HABERMAX. Cumhuriyet Halk Partisi Bursa İl Kadın Kolları Başkanlığı, Türkiye’de artan kadın cinayetlerine ve Diyarbakır’da öldürülen 8 yaşındaki Narin Güran cinayetine ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi.
Sözlerine Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kadınlara göstermiş olduğu önemi hatırlatarak başlayan CHP İl Kadın Kolları Başkanı Fatma Öztürk AKP’nin toplum arasında yaptığı cinsiyet, dinsel ve mezhepsel ayrıştırmalar ile toplum yapısını bozduğunu, halkı sürekli tedirgin ve öfkeli bireylere dönüştürdüğüne dikkat çekerek, “Kişilerin evlerinde keyif almak ve belki de günlük problemlerinden bir nebze olsun uzaklaşmak için izlediği televizyon; sürekli şiddet dili kullanılarak yapılan tartışmalar, şiddet içerikli haberler, gündüz kuşağı programları ve kadının, çocuğun zayıf bir konumda şiddete açık, aciz ve savunmasız resmedildiği diziler ile halkımızda şiddetin içselleştirilmesinde adeta bir araç olmuştur” dedi.
Kadın cinayetlerinin Türkiye’de, 2000’li yıllarda geçmiş yıllara göre büyük artış gösterdiği söyleyen Özgür, “2010-2019 yılları arasında kadın cinayetleri sayısında sadece, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı yıl olan 2011 yılında düşüş görülmüştür. İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir.
1 Ocak – 30 Haziran 2024 tarihleri arasında kadına karşı yaşanan şiddet türü vakalarını incelediğimizde; 234 kadın katledilirken, 182 kadın şüpheli bir şekilde hayatını yitirmiş, 255 kadın Şiddet / Yaralamaya, 140 kadın seks işçiliğine zorlanmaya, 73 kadın cinsel tacize, 12 kadın tecavüze maruz kalmıştır. Ağustos ayında, 33 kadın cinayete kurban gitti ve 24 kadının ölümü şüphelidir. Toplumda, gittikçe artan şiddet ve öfke sarmalına birçok kadınımızı kurban vermekteyiz. Kendilerinden ayrılmak istenmesi üzerine nice kadının, eşleri, sevgilileri, nişanlıları tarafından canına kıyıldı. HEMŞİRE Tuğba’lar, Öznur Akkayalar, Hatice Güler, Gülüstan Doku, Yeldane Kahraman ve daha niceleri…
Tüm bunlar bir arada değerlendirildiğinde kadın cinayetlerinin politik olduğu, İstanbul Sözleşmesinin ise kadınların, çocukların ve dezavantajlı tüm grupların korunmasında ne denli önemli bir role sahip olduğu açıkça görülmektedir” dedi.
Açıklamasında, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, devletin çocukların ve kadınların varlığını yok saydığını belirten Öztürk, “Şiddete uğrayan kadınların acı tablosu ile ilgili Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı sayfasındaki sorulardan örnekler vermek isteriz. Eşim beni dövdü, saçlarımdan tutarak sürükledi, vücudumda darp izi belli değil ne yapmalıyım? Eşim devamlı surette bana ve çocuklara bağırıyor, bizi dövmüyor ama eşyalara zarar veriyor. Bu durum şiddet midir? Aile Mahkemesinden koruma kararı verildi. Ancak eşim yine telefonla rahatsız ediyor ne yapmalıyım? Bir gelirim yok, eşim şikayet edersem bana bakmayacağını söylüyor ne yapmalıyım? Boşandığım Eşim beni rahatsız ediyor, çocuklarımı göstermeyeceğini söylüyor ne yapmalıyım? Kayınvalidem ve eşimin erkek kardeşi beni dövüyor. Ne yapabilirim? Ben çalışıyorum ama eşim banka kartımı elimden aldı ve paramı bana vermiyor. İstediğimde küfür ediyor ne yapmalıyım? Şiddetin tanımını biliyor muyuz? Kadınlarımıza normalleştirilmiş yaşam şekillerinde nelerin şiddet olduğunu anlatabiliyor muyuz?” diye konuştu.
Açıklamasında çocukların da toplumda yaratılan yozlaşmadan etkilendiğini vurgulayan Öztürk, “Sadece bu sene on binlerce çocuk hakkında kayıp haberi verilmiş, birçok çocuk yakınları tarafından cinsel istismara uğramış ve acımasızca öldürülmüştür. 2008-2016 yılları arasında, 104.531 çocuk kaybolmuş olup bu çocuklardan kaç tanesinin bulunup ailesine teslim edildiği bilinmemektedir. Bunu yanı sıra,2016 yılından bu yana resmi bir istatistik oluşturacak şekilde bu sayılar kamuyla paylaşılmamaktadır. Ancak, buna rağmen kamuya ve basına yansıyan kamu haberlerinden ve ihbarlardan Türkiye’de yılda on binden fazla çocuğun kaybolduğu bilgisine ulaşılmıştır. Bu çocukların eli kanlı katilleri ise, delil yetersizliğinden beraat etmektedirler. Narinler, Eylüller, Gizemler, Leyla’lar, İkranurlar, Ceylanlar, bebek Sıla’lar ve niceleri okul sıralarından, oyun parklarından ve daha henüz bebekken yaşamdan koparılmışlardır” ifadelerini kullandı.Öztürk açıklamasında son olarak şu ifadeleri kullandı:
“Ülkemizin geleceği olan çocukları korumakla mükellef olanlar, sürekli bir vatan sevgisinden dem vururken kendileriyle aynı düşünmeyen kişileri vatan hainliği ile suçlamaktadırlar. Oysa ki vatan sevgisi önce çocuğu, kadını, doğayı, hayvanı korumak ile başlar.
Kadına ve çocuğa her türlü şiddeti kınıyoruz. Normalleştirilmesini kabul etmiyor ve biz kadınlar hakkımız olanı vermek değil almak için ayağa kalkıyoruz. Şimdiye kadar yaşatılanları unutmadığımızı ve unutturmayacağımızı bir kez daha haykırıyoruz.
Kadınlarımız eğitimli olursa eğitimli çocuklar yetişir, mutlu olursa mutlu çocuklar yetişir, kadın gülerse tüm toplum güler. Gelecek nesiller ve toplumlar kadınlarla şekillenir. Artık ayağa kalkma zamanı bizden alınan hakları alma zamanı”