HABERMAX. soL TV’de yayınlanan, Mert Doğan’ın sunduğu Kemal Okuyan’la Komünist Bakış’ta bu akşam PKK’nin fesih kararı, ardından ortaya çıkan tablo masaya yatırıldı. Okuyan, açıklamayla kongre arasındaki birkaç günlük süreye dikkat çekerek değerlendirmesine başladı ve “Arada bir süre geçti. Bu sürede ne oldu?” diye sorarak, metnin “bir onaydan ya da değerlendirme sürecinden geçtiğini” söyledi.
“Zor hazırlanmış bir metin anlaşıldığı kadarıyla ve bir değerlendirme süreci olmuş. Bazı AKP kaynakları ‘detaylara takılmayalım’ diyor. Ancak doğal olarak detayları da ele alınacak ve bir takım sonuçlar çıkarılacak” diyen Okuyan metindeki ifadelerin tümünün “İmralı’nın ve devletin onayından geçtiğinin rahatlıkla söylenebileceğini” belirtti.
‘Öcalan’ın açıklamasıyla bugünkü açıklama arasında bir paralellik var’
Metnin arka planına dikkat çeken Kemal Okuyan, açıklamanın Öcalan’ın ilk çağrısıyla paralellik taşıdığını, sorunun kaynağı olarak aynı yerlere bakıldığını vurguladı. Ve şöyle konuştu:
“İki şeye özellikle işaret ediliyor. Bir Lozan, iki 1924 Anayasası. Burada bir ısrar görüyoruz. İki reel sosyalizm ya da sosyalizmin ulusalcı versiyonu yani ulus devlete yaslanan versiyonu, ki sosyalizmin böyle bir tanımı yoktur. Ama bunun karşısına da bir ‘demokratik sosyalizm’ konuyor. Burada da bir ortaklık var. Öcalan’ın açıklamasıyla bugünkü açıklama arasında bir paralellik var. Sorunun kaynaklarına ilişkin olan. Bu önemli. Demek ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla ilgili bir mesele masaya yatırılacak. Bunu biz öteden beri söylüyoruz. Burada bir uzlaşma var. AKP’yle Öcalan arasındaki uzlaşmaya artık örgüt de katılmış oldu. Bunu önemsemek gerekiyor.
Burada özellikle bazı unsurlar konmuş. Mesela ‘bağımsız Türkiye’ ya da ’emperyalistlerin oyunlarının bozulması’ gibi. Bunun özellikle önemli olduğunu düşünüyorum.”
‘Silahların susmasına itiraz edilemez’
Açıklamada “sol bir söylem” olduğuna da dikkat çeken Okuyan, bu durumun DEM Parti içerisinde ve daha geniş bir alandaki sol eğilimli unsurlardan çıkabilecek tepkileri yumuşatmaya dönük olduğunu ifade etti. Bir diğer sebebiniyse “Türkiye solunun bu sürece desteğine ihtiyaç duyulması” olarak tarif eden TKP Genel Sekreteri şöyle devam etti:
“Sürece dair başından beri şunu söyledik: Silahların susması, bir anlaşma, bir barış, buna itiraz edilemez. Bu iyi de bir şey. Silahların susmasının dışında neden iyi bir şey? Çünkü kimse bu sorunun arkasına saklanamayacak artık. Herkesin daha açık bir biçimde nasıl bir Türkiye istediğini söylemeye başlaması gerekecek, bugünden itibaren.
Bunu engellemeye dönük bir yaygara var şu anda. Muazzam bir psikolojik baskı kuruluyor. AKP medyasında AKP’li yöneticilerin konuşmalarıyla ‘Hepimiz hemfikiriz, ortada hiçbir problem kalmadı. Yeni bir çağ açıldı’ algısı yaratılmaya çalışılıyor. Çok gürültü var. Diğer tarafta bu kadar büyük bir gürültü yok. Bir sessizlik var.
