Dolar 42,5274
Euro 49,6098
Altın 5.782,09
BİST 10.918,51
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 18°C
Az Bulutlu
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cts 19°C
Paz 15°C
Pts 12°C
Sal 12°C

Türkçülük, Kürtçülük, İslamcılık bir cumhuriyet eleştirisinde birleşmeye başladı’

Türkçülük, Kürtçülük, İslamcılık bir cumhuriyet eleştirisinde birleşmeye başladı’
9 Ağustos 2025 20:36
220

HABERİNİZ. Kemal Okuyan, TKP’nin cumhuriyet vurgusunu öne çıkarmasına ilişkin soruyu marksizm ve cumhuriyetçiliğin tarihsel ilişkisini hatırlatarak yanıtladı. Cumhuriyet’in kuruluşunun tarihsel bir ilerleme olmadığı yönündeki tezleri anımsatan Okuyan, karşı devrimci bir geriye gidişin olduğunu ve bu eleştirinin Türkçülük, Kürtçülük, İslamcılık ekseninde birleştiğini ifade ederek “Bunlara karşı tavır almak zorundayız” diye konuştu:

“Bu kadar tarihin tekerleklerini geriye ittirmeye dönük bir çaba olursa doğal olarak tarihsel bir kazanımı olan cumhuriyet fikrini daha fazla savunmak zorunda kalırız. Ama bu ilk kez olmuyor. İspanya’da faşizme karşı mücadeleyi birleştiren unsur neydi? Cumhuriyetçilikti. Biz Marks’tan önce dahi kendilerine komünist diyenler, komünarlar ya da Fransız Devrimi’nin, Fransız burjuva devriminin sol kanadı hep cumhuriyetçiydi. Marks da cumhuriyetçiydi.

Ama bu ölçüde bir vurguya niye ihtiyacımız var? Karşı devrimler çağındayız ve geriye gidiyoruz. Ayrıca çok iyimser bir değerlendirme, “cumhuriyet karşıtlığını solda hiç görmedim” değerlendirmesi, ben gördüm. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun bir geriye gidiş olduğunu çok okudum ben. “Faşizm olduğunu” çok okudum. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun bir devrimci dönüşüme denk düşmediğini anlatan çok fazla solda hikaye var.

Ben de Kemalizm eleştirisi yapıyorum. O değil ki mesele. Cumhuriyet’in kuruluşunun tarihsel bir ilerleme olmadığı, hatta bizim coğrafyamızda bir geri adım olduğunu söyleyen Türkiye’de çok solcu var. Ne yazık ki.  Ama tabii ki bizim son dönemdeki cumhuriyetçilik vurgumuzun kaynağında bir kere 25 yıllık bir AKP iktidarı var. Yeni Osmanlıcılık ki Türkiye’yi solunda ilk biz kullandık bu kavramı 2008-2007 gibi. O zaman herkes dalga geçiyordu. “Ne alaka yeni Osmanlıcılık?” diye.

Şimdi ne oldu anlaşıldı. Bu da bu işin bir parçası. Ve şunu söylemek zorundayım. Türkiye’de bazı Kemalistler dahil olmak üzere, Cumhuriyet’in tutmadığına dair bir kanaat var. Neden böyle bir kanaat var? “Ya bu başımıza dert açtı. Halktan kopardı. Türkiye’de dindar nüfus bu modernleşme projesinin karşısında durdu. Kürtleri kaybettik. Başka bir şey lazım bize.” türünden bir şeye sahipler.

Bunların bir bölümü de Mustafa Kemal’in gereksiz bir ihtiyatlılık ve korkaklık göstererek Türkiye’yi daralttığına dair bir kanaate sahip. Dolayısıyla bütün bunlar birleşti. Türkçülük, Kürtçülük, İslamcılık bir cumhuriyet eleştirisinde birleşmeye başladı. Ve buradan kimisi genişleyen bir Türkiye arzu ediyor, hatta Turancılık. Bir bölümü Osmanlıcılık, bir bölümü Türk-İslam-Kürt sentezi demeye başladı. Bunlara karşı tavır almak zorundayız. Çünkü bunların bir sınıfsal mantığı var, ideolojik mantığı var, doğrultusu var. Buradan zaten barış çıkmaz. Bu bayağı bir fetihçi modeldir.”

