HABERMAX. İş Dünyası: “Artışın Büyüklüğü Kadar Süreci de Önemli” 2026 yılı asgari ücret görüşmeleri yaklaşırken tartışmaların odağında yalnızca artış oranı değil, bu artışın ekonomik dengelere etkisi ve uygulanma süreci bulunuyor. Kurumsal hizmet yönetimi alanında geniş ölçekli istihdam yapısıyla öne çıkan Allservice’in Yönetim Kurulu Başkanı ve İK Yöneticisi Ebru Akyüz, yaptığı değerlendirmelerde “denge, öngörülebilirlik ve mali sürdürülebilirlik” vurgusu yaptı.

TÜİK’in açıkladığı Kasım 2025 TÜFE verisine göre yıllık enflasyon %31,07, aylık artış ise %0,87 oldu. Bağımsız göstergeler (ENAG gibi) daha yüksek düzeyleri işaret ederken, resmi veriler dahi enflasyonun hâlâ yüksek seyrettiğini gösteriyor.
Bu tablo hem hane halkı gelirlerini aşındırıyor hem de şirketlerin ücret maliyetlerini artırıyor. Dolayısıyla 2026 asgari ücret kararı, sosyal koruma ve istihdam dengeleri açısından kritik önem taşıyor.
Mevcut uygulamaya göre 2025 yılı asgari ücret:
PwC ve ilgili kurumların hesaplamalarına göre işverene toplam maliyet, prim ve sektör farklarına bağlı olarak 30–31 bin TL bandında seyrediyor. Bu nedenle 2026’daki herhangi bir artış, şirket bütçelerinde doğrudan baskı oluşturacak.
Asgari ücrette olması gereken artış oranını değerlendiren Akyüz, üç kriterin birlikte ele alınması gerektiğini belirtti:
enflasyon – şirket maliyetleri – çalışan yaşam koşulları.
Akyüz’e göre:
“2026 için en rasyonel artış yüzde 25–30 bandı. Bu oran çalışanı kısmen korur, işverenin maliyet yapısını da bir anda bozmaz. Önemli olan tüm tarafların sürdürülebilir bir zeminde buluşması.”
Bu oranın hem reel ücretleri toparlayıcı hem de işverenler için ani nakit baskısını sınırlayıcı bir işlev göreceği belirtiliyor.
Akyüz, iş dünyasının yalnızca artış yüzdelerine değil, artışın zamanlaması ve önceden duyurulmasına odaklandığını vurguladı:
“Bugün işverenlerin en büyük beklentisi öngörülebilirlik. Şirketler ani ve yüksek artışlara hazırlanmakta zorlanıyor. Rakamdan çok sürecin planlanabilir olması önemli.”
Geçmiş yıllarda görülen tek seferde yüksek zamların özellikle KOBİ’ler üzerinde ciddi baskı yarattığı biliniyor.
Enflasyonist dönemlerde yılda iki artışın çalışanları koruyabileceğini söyleyen Akyüz, bunun keyfî değil takvimli ve şeffaf olması gerektiğini belirtti:
“Yıl içinde güncelleme yapılabilir; ancak bunun mutlaka öngörülebilir bir mekanizmaya bağlanması gerekir.”
Uzmanlar, çift zammın kısa vadede alım gücünü desteklese de, işletmelerde likidite planlamasını zorlaştırabildiğine dikkat çekiyor.
Akyüz, işverenlerin ortak beklentisini şu sözlerle özetledi:
“İşverenler, SGK primleri ve vergi yüklerinde bir miktar hafifleme talep ediyor. Bu yalnızca işveren konforu için değil; istihdamın korunması, kayıt dışılığın önlenmesi ve şirketlerin büyüme kapasitesinin devamı için de önemli.”
Uzmanlar, Türkiye’de işçilik maliyetlerinin önemli bir bölümünü sosyal güvenlik yüklerinin oluşturduğunu hatırlatarak kamu desteklerinin bu tartışmanın merkezinde olacağını belirtiyor.
Akyüz, Allservice olarak ücret belirlerken yalnızca yasal sınırların değil, motivasyon, verimlilik, sektör ortalamaları ve müşteri memnuniyeti kriterlerinin de dikkate alındığını ifade etti:
“Doğru ücret politikası, çalışanın emeğinin karşılığını aldığı; işverenin de sürdürülebilir yapıyı koruyabildiği sistemdir. Bu denge olduğunda hizmet kalitesi ve şirket performansı da yükselir.”
Ekonomistler, 2026 yılı asgari ücret kararının üç temel başlık üzerinden şekilleneceğini belirtiyor:
Akyüz’ün de altını çizdiği gibi, 2026 yol haritasında anahtar kavram “denge” olacak:
Çalışanın korunması ile işverenin sürdürülebilirliğinin birlikte gözetilmesi.