Yirmi beş yıldır bu parti ülkeyi sömürü cennetine çevirdi. Uluslararası tekellerin istediği gibi hareket ettiği bir yere çevirdi. NATO operasyonları, BOP’lar… Ve laiklik gitti. Bütün bunların sorumlusu kimdi? Ya da bu iktidarın elini kolunu bağlayan mekanizmaların içerisinde Öcalan da mı vardı? Bunu mu iddia ediyorlar? Bunun mu arkasına sığınacaklar? O yüzden de bu laf kalabalığının üstüne gitmek gerekiyor ve meselenin özünü tartışmak gerekiyor. Ama öte yandan da evet iyi oldu bu. Bunu söylemek zorundayız.”
‘Böyle bir hesaplaşmayla çözüm arayışı devrimci olmayan bir tarafta yer almakla sonuçlanır’
Cumhuriyet’in Kürt sorununun başlangıç noktası olduğu tezinin “Kürt halkını çok zor duruma düşüreceğini” dile getiren Okuyan, “Neden? Çünkü olduğu gibi bir halkı ya da bu halkın yaşadığı sorunları, o dönemin çok önemli bir ilerici, devrimci hamlesine bağlıyor. Bu telafisi çok zor olan bir tutumdur. Ve yalnızca geçmişe dönük bir tutum değildir, bugüne dönük bir tutumdur” dedi.
Böyle bir hesaplaşmayla durumu çözmeye çalışmanın “devrimci olmayan bir tarafta yer almakla sonuçlanacağını” anlatan ve “AKP’nin bütün temel tezleri bunun üzerine kuruluyor” diyen Kemal Okuyan, Ekim Devrimi ile Cumhuriyet’in kuruluşunun ileriye doğru hamleler olduğunu söyledi. “Farklı doğrultular, ama devrimci hamleler” diyen Okuyan, sürecin “bu ikisini de karşısına aldığını” vurguladı. Şöyle devam etti:
‘Cumhuriyeti kuran dinamiğe, Milli Mücadele’ye karşı olanlar Kürt halkının çıkarlarını temsil ediyorlardı’ türünden bir ön kabulle hareket edildiği andan itibaren bugünkü Kürt sorunu biçim değiştirir. Bunu da Cumhuriyetçilerin anlaması gerek.
Cumhuriyet’in kuruluşu, bir ilerlemedir, bir devrimdir ama öte yandan Anadolu’daki eşitsizlikler ortadan kalkmamıştır. Nedir bu eşitsizlikler? Silah altına alınan, hayatını kaybeden, emek verenler yoksul kalmaya devam etmişlerdir Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra. Sınıf ayrımları ortadan kalkmamış, derinleşmiştir.
Bu işin Kürt kısmı ise şudur, bu sınıf ayrımlarında Kürt halkını temsil edenler aşiret reisleridir. Tarikat liderleridir. Cumhuriyet bu sorunu çözemedi ve bu sorun Kürt sorununu derinleştirdi. Anadolu’da yaşayan ve Kürt olmayanlar, çok büyük bir kesim, yoksul kalmaya devam etti. Cumhuriyet’ten sonraki dönemde de. Birileri ise daha da zenginleşmeye devam etti. Ve bugün aslında Türkiye’deki sermaye sınıfına baktığımız zaman bunların bir bölümü tamamı değil, bir bölümü büyük toprak sahibi ailelerden geliyor. Bunların arasında Kürtler de var. Ve aslında böyle baktığımız zaman, zengin sınıflarda bir Kürt-Türk ayrımı pek yok. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde de yok. Dolayısıyla bu meseleyi Cumhuriyet’in kuruluşuna hapsettiğiniz andan itibaren, Cumhuriyet’in kuruluşundaki ilerici bütün meseleleri karşınıza alıyorsunuz. Ve Kürt sorununa yanlış bir teşhiste bulunuyorsunuz.”
‘Kürt sorunu, Türkiye’nin bütün temel meselelerine bağlıdır’
Cumhuriyetçi kesimlerin de artık Cumhuriyet’in sınıfsal karakterini tartışmasını zamanı geldiğini belirten Okuyan, “sınıflar yoktu o zaman” tezinin doğru olmadığını vurguladı.
