HABERMAX. “Din Savaşı Değil Sınıf Savaşı” başlığıyla çıkan Gelenek’in 164. sayısında “İsrail’in, tarihi, sınıfsal dinamikleri ve emperyalist merkezlerle ilişkisiyle, Siyonizmi var eden maddi destek, medya gücü ve lobileriyle masaya yatırılması gerekiyor. Çünkü bu bir din savaşı değil bir sınıf savaşı” değerlendirmesine yer verildi.
“Naziler 1937’nin Nisan’ında Gernika kasabasını bombalandığında geriye yalnızca yıkık bir şehir ve yüzlerce ölü bırakmamıştır. İspanya İç Savaşı ve Gernika bir cüret ispatıdır. Alman, İtalyan ve İspanyol faşizmi diğer Avrupalı emperyalist güçlerin gözü önünde bir kıyıma giriştikten yalnızca 2 sene sonra dünya savaşına adım atılmıştır. Guernica barbarlığın resmi olmaktan daha fazlasıdır, bir uyarıdır.
İsrail Devleti dünyadaki büyük güçlerin gözü önünde ve bölgesel hesapların orta yerinde eşi görülmemiş bir katliama imza atıyor. Ama bize anlatılan başka bir öykü. Filistin’in ve sırayla Lübnan’ın, Suriye’nin parçalanması ve yok edilmesi İsrail’in Araplara karşı giriştiği bir medeniyet savaşıymış ya da bir din savaşı gibiymiş gibi gösteriliyor.
Peki bu nasıl mümkün oluyor?
Mümkün oluyor çünkü İsrail İsrail’den ibaret değil. İsrail Devleti de sıradan bir devlet değil. İsrail en başta ABD emperyalizminin vazgeçilmez bir unsuru. İsrail bütün dünyaya yayılmış siyonist şebekenin, muazzam büyüklükteki mali desteğin, büyük tekellerin yaşattığı bir devlet. Tam da bu sermaye ilişkileri İsrail’i canlı tutuyor ve cesaretlendiriyor.
İsrail özel bir misyonla hareket ediyor. Bölgenin sınırlarının yeniden şekillendirilmesi, anti-emperyalist güçlerin belinin kırılması ve emperyalist sistemdeki hesaplaşmaların tıkanıklıklarının aşılması için koçbaşı gibi hareket ediyor. Yani İsrail’in misyonu, varlık sebebi olan Siyonizmden ibaret değil. İsrail’in, tarihi, sınıfsal dinamikleri ve emperyalist merkezlerle ilişkisiyle, Siyonizmi var eden maddi destek, medya gücü ve lobileriyle masaya yatırılması gerekiyor.
Çünkü bu bir din savaşı değil bir sınıf savaşı.”
Tanıtım yazısında Gelenek’in bu sayısının içeriğine ilişkin şu bilgiler verildi:
“Nevzat Evrim Önal, Emperyalist Sistemin Bütünselliğinden Bakıldığında Görülen İsrail yazısıyla İsrail’in neden herhangi bir devlet olmadığı tezimizin altyapısını inşa ediyor ve İsrail’i emperyalist dinamiklerin içerisinde ele alıyor.
Orhan Gökdemir, Yahudi büyük sermayesinin hangi tarihsel gelgitlerin ürünü olduğuna açıklık getiriyor. İsrail büyük ölçüde bu gelgitlerin ürünü ve İsrail’in gücü tam da bu büyük sermayenin gücü.
Serap Emir, Nevzat Evrim Önal’ın açtığı tartışmayı bir adım öteye taşıyor. Ne Din Ne Medeniyet: Filistin’de Sınıf Savaşı, İsrail’in sınıfsal kompozisyonuna ve dolayısıyla Filistin kavgasının sınıfsallığına odaklanıyor.
Tarihi ve güncel dinamikleriyle Filistin kavgasını anlayabilmek için olmazsa olmazımız devrimci mücadelenin nerede ve nasıl konumlandığı. Bugün Filistin solunun direnişteki rolünü ve bu noktaya nasıl gelindiğini anlayabilmek için Refik Derviş’in Ulusal Kurtuluş ve Sosyalizm Arasında Sıkışan Filistin Solu yazısına gözlerimizi çeviriyoruz.
İspanya İç Savaşı’nda faşizme karşı mücadele eden güçlerin tek gerçek ve büyük destekçisi Sovyetler Birliği’ydi. Bugün yaşadığımız Guernica tablosu biraz da Sovyetler Birliği’nin olmadığı bir dünyanın ürünü. Ogün Eratalay, zor bir dönemece odaklanıyor, İsrail’in Kuruluş Süreci ve SSCB yazısıyla İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dinamiklerin İsrail’in kuruluş sürecine nasıl etki ettiğine, Sovyetler Birliği’nin değişen pozisyonunun nedenlerine ışık tutuyor.
Erdal Topparmak, Filistin’in işgaline ideolojik ve siyasal temel oluşturan Balfour Deklarasyonu’nu anlatıyor ve İngiliz emperyalizminin rolüne dikkatlerimizi çeviriyor.
Gamze Erbil, Filistin kavgasıyla gündemimize giren temel bir soruna İran Devrimi üzerinden odaklanıyor. Filistin kavgası bir sınıf kavgasıdır ve bu kavganın geçmişinde devrimcilerin rolü merkezîdir. Oysa ki, nedenleri Refik Derviş’in yazısından okunabileceği gibi, bu rol bugün değişmiş ve direnişin temsiliyeti İslamcı aktörlere geçmiştir. Bu, direnişin varlığını ve kavganın gerçekliğini değiştirmiyor ama bu durum yeni bir tarih yazımına dönüştürülmeye çalışılıyor, “İslamcıları destekleyen komünistlerin hatasının devam ettiği” biçiminde propaganda edilmeye uğraşılıyor. Bu uğraşın bugün açılabileceği tek kapının İsrailcilik olduğunu söylememiz, bununla birlikte İran’da neler olduğunu da en baştan anlatmamız gerekiyor.