Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan soL Haber Portalı’ndaki “Trump’un kulağındaki kan” başlıklı köşe yazısında Amerikan seçimlerini değerlendirdi. Sorun Trump ya da Biden’ın çok ötesindedir diyen Okuyan yazısında “ABD emperyalizmini zayıflatacak her gelişmede hayır vardır. Ancak dünyanın hemen her noktasına bulaşmış olan bu büyük gücün bünyesinde yaşanabilecek sert kırılmaların sonuçlarına hazır olmak gerekir. Fırsatlarla tehditler kendilerini genellikle aynı anda hissettirir. “ vurgusu yapıyor. Yazının tamamı şöyle:
“Trump’a ateş eden Thomas Matthew Crooks, belki hayal kırıklığına uğrayan eski bir destekçi. Düşük olasılık da olsa, saldırı sadece ve sadece kişisel bir motivasyonun ürünü. Belli zamanlarda bu tür kişisel inisiyatifler büyük toplumsal-siyasal sonuçlar doğurabiliyor.
Hangi zamanlarda?
Kriz zamanlarında, belirsizliklerin arttığı dönemlerde, çok fazla aktörün devreye girdiği ve çelişkilerin aşırı biriktiği anlarda…
Yoksa birçok durumda kişisel inisiyatiflerden kimsenin haberi olmaz bile…
Dediğim gibi, alabildiğine hassaslaşan ve çok ciddi bir siyasi krizin içinde yuvarlanan ABD’de kişisel bir kararla eski başkanı (ve yeni başkan adayını) vurmak isteyecek birinin önünü açan bir sürü faktör var. Siyasi krizler istihbarat ve güvenlik zaafiyetini de beraberinde getirir. Nitekim Trump’a dönük saldırıda ihmaller listesi çok uzun. Üstelik ihmal olması da gerekmiyor. Birilerinin bu türden eylemlere göz yumma olasılığı her zaman vardır.
Trump’ın kulağının bireysel bir eylem sonucu kanadığını ileri sürmüyorum. Bu bile olabilir diyorum.
Bir diğer seçenek, Trump’ı kahramanlaştırmak için iyi planlanmış bir eylemin gerçekleştirilmiş olması. Failin öldürülmesinin kıymeti yok, ABD’de, özellikle Trump destekçileri arasında bir sürü fanatik bulunuyor. Öldürmeye ve ölmeye hazırlar.
Peki bu kadar riskli bir tezgah kurulabilir mi? Ya kurşun birkaç santim şaşsaydı? ABD’de konuyla ilgilenen uzmanlara göre 150 metre, bu türden “ince” bir hesap için yeterince uygun. Tersinden söyleyecek olursak, Crooks’un Trump’ı ıskalaması şaşırtıcı. Yani, öldürmeyip yaralamak ve kahramanlaştırmak için bir plan yapılmış olması mümkün. Saldırganın üç el ateş etmesi bu “teori”yi zayıflatsa da…
Özetle, her hareketi ve her hareketsizliği ile daha fazla sallanan Biden’a öldürücü darbe Trump’ın kana bulanmış yüzü ile vurulmak istenmiş olabilir. Bu tür bir akıl yürütmenin kaynağının ABD’nin içinde değil dışında olması da mümkün.
Asla olmayacak olan ise, birilerinin iddia ettiği gibi, olayın bizzat Trump tarafından planlandığı… Kendini her şeyden fazla seven, bencil, paragöz ve sahtekar bir adamın, kazanmanın eşiğindeyken böyle cesaret göstermesi düşünülemez bile.
Bir diğer olasılık, bu kurşun, ABD’de Trump’ın seçilmesini ne pahasına olursa olsun engellemek isteyenlerin “altın vuruş”u olarak Trump’ın kafasına doğru gönderildi ve yolunu şaşırdı.
Bu yönde bazı bulgular ortaya çıkarsa eğer, herhalde kimse buna şaşırmaz.
Bana göre bu olasılıkların hiçbirine şaşırmamalı. Çünkü ABD birbiriyle ilişkili çift yönlü bir krizle karşı karşıya.
Birincisi, emperyalist sistem içindeki hegemonyasını eskisi gibi sürdüremediği gibi, ortaya çıkan küresel krizi yönetmekte de zorlanıyor.
