarım? Topluma nasıl mesajlar veririm? Onlardan aldığım bilgiyle toplumu nasıl bilgilendiririm meselesine odaklanırım.
“SORUNUN KAYNAĞI; TEKİL İRADE”
Ama bölgede gördüğümüz ve daha önceki deneyimlerden söyleyeceğim çok net bir şey var: Bizim bürokrasimiz, konuşamıyor. Bizim bürokrasimiz, yetkisini kullanamıyor. Bizim bürokrasimiz, özgün bir biçimde işine odaklanıp, ‘Ben bu işi en iyi nasıl yapabilirim’den ziyade, gelecek siyasi talimatın endişesi ve kaygısıyla koltukta bile titreyerek oturuyor. Sorunun ana kaynağı bu. Makamlardaki insanlara bakalım: Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde okumuşlar. Bu güzel coğrafyanın, bu güzel milletin, devletin evladı olarak, Cumhuriyet’in evlatları olarak doğmuşlar. Hangi köyünde, hangi ilin, hangi semtinde doğmuşlarsa doğmuşlar ama büyümüşler. Aynen sizin gibi, bizim gibi. Yani milletin yetiştirdiği insanların tek borçlu olacağı kişi ya da topluluk kim? Millet. Kamu kurumunu ve kamu hizmetini eğer hayatınıza dair tercih etmişseniz, zaten meseleniz millete hesap vermekle ilgili, millete tabi olmakla ilgili, millete hizmet etmekle ilgili. Bakın altını çiziyorum. Bu kendini iyi yetiştirmiş, iyi okullarda okumuş, eğitimler almış ve devletimizin bürokrat kadrolarını oluşturmuş insanlarımızın kabiliyetlerini yüzde 10 oranında bile gösteremedikleri bir rejimin içerisinde, AFAD’da köşeye sıkışmıştır. Bu bir rejim meselesi. Yani tekil irade. Tekil irade dediğimi ne? Geçenlerde bir örnek verdim. Biz burada bir yangın söndürdük. Utanç verici. ‘Efendim Cumhurbaşkanımızın onayıyla yangını söndürdük’ diyen danışmanı oldu, bakanı oldu. Ya Allah aşkına, yangını söndüren İstanbul itfaiyesi. Şimdi kalksa İstanbul İtfaiyesi’nin erii ya da başındaki Daire Başkanı dese ki, ‘Ekrem İmamoğlu’nun talimatlarıyla yangını söndürdüm’, ben onunla o an bağını kopartırım yani. Böyle bir şey olur mu?”
“HERKES BİR KİŞİYE ‘ACABA SÖYLEDİĞİM NASIL GİDER, BENİ NASIL ETKİLER’ KAYGISIYLA HAREKET ETTİĞİ İÇİN SİSTEM TIKANMIŞTIR”
“Bir bürokratla oturuyorsunuz. Bakın isim vermiyorum. Genel konuşuyorum. Bürokrasinin isimlerini en tepeden, en tırnağa istediğiniz makamı tarifleyebilirsiniz. Sizinle stratejiyi konuşamıyor. İstanbul Belediye Başkanısınız. Genel Başkanımız ve üç büyükşehir belediye başkanı olarak, oranın sorumlu valileriyle bir masada, ‘Nasılsınız, iyi mLS����