‘Mustafa Kemal çok önemli bir devrimci’

Kemal Okuyan, TKP’nin Mustafa Kemal konusundaki duruşuna yönelik soruyaysa devrim- karşı devrim cephesinde tarihi ilerletmeye dönük bir yan yana geliş olduğunu belirterek Tarihi o dönemin koşullarında değerlendireceğiz ve böyle baktığım zaman Mustafa Kemal çok önemli bir devrimci yanıtını verdi. TKP Genel Sekreteri, şunları söyledi:

“Çok önemli bir tarihsel figür, bir devrimci. Ben hayatım boyunca Kemalist olmadım ama saygı duyduğum bir devrimci. Bir tarihsel ilerlemeye önderlik etmiş çok zor koşullarda. Zaten bir Marksist olduğum için yüz yıl önce olan bitenleri yüzyılın dinamikleriyle değerlendirmek zorundayım. Mustafa Kemal o yüz yıl önceki çok çalkantılı bir dönem ve çok çalkantılı bir coğrafyada devrim safında durmuş.

Bizim kökenimiz 1917 Sovyet Devrimi, 1920 Kurtuluş Savaşı’nın en kritik yılı, 1919 Komünist Enternasyonal’in kuruluşu. Bütün buralara baktığımız zaman aynı saftayız. Bir devrim cephesi var bir de karşı devrim cephesi var ya da emperyalist cephe var. Aramızdaki farklılıklara rağmen geçici de olsa tarihi ilerletmeye dönük bir yan yana geliş söz konusu. Ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nde kapitalizmin yarattığı tahribat, zorbalıklar, özgürlüklerin kısıtlanması bunlar bütün burjuva devrimlerinde olan şeyler. Ben her zaman söylerim, Cezayir’de katliam yaptı diye 1789 Devrimi’ni suçlu gösterebilir miyiz? Böyle bir şey olabilir mi? Tarihi o dönemin koşullarında değerlendireceğiz ve böyle baktığım zaman Mustafa Kemal çok önemli bir devrimci.”

‘Cumhuriyeti savunmanın holdingler ve tarikatlarla hesaplaşmaktan geçtiğini söylüyoruz’

Ruşen Çakır’ın bildiriye Atatürkçülüğüyle öne çıkan isimlerin de imza attığına işaret ederek yönelttiği soruya Kemal Okuyan, Cumhuriyet fikrinin ayaklar altına alınmasının kaynağında sermaye sınıfının olduğunu ve bu zeminin komünist olmayan kesimler tarafından da sorgulanmaya başladığını belirterek “Türkiye’de toplumdaki ideolojik referanslarda büyük bir alt üst oluş yaşanıyor” yanıtını verdi. TKP Genel Sekreteri Okuyan şöyle konuştu:

“Türkiye’de Cumhuriyetçi birikim. İsterseniz buna Kemalist birikim de deyin. Mesela NATO’cu Kemalistler var Türkiye’de. Dolayısıyla homojen bir kesimden söz etmiyoruz ama Türkiye’de Cumhuriyetçilik belli açılardan sahipsiz. Neden? Çünkü şu gerçekle karşı karşıyalar. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra adım adım, herkes değişik bir tarih veriyor, bir dünyadaki emperyalist sistemle eklemlenme sürecine girdi. Zaman içerisinde ve kapitalizm gelişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün bu hali ve bu kadar Cumhuriyet fikrinin ayaklar altına alınmasının kaynağında biz sermaye sınıfının olduğunu söylüyoruz. Ya da daha popüler bir ifadeyle holdingler ve tarikatlar düzeni bu hale getirdi bu ülkeyi diyoruz.

İlginç bir şekilde insanlar tartışıyorlar, bakıyorlar, bir hesaplaşma içerisinde giriyorlar. Türkiye’de komünist olmayan birçok kişi bu noktaya gelmiş durumda. Türkiye’nin bugün geldiği olumsuzlukların kaynağında holdingler ve tarikatlar düzeni olduğunu düşünenler devrimcilerin dışına çıktı. Ve herkes bir şeyi sorgulamaya başladı.

Bu sorgulama toplumda da var. Biz özellikle, büyük depremden sonra şunu fark ettik. Türkiye’de toplumdaki ideolojik referanslarda büyük bir alt üst oluş yaşanıyor. Biz o dönemde “Anadolu muhafazakarlığı” diye kimi sosyologların tarif ettiği muhafazakâr ailelerde örgütlendik. Bu aileler İslamcı gelenekten geliyorlardı. Ve bir şeyi sorguluyorlardı. Onlar da mesela tarikatların ne anlama geldiğini depremde gördüler, sorgulamaya başladılar. Bu bir başlangıç.