İkincisi, olağan dönemlerde başkanların IQ’sundan bağımsız olarak işleyen siyasal sistem artık dağılmanın eşiğinde. Hepimiz biliyoruz ki ABD hödük başkanlarla ilk kez karşılaşmıyor. Ama eskiden onlarla pekala yüzüyordu ABD gemisi. Oysa şu anda işler sarpa sarmış durumda, yürüyen, yüzen, giden hiçbir şey yok.
Yakın gelecekte ABD’de neler olabileceğini anlamak için bugün bu dağılmayı hızlandıran etmenlere yakından bakmak gerekir.
İlk sıraya, büyük tekellerin bu dağılma halinin yarattığı olanaklara kilitlenmelerini yazmak gerekiyor. Öncelikleri yönetme krizine son vermekten çok, boşluklardan yararlanarak yeni fırsatlar yaratmak olan dev şirketlerin hamleleri ve aptal başkanları daha kolay manipüle edeceklerini düşünerek siyasal sisteme dayattıkları tercihler, krizi derinleştiriyor.
İkinci olarak, yeni sayılabilecek bazı büyük tekellerin ABD ekonomisinin iç dengelerinde yarattığı sarsıntıların siyasal krize yeni unsurlar eklediğinden söz edebiliriz. Düne kadar yeni yetme olarak değerlendirilen Bill Gates’in Amerikalı sömürücüler arasında veteran konuma geldiği tuhaf bir dönemdeyiz. Amazon’un, Musk’ın şirketlerinin kısa sürede bütün dengeleri altüst ettiği açık bir gerçek.
Üç… Yıllarca ABD’de sistemin en büyük güvencesi olan “ahmaklaştırılmış toplum” kendisine verilen role sığamayacak ölçüde çürümüş ve ırkçılık, bağnazlık, bencillik ve dinsellikle bezenmiş kötücül bir değerler sistemi çok geniş bir kesimin ahlakı haline gelmiştir. ABD’de onca kepazelik ve “düzen” içinden gelen engelleme girişimlerine rağmen Trump’ı ayakta tutan bu toplumsallıktır. Bir önceki başkanlık seçimlerinden hemen sonra yaşanan Kongre Baskını’nın ardından Trump’ın yeniden dönüşünün çok zor olduğunu düşünüyordum. Belki erken konuşmamak gerekiyor ama şu ana kadar Trump’ın ayakta kalması ve önümüzdeki seçimin en güçlü başkan adayı olmasının nedeni, yaşanan krizin derinliği ve bu krizin sözünü ettiğim “Trump ahlakı”nı benimsemiş toplumsal kesimleri kemikleştirmesidir.
Dört… Kötülük ve ahmaklık ABD toplumunun bir kesimini kenetlendirdi. Peki diğer taraf? Diğer tarafta iyilik mi var? Biden’ın bölgemize savaş getireceğini, seçilmesi durumunda daha iyi bir dünya ile karşı karşıya olmayacağımızı ısrarla söylediğimizde bize Marksizm dersi vermeye kalkanlar sonrasında her zamanki gibi sessizliğe gömüldüler. Biden’a umut bağlayan kitlelerin Trump’ın tabanından daha “tercih” edilir olması hiçbir şey değiştirmiyor hatta işleri karmaşıklaştırıyor. Demokrat Parti yönetimi, toplumda ırkçılık, cehalet, dinsel fanatizm gibi olgulardan rahatsız olan geniş bir kesimi istismar ediyor. Sonra sıra gelsin derin hayal kırıklıklarına ve ırkçılığın, cehaletin, dinsel fanatizmin ve hatta faşizmin bu hayal kırıklığından yararlanmasına…
Biden’ın icraatları ve tükenmişliği Trump’a, Trump’ın yalancılığı ve ahmaklığı Biden’a yarıyor ama hem dünya halkları hem ABD’nin giderek çaresizleşen emekçileri sürekli kaybediyor.
