HABERMAX.İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, Meclis kürsüsünden seslenerek, “İktidarın eğitim sistemi, birey yetiştirme değil, seçmen yetiştirme üzerine kurulu ve adeta gizli bir ajandayla yönetiliyor” dedi.
“Sn. Başkan, Değerli Milletvekilleri; Genel Kurulumuzu Saygıyla Selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grup Başkanvekili ve Afyonkarahisar Milletvekili Sn. Burcu Köksal’ın Meclis Araştırması istediği, kaçak eğitim merkezlerinin denetimsizliğinden doğan hazin sonuçlar, trajik hadiselerin de ötesinde bir acı gerçeği gözler önüne seriyor.
Öncelikle Araştırma Önergesine konu olan ve insanın içini ürperten, yüreğini acıtan olayda kaybettiğimiz 12 yaşındaki küçük yavrumuz Abdülbaki’yi, Yüce Allah cennetinde saklasın, Ailesine de sabır versin diyorum.
Pek çok konuda olduğu gibi eğitim politikalarında da ipin ucunun kaçırıldığına, Cumhuriyet değerlerinin özümsenmesiyle ilgili hassasiyetlerin eğitimde de terk edildiğine üzülerek tanık oluyoruz.
Türk Milletinin duyarlılıklarının ötesinde, artık ayan beyan belli olan ve iyiden iyiye açığa çıkan bir gizli ajandada yazılı olanların, yasa ve yönetmelikler de hiçe sayılarak eğitimde de uygulamaya konulmasıyla somutlaştığını gözlemliyoruz.
Yeni kuşakların, Anayasamızda da öngörülen; milli ve manevi değerlerinin yanı sıra Atatürkçü, laik, çağdaş ve bilimin ışığında yetiştirilmesi amaç ve hedefinden hızla uzaklaşmakta olduğumuzun, evrensel kriterlerden uzak bir garip ideolojik hedefler doğrultusunda şekillendirilmek istendiğinin farkındayız.
Önemle vurgulamak isteriz ki;
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre eğitim bir uzmanlık alanı ve öğretmenlik de bir ihtisas mesleğidir.
Pedagojik formasyonu ve lisans eğitimi olmayan kişilerin değişik adlarla veya kaçak yapılar marifetiyle eğitim vermeye kalkışması asla kabul edilemez.
Bu aynı zamanda Cumhuriyetin temel niteliklerinden biri olan Eğitim-Öğretim Birliği’ne (Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na) da aykırıdır.
Sığınmacı dediğimiz gruplar arasında da benzer kaçak, diğer bir deyişle korsan eğitim yapılanmaları maalesef ki söz konusudur.
Bu konu sadece ve sadece MEB’in inhisarında kalmalıdır.
Bu kapsamda önemle belirtmek isteriz ki;
Vakıflar, cemaat, dernek grup v.s. din eğitimi veya değerler eğitimi adına MEB müfredatı dışında bir takım faaliyetlerde bulunmak, ülkemizdeki eğitim ve öğretim sürecini olumsuz etkiliyor.
Zira bu tür faaliyetlerde bulunan grupların hangi müfredata, hangi programa bağlı kaldıkları da meçhuldür ve bu durum tehlikelidir.
Bu şekilde izinsiz faaliyet gösteren oluşumlara müsamaha gösterilmesi, merdiven altı dediğimiz yerlerin önünü maalesef daha fazla açmaktadır.
Bu manada son dönemlerde Okul Öncesi eğitimde devam eden ya da kayıtlı öğrenci sayısındaki artışı önemsediğimizin ancak yeterli görmediğimizin de altını çizmek istiyoruz. Okul Öncesi eğitiminin de zorunlu eğitime alınması kaçınılmazdır, gereklidir.
Çocuklarımızı izinsiz, denetimsiz faaliyet gösteren sözde kurumlara emanet etmek yerine devlet eliyle kesin çözüm bulmalıyız.
Aksi durumda sadece şikâyete bağlı olduğu için denetlenmekte olan bu yerler, şikâyet olmadığı sürece faaliyetlerine devam etmektedir. Bu olgunun iyi analiz edilmesi, yaptırımların caydırıcı düzeyde artırılması şarttır.