Biz “sosyalizmden vazgeçip artık cumhuriyet savunması yapıyoruz” türünden bir şeyle hareket etmiyoruz. Sadece şu, cumhuriyeti savunmanın bugün holdingler ve tarikatlarla hesaplaşmaktan geçtiğini ve NATO’culuk yaparak cumhuriyetin savunulamayacağını söylüyoruz. Herkesin kendi kararı. Biz komünistiz. Ya da bizim savunduğumuz ekonomik sistem sosyalizm. Kimisi başka bir ad verebilir. Ama mesele şu, holdingler ve tarikatlar düzenine karşı mısın değil misin?”

‘CHP ve DEM’in yanı başında Türkiye sosyalist hareketi gelişemez’

Kemal Okuyan, TKP’nin sosyalist sol ile olan ilişkisine dair soruya verdiği yanıtta Türkiye sosyalist hareketinin temel ilkelerden uzaklaşarak CHP ve Dem ekseninde gelişemeyeceğine dikkat çekerek yanıt verdi:

“Biz çok denedik Türkiye’de solda güç birliği, cepheler, platformlar ve burada hep yapıcı davrandık. Ama dedik ki, bir kere Türkiye’nin solu, Türkiye’de sosyalist hareket ayağa kalkacaksa, Cumhuriyet Halk Partisi ve HDP ya da şimdi DEM, bu gölgeden kurtulmak zorunda. Bunların yanı başında Türkiye sosyalist hareketi gelişemez, bağımsız bir hatta olması lazım.  Bir de şunu söyledik, üç temel konuda ilkesel olması lazım. Bir, sermaye sınıfı, mesela TÜSİAD’dan demokrasi beklemek. Bu tür hatalar yapmaması lazım. Yani emek-sermaye çelişkisinde çok net bir görüşü olması lazım. Emperyalizm, ister Avrupa Birliği, ister NATO ne derseniz deyin. İkirciksiz bir şekilde emperyalizme tavır almak zorundasınız. Üç, laiklik.

Buralarda Türkiye’nin solu zaman zaman çok cesur işler yaptı. Ama hep tekledi ve dönüp dolaşıp Cumhuriyet Halk Partisi ve HDP çizgisinin etrafında dolanıyor. Şimdi de aynı şey. Burada bir netlik görmediğimiz sürece biz yokuz dedik. Ve burada kararlıyız. Bize göre bu bir batak. Bu batağın içerisine girmek istemiyoruz. O yüzden zaten bu kadar hakaret ediliyor Türkiye Komünist Partisi’ne.

Eleştiri ayrı bir şey. Ve hiçbir etkisi olmuyor. Bunu unutmasınlar. Bu kadar hakaretin, bu kadar şeyin işte “bunlar askerci bunlar bilmem ne” şaka mı bu? Türkiye Komünist Partisi bu bildirden sonra hangi kesimler tarafından saldırıya uğradı? Saray bürokrasisi, AKP’nin bütün kanatları, MHP, DEM, CHP “nereden çıkarttınız şimdi bizim de tabanımızda hoşnutsuzluk yarattınız” türü eleştiriler geldi. Bir de Türkiye solu.

Biz niye devletçi, askerci olduk şimdi? İki tane emekli asker subay imzaladı diye bu metni. Böyle bir şey olabilir mi?  Yani Türkgün eleştirecek, başka sol partiler eleştirecek. Sonra da denecek ki “siz faşistsiniz.”  Kimin kiminle yan yana geldiği meselesine mesela biz takmayız.

‘Süreç patladığında, bunun ağır sonuçları olacağını hepimiz biliyoruz’

Bu son süreçte hep şunlar söylendi. Bir kanat diyor ki “terör örgütüyle pazarlık olmaz. Bir başka kanat da diyor ki AKP’ye teslim olmayın. Bir süreç çıkacaksa ortaya bunlar olacak. Buradan tartışmayalım. İçeriği tartışalım. Bizim derdimiz o. Yoksa şey yanlış; “bunlarla masaya oturulur mu?” Ne demek ya bir şey olacaksa değil mi? Bir şey diyelim ki çözülecekse masaya oturulur zaten. Bizim derdimiz bu değil. Bizim derdimiz içerik. Bu içerik yanlış.