Beş… ABD uzun bir süredir bir rol modeli olmaktan çıktı. Eskiden insanları cezbedecek bir ideolojik-kültürel salgısı vardı ABD emperyalizminin. Bunun ortadan kalkmasını sadece ekonomi ile açıklamak mümkün değil. Çok karmaşık iç ve dış dinamiklerin ürünü olan bu inandırıcılık yitimi ABD’deki sistemin dişlileri arasındaki uyumu tamamen ortadan kaldırdı. Meşruiyet sorunu olmayan bir sistemde ahenk daha kolay sağlanır. Meşruiyet krizi ise elbette dağılmayı hızlandırır.
ABD’de sistem dağılmış durumda. Bu nasıl toparlanır ya da toparlanır mı göreceğiz. Ancak şu anda bazı olasılıkları not etmek gerekiyor.
ABD’deki dağılmanın dünyada sürmekte olan savaşların kapsamının genişlemesine ya da yeni çatışmaların yaşanmasına yol açması beklenebilir. Hatta, ABD’de sistemin birden fazla kurumunun dağılmayı durdurmak için “savaş”ı tercih etmesi güçlü olasılıktır.
Ancak ABD açısından savaş yalnızca Ukrayna, Filistin, Suriye ya da bir başka coğrafyadaki silahlı bir çatışma anlamına gelmeyebilir. ABD’de bir iç savaş olasılığı da her zamankinden daha yüksek. Trump taraftarlarının fanatizmi ve tepeden tırnağa silahlanmış olması, mülkiyet düşkünü orta sınıfların güvenlik arayışının ürünüdür ama artık çok daha fazlasıdır. Bunun karşısında konsolide olan bir güç yoktur, Biden’ın destekçileri bu açıdan gevşek ve kararsızdır ama ABD’nin yoksul siyahları ve Latinolarının “uysal” diye tanımlanmaları da hiçbir biçimde mümkün değildir.
ABD’nin bir diğer zayıf noktası, eyalet sistemidir. Ekonomik sorunlar derinleştiğinde ve merkezi yönetimi güçlü kılan ideolojik-siyasi tutkal eridiğinde eyalet sistemi son derece kırılgan hale gelir. Şu anda yaşanan budur. Eyaletlerin her açıdan daha özerk davranma eğilimine girmesi, eyaletler arası ideolojik-kültürel göçün yaygınlaşması, bin bir gerekçeyle tetiklenebilecek bir toplumsal huzursuzluğun bir iç savaşa dönüşebileceğinin göstergeleridir.
Yönetimin ve iki partili siyasal yapının her iki tarafının son derece net siyonizm destekçisi tutumuna rağmen Filistin dayanışmasının toplumda kısa süre içinde çok güçlü bir rüzgar yakalaması örneğinde olduğu gibi, ABD’de bir toplumsal çalkantı ya da iç savaşın düzen sınırları içinde kalmayabileceği de hesaba katılmalıdır. Polis şiddetine karşı geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan geniş çaplı hareketin bazı örneklerde baskın bir sınıf karakteri kazanması ve düpedüz emekçi öfkesine dönüşmesi bu söylediğimizi destekleyen bir olgu olarak değerlendirilebilir.
Bugün itibariyle, ABD’de yönetiminin, bütün kurumlarıyla, sözünü ettiğimiz dağılmayı durdurabilecek bir araca sahip olmadığı gözükmektedir. Ancak düzenin sahipleri içinde bu durumdan kaygılanarak çözüm arayışına girenlerin sayısı hızla artmaktadır. Çözüm ise elbette Biden’ın yerine başka bir aday bulmaktan ibaret olamaz. Zaten bu bir çözüm de getirmez.
Sorun Trump ya da Biden’ın çok ötesindedir. Ve bütün dünyayı ilgilendirmektedir.
ABD emperyalizmini zayıflatacak her gelişmede hayır vardır. Ancak dünyanın hemen her noktasına bulaşmış olan bu büyük gücün bünyesinde yaşanabilecek sert kırılmaların sonuçlarına hazır olmak gerekir. Fırsatlarla tehditler kendilerini genellikle aynı anda hissettirir.
Unutmayalım, ABD emperyalizminin Trump’ın kulağındaki kanı çok uzaktaki diyarlara taşıma yeteneği hâlâ var.
Bu güç pazarlıklarla, manevralarla değil, açık ve halk katılımıyla yürütülen bir anti-emperyalist mücadeleyle alt edilebilir.”