“Türkiye’de büyük toprak sahipliğini ya da zengin-yoksul ayrımının köklerini değiştirme iradesi göstermediği için, Kürt sorunu katmerleşti” diyen Okuyan, böylelikle devletten yana aşiretlere göz yumulduğunu, zengin-yoksul ayrımının meşrulaştığını dile getirdi.
Bugünkü derin eşitsizlik, köklerini tabii ki oradan oluyor. Bunu inkar ederek artık Cumhuriyet’e sahip çıkılamaz, hele hele bugünden itibaren” diye konuşan Kemal Okuyan, “Cumhuriyet’i tarih içerisinde bir yere yerleştireceğiz. Ve Lozan da dahil buna” dedi.
Okuyan şöyle devam etti:
“Hem Öcalan’ın açıklamasında hem PKK’nin açıklamasında Osmanlı’ya dair bir hesaplaşma yok. Hesaplaşma Cumhuriyet üzerinde. Demek ki orada bir ortaklık var.
Biz sınıfsal açıdan bakıyoruz ve diyoruz ki zaten Türkiye’de Cumhuriyet fikrinin yenilenmesi için sosyalizm gerekiyor. Yani bu kapitalist sınıftan mülk sahibi sınıftan, zengin sınıftan kurtulmamız gerekiyor. Bu çok net. Diğeri Cumhuriyet’in kuruluşunun bir hata üzerine olması. Biz Cumhuriyet’in kuruluşundaki probleme ya da o döneme ait probleme sınıfsal yaklaşıyoruz. Ama Cumhuriyet’in kuruluşu, Lozan, o dönemki Türkiye’yi Osmanlı’yla hesaplaşarak yeniden kurma iradesi; burada bir problem görmüyoruz. Şimdi problemi başka bir yerde görüyorlar. Ama bunlar artık tartışılmak zorunda.
Nasıl bir Türkiye istiyoruz? Şeyh Saidlerin çizgisinin bugünkü devamı, eğer bugünkü AKP projesine bir tarihsel meşruiyet katmak ve bu doğrultuda devam etmek üzerine kurulu bir şeyse, biz bunun karşısında duracağız. Türkiye’de Kürt sorunu, Türkiye’nin bütün temel meselelerine bağlı bir meseledir. Sınıfsaldır. Laikliğe bağlıdır. Cumhuriyet meselesine bağlıdır. Emperyalizm meselesine bağlıdır.”
‘Sosyalizmin farklı farklı türleri olmaz’
Mert Doğan’ın “TKP, PKK kongresinde mahkum edilen ulus devletçi sosyalistler arasında mı yer alıyor? Sosyalizmi ‘ulus devletçi’ sosyalizm, ‘demokratik toplumcu’ sosyalizm gibi bir ayrıma mı tabi tutmamız gerekiyor?” sorusunu yanıtlarken, “sosyalizmin farklı farklı türleri olduğu” iddiasını “21. yüzyıl masalı” diye nitelendirdi. Sosyalizmin tek bir ilkesi olduğunu vurgulayan Okuyan, “PKK’yi hataya sürükleyen şeylerden birisi” olarak gösterilen reel sosyalizminse bir ulus devlet karakteri taşımadığını belirtti. “Sovyetler Birliği çok uluslu bir süreçti ama sosyalizmin evrensel ilkeleri uygulandı” dedi.
Emperyalizmin, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ulus devletlere karşı ideolojik, siyasi, askeri, kültürel bir saldırı başlatıldığına ve bunun aslında sınıfsal bir saldırı olduğuna dikkat çeken Okuyan, “Türkiye’de sosyalist cumhuriyetin kuruluşu, etnik referanslarla zaten yapılmayacak” dedi. Öte yandan açıklamada bu konuya yer verilmesinin asıl sebebininse “Biz sosyalizm vurgusuna devam ediyoruz” türü bir ihtiyaçtan doğduğunu ifade etti, “Solu kapsamaya devam etmek istiyorlar” dedi.
