HABERMAX. Kemal Okuyan, soL gazetesine verdiği söyleşide, Suriye’deki gelişmeleri ve Türkiye’nin iç politikasındaki değişimleri derinlemesine değerlendirdi. Suriye’nin içinde bulunduğu kaos ortamı ve Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikaları, Okuyan’ın gündeminde önemli bir yer tutuyor. Okuyan, özellikle HTŞ (Heyet Tahrir Şam) ve diğer cihatçı grupların Suriye’deki meşruiyetini sorgularken, Türkiye’nin dış politikasını ve içerdeki Kürt meselesini de ele aldı.
Kemal Okuyan, Suriye’deki durumu şu şekilde özetledi: “Suriye’nin birliğini temsil eden bir aktör yok. HTŞ, ajanların ve fanatiklerin yönettiği bir örgüt ve dış müdahalelerin ürünü” diyerek, örgütün hem ideolojik hem de yapısal olarak Suriye’nin bütünlüğüne zarar verdiğini belirtti. Okuyan, HTŞ’nin Suriye’deki yönetiminin aslında bir dış müdahale olduğunu ve İsrail’in bu durumu sürekli beslediğini ifade etti.
Okuyan, “HTŞ’nin Suriye’nin birliğini sağlayabilecek bir yapıya sahip olabileceğini düşünenlerin, Yeni-Osmanlıcılığının haline bakmaları gerek” diyerek, bu yaklaşımın başarısız olduğunu vurguladı. Ona göre, HTŞ’nin Suriye’de tutunabilmesi için ancak “benzersiz bir baskı ve katliamlarla” bu süreç sürdürülmeye çalışılabilir.
Okuyan, İsrail’in Suriye’deki iç savaşın arka planındaki en önemli aktörlerden biri olduğunu belirtti. İsrail’in, özellikle cihatçı grupların yönetimindeki bölgelerde etnik grupları himaye ederek Suriye’nin parçalanmasını sağlayacağını savundu. “Suriye’nin birliğini sağlamaya çalışan aktör meşru değilse, bu durum parçalanmayı meşrulaştırır” diyerek, HTŞ’nin Suriye’de birliği sağlamada başarısız olacağını ve bunun yerine, daha fazla ayrışmaya yol açacağını söyledi.
Suriye’de özellikle Dürziler ve Aleviler gibi azınlık gruplarının, dışarıdan gelen “koruma” talepleri ile Suriye’nin içindeki denklemleri değiştirebileceğini ifade etti. Bu noktada, “Cihatçılar tarafından yaratılan tehdit” faktörünün önemli bir birleşen olduğuna dikkat çekti.
Kemal Okuyan, son zamanlarda Abdullah Öcalan’ın mektubunun kamuoyuna açıklanmasının, Suriye ve Türkiye arasındaki ilişkilerde yeni bir aşamayı işaret ettiğini belirtti. Özellikle AKP’nin Suriye’deki Kürt özerk bölgesini ve silahlı yapılanmayı dağıtma çabalarına dikkat çeken Okuyan, Türkiye’nin bu politikasının Suriye’deki durumu daha da karmaşık hale getirdiğini vurguladı.
“Suriye’nin birliğini sağlamak için kullanılan aktörler, İsrail gibi dış müdahale aktörleriyle birleşiyor”, diyen Okuyan, AKP’nin mezhepçi dış politikasını da eleştirdi. Özellikle Türkiye’nin “Kürtleri koruma” söylemiyle bölgedeki hamiliğini artırmaya çalıştığına dikkat çekerken, “Suriye’nin parçalanması meşru hale gelmiyor” dedi. Bu noktada, emperyalizm ve gericilikle işbirliği yapan her türlü çözümün geçerli olmayacağını belirtti.
Okuyan, meşruiyet kavramına geniş bir şekilde değindi. Ona göre, “Emperyalizmin olduğu, İsrail’in olduğu hiçbir şey meşru değildir”. Bu bağlamda, Suriye’deki tüm dış müdahalelerin meşru olmayacağını ve “Suriye’de birliği sağlamaya çalışan aktörler meşru olamaz” şeklinde bir sonuca vardı.
Okuyan, “Emperyalizm ve gericilikle işbirliği yapanlar, sadece daha fazla çatışma yaratır” diyerek, Suriye’deki halkların ortak bir mücadelesinin, ancak laik, eşitlikçi bir düzenle mümkün olabileceğini ifade etti. Suriye’nin geleceği için tek çözümün, tüm etnik ve dini grupların bir arada, barış içinde yaşamalarını sağlayacak bir anlayışla hareket etmek olduğunu belirtti.
Okuyan, Türkiye’nin Suriye’deki Kürt oluşumlarına karşı tavır alması durumunda, “Türkiye’nin tartışılmaya başlanacağı bir sürecin önü açılır” uyarısında bulundu. Bu gerilim, AKP’nin “Kürt oluşumlarına izin vermem” yaklaşımını sürdürmesiyle daha da derinleşebilir. Bunun bir sonucu olarak, “Emperyalist dünyada bunu bekleyen çok fazla aktör var” dedi.
Kemal Okuyan, Suriye’deki geleceği şu şekilde özetledi: “HTŞ’nin ve benzeri cihatçı grupların Suriye’nin birliğini sağlaması mümkün değildir”. Türkiye’nin, dış politikada daha temkinli ve ulusal çıkarları gözeten bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini belirten Okuyan, “Suriye’deki karmaşanın ve katliamların derinleşmesi, Türkiye’nin içindeki sürecin de çöküşüne yol açar” diyerek, bölgesel bir çözümün gerekliliğini vurguladı.