Bu sefer patlarsa bu süreç çok ağır sonuçları olacak. Bunun farkındalar mı? Bu kadar rastgele yürüyen bir süreç hiç görmedim. Tam tersini iddia ediyorlar. “Her şey kontrolümüz altında” bilmem ne… Her şey kontrollerinin altındaydı da Suriye’de bu saçmalığa niye imza attılar?

Bugünkü hükümetin kırmızı çizgisi ne? SDG değil mi? Silahsızlanma falan. Nasıl olacak Şara’yla? Biz daha Şam’a girmeden önce dedik ki bu proje İsrail’in istediği gibi Suriye’de at oynatması. Ve hiçbir meşruiyeti olmayan bir İslamcı, cihatçı grup sayesinde Suriye’nin parçalanmasının meşru olmasıdır. Kimi ikna edebilirsiniz Suriye’de bu cihatçıların emrine girip onlara güvenmesini? Böyle bir şey olabilir mi? Yanlış tartışma şu anda Suriye’de yürüyen tartışma. Şara’nın ne meşruiyeti var da şu anda Türkiye’nin önemli bir sorunu çözeceğini iddia eden hükümet Şara’ya yatırım yapıyor. Zaten işin yürümeyeceğinin kanıtı burada. Çünkü Şara’yı İsrail, İngiltere, ABD bunun için getirdi. Suriye’de bir merkezi iktidar olmasın diye getirdi. Türkiye ise oraya yatırım yapıyor. Yürümez bu süreç. Ve bu süreç bu noktadan sonra patladığında, bunun ağır sonuçları olacağını hepimiz biliyoruz.”

‘Öcalan çizgisinin ne Kürtlere ne de başka topluluklara yararı var’

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Ruşen Çakır’ın İmralı tutanaklarında Abdullah Öcalan tarafından öne sürülen yaklaşımlara ilişkin “Bunları önemsiyor musunuz?” sorusunu önemsemekle benimsemek arasında ciddi bir farkın olduğunun altını çizerek yanıtladı. “Çizgi itibariyle buranın ne bölgede yaşayan Kürtlere ne de başka topluluklara yararı var” dedi. Kemal Okuyan şunları söyledi:

“Bir siyasetçi olarak bu kadar yıl bir harekete liderlik yaptı. Türkiye’de bu ağırlıktaki herkesi önemseriz. Ama çözüm yolları söyledikleri şeyler… Ben marksistim. Yani önemsemekle benimsemek arasında çok ciddi bir fark var. Karşısındayız bu değerlendirmelerin. Öteden beri böyle. Bilinmedik bir şey değil. Bu çizgi tabii eklektik yanları da var, daha kapsamlı çalışmaları da var bu sürecin öncesinde. Bazı şeyler anlaşılmayabilir. Bazı şeylerde dediğim gibi eklektik yapı var.

Ama sonuçta totale baktığımız zaman çizgi itibariyle buranın ne bölgede yaşayan Kürtlere ne de başka topluluklara yararı var. Ben etnik kavramlar kullanmak istemiyorum ama kendileri özellikle bir Kürt hareketi vurgusu yaptıkları için söylüyorum. Bunun herhangi bir çözüm ya da başarı getirebileceğine daha bir kanaatim yok. “Türkiye projesi”, orada AKP’nin projesiyle bir örtüşme hali var. Ama bunun devamının gelebileceğini düşünmüyoruz.”

‘Osmanlı efsanesi etrafında Türk-Kürt-Arap kardeşliği türünden bir öykü yazıldı’

Çakır’ın Kürt nüfusun seküler eğilimde olduğunu belirterek “Öcalan hareketinin AKP ile kurduğu ilişkinin bir ümmetçi perspektifte olması nasıl mümkün oluyor?” sorusuna Kemal Okuyan, bölgesel dinamiklere dikkat çekerek ortada bir toplumsal proje olduğu ve Erdoğan’ın ümmetçilik lafını telaffuz etmesinin rastlantı olmadığı yanıtını verdi:

“Biz hep yazılı metinlere açıklamalara ve yapılanlara bakarız. Spekülasyon iyi bir şey değil. Hele bu coğrafyada hiç iyi bir şey değil. Çünkü sizi yanlışa götürür. Yani belki bir polemik açısından iyidir ama siz yanlış yaparsınız. Baktığımız zaman Türk-Kürt kardeşliğinin dinsel temellerle ortaya çıkacağı tezi hem AKP’de var hem PKK’da var. Çok net. Yani sayısız şey gösterebilirim buna kanıt. Dolayısıyla bir siyasi hareket olarak bir örgütsel yapı olarak seküler karakterde olması ayrı bir şey. Bir toplumsal proje olarak ayrı.