Efendim;
Ben de bir eğitimciyim.
Öğrenciliğimden sonraki hayatımın neredeyse tamamı, eğitim politikalarındaki yanlışlıkları, eksiklikleri yüksek sesle dillendirmekle, kamuoyunda ses getiren etkinliklere, eylemlere öncülük etmekle ve aynı zamanla eğitim emekçilerinin hak arama mücadelelerine destek vermekle geçti.
Şunu özellikle belirtmek isterim ki;
Bu faaliyetlerimiz, her daim modern ve çağdaş eğitim talebinin yanı sıra
eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması taleplerini kapsadı.
Bıkmadan usanmadan, her türlü mecrayı kullanarak her fırsatta bu talebimizi haykırdık, çünkü ülkemizin temel sorunu buydu.
Bugün de içinde bulunduğumuz eğitim sistemi, ne yazık ki, birey yetiştirme değil, seçmen yetiştirme üzerine kurulu.
Önce köy enstitülerinin kapatılmasıyla başlayan ülkemiz eğitimindeki erozyon, son 20 yıl içinde çok sayıdaki köy okullarının kapatılmasıyla da derinleştirildi.
Müfredat düzenlemelerinin Cumhuriyet değerlerinden uzaklaştırılarak yapılması, yukarıda sözünü ettiğimiz gizli ajandalı bir kurgunun hayata geçirilmesi amaçlıydı ve Türk eğitim sisteminde bilinçli bir yozlaştırmayı beraberinde getirdi.
Yargı kararına rağmen keyfi bir uygulama ile Andımızın yasaklanması dahi Milli Eğitim ideallerimize vurulan en ağır darbelerden biri olmuştur.
Çocuklarımızın, “Ne mutlu Türküm diyene!” diye haykırmasından rahatsızlık duyanların gerçek niyetinin, kimliksiz bir zihniyete sahip, kula kulluk eden bağımlı bireyler yetiştirmek olduğu net biçimde anlaşılmıştır.
Eğitimde temel felsefe, nitelikli eğitimin yolunu açmak, fırsat eşitliğini sağlamak, devlet güvencesiyle parasız eğitime geçiş yolunda çalışmalar yapmak, sonuç itibarı ile liyakat sahibi gençler yetiştirmek olmalıdır.
Çünkü;
Geleceğin aydınlık Türkiye’sini kurmanın da, insan hak ve hürriyetlerinin egemen olduğu, hukukun tüm kurum ve kurallarıyla işlediği, adaletin herkesi için tesis edildiği, laik ve demokratik bir ülkede yaşayabilmenin de tek yolu, milli eğitimdeki bu ideallerin hayata geçmesiyle mümkündür.
Söz konusu kaçak eğitim merkeziyle ilgili araştırma önergesi vesilesiyle bir kez daha hatırlatmak isteriz ki;
– Türk Eğitim Sistemimizde; Atatürk ilke ve inkılapları esas olmalı, milli ve manevi hassasiyetler korunup kollanmalı, laik ve bilimsel eğitim ilkelerine uyumlu politikalar üretilmelidir.
Aynı şekilde;
– Devlet denetiminde olması gereken okullarımızda ve öğrenci yurtlarımızda, dar ve sabit gelirli ailelerin çocuklarını ücretsiz yararlandırmaları esas alınmalıdır.
-Devletimizin hiçbir biriminin olur vermediği, kaçak tanımlamasıyla tarif edilen sözde eğitim ya da barınma merkezlerine, bırakın müsamaha gösterilmesini, derhal kapatılmalarıyla ilgili işlemler gecikmeksizin yapılmalıdır.
-Dernek ve vakıf ağırlıklı eğitim ve yurt merkezlerinin, Türk devleti ve Milletinin duyarlıkları doğrultusunda denetlenmeleri sağlanmalı, elbette ki Anayasamızda ve yürürlükteki yasalarımızda ifadesini bulan Türk eğitim sisteminin ilke ve prensiplerine uygunluğu tescil edilmelidir. Bu konuda Meclis Araştırması yapılmasını da öneriyoruz.