HABERMAX.Altyapının gelişmesi, teknolojinin hakimiyeti, yollar, havalimanları, modern cihazlar
hatta yapay zeka tek başına ilerlemenin adresi değil. Dünyada gelişmenin,
ilerlemenin kriterleri, “İnsani Gelişme Endeksi” çalışmalarında da görüldüğü gibi insan
odaklı olarak değişti: Uzun ve sağlıklı bir yaşamdan bilgi ve insana yakışır yaşam
standardına, eğitimden, kültürel faaliyetlerden yararlanmada kişi başına düşen gayri
safi milli gelirden alınan paya, insan haklarına önem vermekten insanların kimliklerine
ve değerlerine saygı duymaya, farklı seslerin duyulmasını sağlamaya kadar geniş bir
alana yayılıyor.
Kaldı ki, 21 yıllık AKP iktidarı, gelişim açısından bırakın genel değerlendirme
kriterlerini, 10 yıl önce kendi belirlediği hedeflerinin de çok gerisine düşmüş durumda:
Türkiye, ne dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde, ne yıllık bütçe 2 trilyon doları
aşmış durumda, ne de kişi başına düşen yıllık gelir 25 bin dolar!
Bu gerçek otoriterleşmeyi, otoriterleşme de hukuğu ortadan kaldırıyor, kutuplaşmayı
teşvik ediyor ve güven duygusunu ortadan kaldırıyor. İtiraz ve karşı çıkışı
etkisizleştiriyor, dayanışma gücünü azaltıyor. Ekonomik kriz, şiddet, savaş ve göç
dalgası da belirsizliği ve geleceğe bakışta umutsuzluğu derinleştiriyor. Bu sonuçlar
izlenen siyasetle doğrudan bağlı olduğu için Türkiye ilerlemiyor, geriliyor.
30 Ağustos’un 101. Yılında, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında gerçek bu!
ABDÜLHAMİT VE ERDOĞAN BENZERLİĞİ
Türkiye’nin son yılları hızla 1908 İkinci Meşrutiyet’in ilanı öncesine benziyor. II.
Abdülhamit’le Erdoğan arasında benzerlikler hızla artıyor. İstibdat, yani tek adam
yönetiminde “hak ve özgürlük tanımayan despotizm” artarken, meclis işlevini yitiriyor,
alternatif medya RTÜK sopasıyla cezalandırılıyor, yaşam tarzına müdahaleler artıyor.
Eğitim birliğini ve karma eğitimi ortadan kaldıracak “gençler birbirini taciz edebilir,
gerekirse kız okulları açarız” önerileri, yasaklanan festivaller ve konserler, gazeteciler
cezaevindeyken, 12 yaşındaki çocuğu istismardan tutuklanan tarikat Şeyhinin infaz
yasasından yararlanacak olması, uçuş esnasında pilotların kokpitte namaz
kılınmasının önü açılması, mesai ve ders saatlerinin Cuma namazına göre
ayarlanmasına ilişkin fetvalar ve sonradan “biz öyle demek istemedik” denilse de
İstanbul Valiliğinin açık alanlarda içki yasağı sistem üzerinden toplumsal yaşama
müdahaleyi açıkça gösteriyor…
Prof. Dr. Emre Kongar’ın ifadesiyle, “ideolojik bir toplum mühendisliği amacıyla, din,
siyaset, tarih ve edebiyat kitaplarını da kapsayan biçimde yapılan düşünce
yasaklamaları ve toplumsal manipülasyon” artıyor.
DÜNE DEĞİL YARINA BAKMALI
Türkiye Abdülhamit’in istibat dönemine benzeyen Erdoğan dönemini sonlandırma
şansını 14 Mayıs’ta kaçırdı. Yaklaşık her iki seçmenden biri “bu dönem kapansın,
Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı demokrasiyle taçlansın” dese de Erdoğan ipi göğüsledi.
İlhamını Fransız Devrimi’ndeki “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” ilkelerinden alan, yanına
adaleti de ekleyen İkinci Meşrutiyetçiler İstanbul’da “Kahrolsun istibdat, yaşasın
hürriyet” sloganlarıyla 23 Temmuz 1908 günü bir dönemi kapatmışlardı. Seçimler
öncesi Meral Akşener’in yeniden gündeme taşıdığı bu slogan Cumhuriyetin 100. Yılı
biterken laik-demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti isteyen bütün güçlerin ortak sloganı
olabilmeli. Çünkü insanın mutluluğunu önceleyen yaşanabilir bir Türkiye’de,
yaşanabilir kentlerde ancak bu perspektifle inşa edilir. Muhalefet de yerel seçimlerde
pozisyonunu bununla test etmeli, yönü düne değil, yarına yönelik olmalı!
30 Ağustos 2023, İstanbul
Necdet Saraç