İnsanların, siyasi hareketlerin liderlerinin kendi inanç sistemlerini tartışmaya başlarsak karışık bir şey çıkar. Şara’yı da bilmiyoruz. Ne kadar İslamcıdır, değildir bunu bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var. Zaten Amerikalılar da söyledi, İngilizler de söyledi. “Bizim adamımız” dediler değil mi? Gayet açık bir şekilde öyle zaten. Biz gelmeden bunu biliyorduk. HTŞ nedir?  Dolayısıyla Türkiye projesi, kardeşliği dinsel temellerde sağlamaya dönük proje AKP’nin 25 yıldır Türkiye’de yapmaya çalıştığı bir şey. O yüzden de Erdoğan’ın ümmetçilik lafını telaffuz etmesi rastlantı değil. Bir Osmanlıcı bir tarafı da var bunun. Neden? Osmanlı kimliklere daha saygılıydı diye bir efsane var. Bu efsane etrafında Türk-Kürt-Arap kardeşliği türünden bir öykü yazıldı. Buna bir itiraz yok. Dolayısıyla bir seküler hareket var bir de İslamcı bir AKP var. Nasıl oluyor? Onu onlara soracaksınız, nasıl oluyor?”

‘Lozan’ın yenilenmesi fikrinin ne anlama geldiğini bu topluma anlatmak zorundayız’

Okuyan, Çakır’ın “sizi şaşırtan destekler oldu mu?” sorusuna verdiği yanıtta farklı kesimlerin bildiriyi desteklediğini, buna şaşırmadığını öte yandan ilk kez içeriğin tartışılmasının önemli olduğu yanıtını verdi:

Ben imzaların son haline bakmadım. Ben bu ülkede hiçbir şey şaşırmam. Hele bu son dönemde. Çünkü yeniden harmanlanıyor Türkiye’de siyaset ve ideoloji. Ve daha da bu böyle olacak. Bu yalnızca son süreçle ilgili değil. AKP iktidarı öyle şeyler yaptı ki, Türkiye’deki bütün dengeleri alt üst etti. Her krizde, deprem bir krizdir, ekonomik kriz bir krizdir, bu yaşanan bir krizdir. Her krizde yeniden bir Türkiye’nin siyasi ve ideolojik dengelerinde büyük altüst oluşlar oluyor. Toplumda da oluyor, siyaset alanında da oluyor. Dolayısıyla ben hiçbir şeye şaşırmam.

Eleştiri ya da hakaretten çok daha fazla destek aldık. Çok farklı kesimlerden. Bu iyi bir şey. Çok büyük bir mahalle baskısı uygulandı imzacılara, imzalarını geri çekmeleri için. Birkaç kişi. Ama normalde bu tür şeylerden sonra niye geri çektiğini de açıklaması gerekir insanların. O açıdan da çok dik durdu imzacıların bayağı büyük bir bölümü. Ve aslında doğru bir tartışma başladı. Ben açık söyleyeyim, ilk kez bu süreç başladığından beri içerik tartışılıyor. Bu önemli bir şey. Tamam, hakaretler falan filan, bu ayrı. İşin o kısmını çöpe atalım. Yani sosyal medya zaten öyle bir alan. Ama içerik tartışılmaya başlandı.

Zaten artık bu saatten sonra Lozan’ın tartışmaya açılması, Lozan bir düzeyde zaten tartışılıyor. Engelleyemezsiniz. Tartışılsın. Ama biz Lozan’ın yenilenmesi fikrinin ne anlama geldiğini bu topluma anlatmak zorundayız. Bu savaştır, savaş istemektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin dağılmasını istemektir.

Şimdi şuna gelecekse Türkiye solu, “Türkiye Cumhuriyeti zaten darbeler, işkenceler, ne hayrını gördük ki?” oysa; bundan ibaretse, o zaman zaten başka şeyi tartışalım. Yani biz yok hükmündeki bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla zaten bu kurtulması gereken bir idari birimdir. Bu bir tez. Biz bu görüşte değiliz. Biz yaşadığımız ülkenin sınırları içerisinde, insanca, kardeşçe, barış içerisinde, eşitlik içerisinde yaşayacağımız bir düzen kurmaya çalışıyoruz. Bu ayrı bir şey. Benim ülkem kalmazsa elimde, bu ayrı.”

