HABERMAX. Ay ışığı, eski tren raylarını gümüş bir nehir gibi parlatıyor. Işık yansımaları, istasyonun paslı tabelasında geçmişe ait şekiller çiziyor. Ve ben, zamanın kıyısında bir istasyonda yalnız bir yolcuyum. Ne gelen var, ne giden. Sadece bekleyiş var; içten, sabırlı, kalbime işleyen bir bekleyiş.

Bu istasyon haritalarda yok. Belki bir rüyanın unutulmuş durağı, belki de insanlar tarafından terk edilmiş bir peron. Burada saatler durmuş, zamansa ayın ritmine göre akıyor. Her şey yavaş, her şey eski, her şey biraz hüzünlü.
Yolculuğumun sebebi belli değil. Belki bir tanıdık yüzü, belki bir sesi arıyorum. Belki de sadece bir anlam… Trenler geçmiyor artık buradan, ama ben hâlâ buradayım. Çünkü bazı bekleyişler, varılacak yerden daha anlamlıdır.
Ay, istasyonun çatısına vurdukça geçmişin gölgeleri beliriyor: bir gülümseme, bir elveda, bir son bakış… Hepsi burada, taş duvarlara sinmiş. Her ray bir hatıra gibi uzanıyor karanlığa. Ve ben, her gece bu hatıraların arasında yürüyen bir yolcuyum.
Hani bir gün, bir tren gelir… O trenin penceresinden bana bakan gözler olur. Belki o zaman bu istasyon yeniden canlanır. Ama o güne kadar ben, ay ışığında beklemeye devam edeceğim. Çünkü bazı istasyonlar sadece kalple var olur. Bazı yolcular aşkı takip eder.
Zamanın kıyısında bir istasyon… Ay ışığında yalnız bir yolcuyum. Ama belki de en gerçek yolculuk, hiç gelmeyecek bir treni beklemektir.
Özetle:
Bazı istasyonlar haritalarda görünmez, bazı yolculuklar varışsızdır. Ama ay ışığında bekleyen bir kalp, zamanın ötesinde bir anlam taşır. Belki de aşk, hiç gelmeyecek bir trenin sesini duymaya devam etmektir. Ve o ses, gecenin en tenha saatlerinde ruhumuzda yankılanır.