‘Türkiye’nin başına gelmiş en büyük operasyon, uluslararası tekellerin ülkedeki varlığı’
Hükümetin fesih kararı sonrası konumunu da değerlendiren Okuyan önce bölgedeki son durumu ele aldı.
Sürecin Suriye’deki iktidar değişikliğiyle aynı anda ortaya çıktığına ve dolayısıyla birbiriyle ilişkili olduğuna vurgu yapan Okuyan, geniş bir kesimin Suriye’de bir “halk devrimi” gerçekleştiğini düşündüğünü söyledi. “Suriye’deki operasyonun çok ciddi bir şekilde İngiltere’nin dahliyle gerçekleştiğini biliyoruz” diyen Okuyan şöyle devam etti:
“Sonra bize başka bir öykü daha anlatıldı. ‘Öcalan’la beraber bugünkü Türkiye’de devlet, Kürt sorununu artık uluslararası merkezlerin bir aracı olmaktan çıkaracak bir hamle yapacak. Dolayısıyla bu sürecin kendisi yerli ve milli’ denildi. DEM yöneticilerinden de benzer açıklamalar geldi. Bugünkü açıklamada da buraya dönük bir ima var. Yani ’emperyalistlerin oyunlarını boşa çıkarıyoruz.’
Bu kadar kolay mı? Yani şunu mu iddia edeceğiz biz: ‘ABD, İngiltere, İsrail, Fransa aslında o kadar zayıf ki, bu süreci sabote etmeye çalıştılar ama biz kararlı durduk ve başardık.’ İsrail, ABD, Fransa ve İngiltere’nin o kadar zayıf olduğunu düşünmüyorum. Bu ülkeler yenilmez değil. Ama bu ülkeleri yenmek için bu ülkelerin Türkiye’deki operasyonlarına karşı koymak gerekir. Türkiye’deki operasyonları da sınıfsaldır. Türkiye’nin başına gelmiş en büyük operasyon, uluslararası tekellerin Türkiye’deki varlığıdır, ekonomidir. Bu sürerken bize masal anlatmasınlar.”
Sırrı Süreyya Önder’in ölümüne ve “suikast” iddialarına da değinen Okuyan, “Kimileri orada da bir parmak arıyor ama ondan bağımsız söylüyorum- bu süreci kuvvetlendirdi. Zayıflatmadı” dedi. Sürecin bu şekilde sabote edilmeye çalışılmasının mümkün olmadığını savunan Okuyan, ayrıca bu süreçle, bazı ülkelerin bölgesel tasarımları ve Türkiye tasarımları arasında bir karşılıklı koşutluk olduğunu düşündüğünü anlattı.
‘Sınıf çelişkilerini sorgulamayan hiçbir tez değerli değildir’
TKP Genel Sekreteri, “Demokrasi de sınıfsaldır. Türkiye’de emekçi halkın kendi sömürüye karşı mücadele ya da gündelik ekmeği için mücadele etme hakkı elinden alındığı sürece hiçbir süreç demokratikleşme sıfatına hak kazanamaz. Bu kadar net” dedi.
Laikliği, sınıf çelişkilerini ve uluslararası sistemi sorgulamayan hiçbir tezin değerli olmadığını belirten Okuyan, “Dolayısıyla bizim de elimiz güçlendi. Ve burada Kürt yoksullarının, Kürt kökenli emekçilerin nasıl bir gelecek, nasıl bir mücadele, nasıl bir ortaklık içerisine gireceği Türkiye’deki bütün emekçiler için; buna dair son derece cesur önerilerimiz olacak” diye konuştu.