‘HDP Kendisine yakın bir ekibin TKP’ye hakim olması konusunda çok uğraştı’

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, TKP’de 2014 yılında yaşanan ayrışma sürecine ilişkin Ruşen Çakır’ın “O ilk kopuşta da Kürt siyasi hareketiyle ilişki konusu önemli bir nokta mıydı?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“O ayrışmada siyasi tartışma yaşayamadık. Çünkü açık söyleyeyim, Türkiye Komünist Partisi’nin bir çizgisi var. O çizgiden radikal bir kopuştur TİP. Buna bir itirazım yok. Keşke deselerdi ki biz böyle bir şey istiyoruz. Böyle bir parti istiyoruz. O zaman sulh içerisinde ayrışılırdı. Ama ben gerçek TKP’liyim deyip, TKP’nin dediğim gibi bir çizgisi var. Ondan sonra bazı şeyleri savunmak çok zordu. Ama biz biliyorduk. Yani Kürt meselesinin ya da HDP ile ilişkilerin belirleyici olduğunu bu ayrışma sırasında.

Nitekim daha sonra da şu oldu. HDP de çok uğraştı. Kendisine yakın bir ekibin TKP’ye hakim olması konusunda. Onlar açısından haklıdır, kendilerine yakın bir ekibi TKP’nin yönetiminde görmek isteyebilirler. Ama şık değildi, etik değildi. Şu nedenle etik değildi. Bir yere kadar siz bunu savunursunuz. Ama Türkiye Komünist Partisi’nde bir ayrışmanın sonuçlanmasından sonra Erkan’ı bayağı bir süre TKP Genel Başkanı diye gördüler. Mesela bu şık değil. Biz şimdi çıkıp da DEM Genel Başkanı diye birisini ilan edebilir miyiz? Etmeyiz, olmaz.”

‘Çok riskli bir evreye girdik’

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, çok riskli bir dönemden geçildiğini belirttiği yayında kardeşliğin ancak ülkenin sınırları içerisinde cumhuriyetçi, laik, bağımsız, egemen ve eşitlikçi bir Türkiye’de sağlanabileceğini ifade etti. Okuyan sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Bugün Türkiye’de tartışılan ya da bizim tartışmak istediğimiz barışmak mı, çatışmak mı değil. Bizim tartıştığımız Türkçülük, Kürtçülük kavgası değil. Türkiye çok riskli bir dönemde, çok riskli bir coğrafyada bir İsrail, ABD, İngiliz operasyonunda kendi bütün güvenlik kalkanı; güvenlikten anladığım devletin güvenliği değil, bu ülke ve halkın güvenliğinden söz ediyorum. Bunlar boşaldı. Çok riskli bir evreye girdik. Bu riskli evrede fantastik şeyler dile getiriliyor.

Mesela bunlardan bir tanesini söyleyeyim, uzatmak istemiyorum ama ABD ile iş birliği yapıp İsrail’in hakkından gelmek gibi laflar edilmeye başlandı iktidar cenahında. Şaka bunlar. Bunlar ne dediklerini bilmiyorlar. Kimlerle aşık attıklarını bilmiyorlar. Öyle Türkiye’yi yaymak, bölge gücü falan bunlar güzel laflar ama büyük riskler taşıyor. Biz iddia ediyoruz ki Türkiye’deki kardeşlik ve Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı haksızlıklar ve eşitsizlikler bu ülkenin sınırları içerisinde cumhuriyetçi, laik, bağımsız, egemen ve eşitlikçi bir Türkiye’de çözülür. Ve çok kolay çözülür.  Bunun karşısında başka tezler var. Yeni Osmanlı’cılık olabilir, ümmetçilik olabilir, Türkiye İmparatorluğu olabilir, Türkiye’yi yaymak olabilir Suriye’ye, Irak’a dönük. Onun sonuçlarına hep birlikte katlanırız.”

Paylaşın:
Habermax, tarafsız ve şeffaf habercilik anlayışıyla, her görüşe saygı göstererek doğru ve güncel bilgileri sunmayı hedefler. Siyasi ayrım yapmadan, güvenilir içeriklerle okuyucularını bilgilendirir.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.