‘Öcalan’ın yönettiği DEM parti’nin, AKP ile rezonansı güçlü olur’
Okuyan “DEM Parti’den ‘solcuların’ ayrılıp bir araya gelip yeni bir muhalefet anlayışıyla bir araya gelmesi, TKP’nin uzun zamandır söylediği CHP ve HDP’den bağımsız bir sol hattın kurulması iddiasına ne kadar denk düşüyor?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:
“Bu süreçte devletin de istediği şeydi, artık Öcalan’ın DEM üzerindeki ağırlığı resmileştirildi ve tescillendi. Yani süreçte Öcalan doğrudan ağırlık koyacak ve yönetecek. Öcalan’ın yönettiği bir DEM, AKP ile rezonansı güçlü ve en azından ana doğrultu itibariyle aynı yere işaret eder. En azından 2028 sürecini, iktidar açısından kazasız belasız atlatmaya hizmet eden bir DEM Parti olur.
‘Saray rejimi’ dışında hiçbir şey söylemeden Türkiye’de siyaset yapan bir takım kesimler için bunun parçası olmak çok zor. CHP de solu yedeklemek istiyor ama öte yandan da solu önemsemediğini defalarca aslında deklare etti Özgür Özel. Bir yandan bir ara varyanta belki ihtiyaç var diye düşünüyordur kimileri. Ama bizim kastettiğimiz kopuş bu değildi.”
‘Türkiye’de artık bazı tartışmalardan kaçılamaz’
Cumhuriyet’in kuruluşuna sahip çıktıklarını vurgulayan Okuyan, “Ama aynı zamanda o bize mücadele ettiğimiz bir platform sunuyor, bir zemin sunuyor, bir ölçek sunuyor. İddia edip şöyle mi diyeceğiz? Bu ölçek artık genişlemiştir. Suriye’dir, Irak’tır, İran’dır. Bu noktada değiliz henüz. Bu noktadan kaçamayacağımız bir noktaya geldiğimiz zaman otururuz değerlendiririz” dedi.
Türkiye’nin daha geniş bir coğrafyada kendi varlığını tesis etme iddiasının “kanlı bir savaş” olacağını belirten Kemal Okuyan şu ifadeleri kullandı:
“TKP’nin pozisyonu belli. Biz bugünkü sınırlar içerisindeki Türkiye’yi değiştirmek istiyoruz. Ve bu Türkiye, bu anlamda Osmanlı İmparatorluğu’yla hesaplaşarak kurulmuş olan bir zemin. Bununla hesaplaşıldığı andan itibaren Türkiye’nin genişlemeci, yayılmacı sermaye sınıfına hizmet ederler. Çünkü bu sermaye sınıfı da Cumhuriyetle hesaplaşmak zorunda.
Karşımızda dini de kullanarak zengin yoksul ayrımının meşru olduğunu göstermek isteyen, bunun veri olduğunu anlatmak isteyen bir sınıfsal egemenlik var. O yüzden de bunlarla uğraşmak zorundayız. Çok tartışacağız bunları önümüzdeki süreçte. Çok mücadele edeceğiz. Evet yeni bir dönem açıldı mı? Açıldı. Artık geriye sarılamaz. Bu süreç kesintiye uğrayabilir ancak artık Türkiye’de bazı tartışmalardan kaçılamaz.”
‘Başka şeylerden bağımsız bir Kürt sorunu yok’
Okuyan ayrıca, Türkiye Komünist Partisi’nin geçen yılki kongresinin bir parçası olarak topladığı Kürt konferansın doğrultu itibariyle değişmeyeceğini ancak içeriğinin zenginleştirilip, daha somut hale getirilmesine ve güncellenmesine ihtiyaç olduğunu kaydetti.
Kemal Okuyan sözlerini şöyle sonlandırdı: “Türkiye’de başka şeylerden bağımsız bir Kürt sorunu yok. Kürt sorunu Türkiye’de aydınlanma mücadelesinin bir parçasıdır. Cumhuriyet mücadelesinin bir parçasıdır. Emeğin mücadelesinin bir parçasıdır. Bunların üstünde bir Kürt sorunu olduğunu iddia eden bir solculuk türü vardı. Bugünden itibaren bu tür de tarihi bir darbe almıştır.”