HABERMAX.Batı medyasının denetimindeyiz çok ciddi bir İsrail etkisi var bunu bilmek gerekiyor. Filistinli sivillere, çocuklara dönük olaylar olduğunda kanıksanan görüntüler söz konusu İsrailliler olduğunda çok büyük bir infiale dönüşüyor. İnsanların ölmesinin hiçbir şekilde savunulacak bir tarafı yok ama öte yandan şunu söylemek gerekiyor. Şimdiye kadar on binlerce Filistinli öldürüldü. Filistin bir hapishaneye çevrildi. Gazze de Batı Şeria da öyle. Dolayısıyla bu olaylar ”Gördünüz mü Hamas gericiliği İsrail’e saldırıyor” diye açılanamaz. ”Dinciler saldırıyor” diye de açıklanamaz. Bunu diyenler İsrail’i laik bir ülke mi zannediyor? Yahudiler ağır bir zulüm gördüler ama bunun acısını Filistinlilerden çıkarma hakları yok.
İsrail’de yaşananların perde arkasında başka dinamiklerin olması ihtimali bir şeyi değiştirmez.
Belki bundan 10 yıl sonra yaşananlarda İsrail istihbaratının parmağı çıkabilir. ABD istihbaratı da o bölgede çok güçlü. İsrail hükümetinin de çok zor dönemden geçtiği, hükümete ciddi protestoların olduğu bir dönemdi. Hükümetler barıştan nemalanmazlar, hep savaş isterler. Bunun perde arkasında başka dinamikler harekete geçmiş olabilir, bu birşeyi değiştirmez. Filistin’e dönük sistematik saldırılar var, sivilleri öldürüyorlar. Bu Hamas’a destek değil. ABD Irak’ı işgal ettiğinde Saddam’ı mı destekledik?
Türkiye’nin başına gelen felaketlerin sorumlusunun aslında AKP değil sermaye sınıfı olduğunu görmeye başlayan bir cumhuriyetçi kesim var
Cumhuriyet’e dair değerlerin ayağa kalkması eskiye dönüş biçiminde olamaz. Türkiye’de kapitalizm çok gelişti. Ortada yeni bir gerçek var. Türkiye’de şunun kabullenilmesi gerekiyor. 100 yıl önce bir Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet kurulurken Türkiye yoksul, gelişmemiş bir ülkeydi, az gelişmişlikten çekiyordu. Şimdi ise Türkiye ne çekiyorsa kapitalizmin çok gelişmesinden çekiyor. Türkiye’yi bağımlı, geri kalmış, dünyanın bir kenarında bir ülke olarak görenler yanılıyorlar. 100 yıl sonra bir şey yapacaksak şunu görmemiz lazım. Cumhuriyetin değerlerinin kapitalizmin egemen olduğu bir ülkede yaşama şansı yok. Sermaye bunu istemiyor. Komünist olmanız gerekmiyor ama cumhuriyete, laikliğe, bağımsızlığa, anti-emperyalizme inanıyorsanız komünistlerin sözüne kulak vereceksiniz. TÜSİAD’la, patronlarla, büyük sermayeyle olmaz bu iş. Türkiye’deki cumhuriyetçi birikim bir muhasebe içine girmeli ve giriyorlar zaten görüyoruz. Türkiye’nin başına gelen felaketlerin sorumlusunun aslında AKP değil sermaye sınıfı olduğunu görmeye başlayan bir cumhuriyetçi kesim var. Bunun devam etmesi lazım. Bu ülkenin ayağa kalkması gerekiyor ve bu şekilde ayağa kalkacak. Bunun çok büyük bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Programda Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’ne değinen Kemal Okuyan şunları vurguladı:
Türkiye’deki cumhuriyetçi birikimle komünistler arasındaki etkileşimi artırmaya dönük bir hamle Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi. Türkiye’de nasıl ki sol laiklik ve anti-emperyalizmden kaçamazsa cumhuriyetçiler için de ”Ben emek meselesini küçümserim ama cumhuriyetçiyim” demek gibi bir imkan yok. Cumhuriyet meselesi de tıpkı laiklik gibi yoksulları öteleyen bir şey haline geldikçe biz kaybediyoruz. Türkiye’de zenginler ve yoksullar var. Zenginler de çok az. Yoksulların cumhuriyete sahip çıkmadığı durumda cumhuriyet ayağa kalkmaz. Öte yandan Türkiye’deki cumhuriyetçi birikim olmadan Türkiye karanlığa gömülür.
Meral Akşener’in geçtiğimiz günlerde basına da yansıyan konuşmasına değinen Okuyan: Akşener özüne döndü
Akşener aslına döndü, iyi de oldu. İttifaktı, altılı masaydı derken neredeyse kendi sicilini unutturacaktı. Ama özü bu. Akşener’de bir hoşgörü görenler oturup düşünsünler, özü budur. Sosyalizme dair bilgisi de bu kadar.
Sosyalist bir hükümet olsaydı iş makineleri, asker anında harekete geçerdi
Son depremde TKP en hızlı hareket eden partiydi. Bunu rekabetçi bir bakışla söylemiyorum. Bunu yaptığımız genelde görülmez ama bu sefer basında da görüldü. Hatta seçimden sonra alınan oyla da gündem oldu. Biz oraya oy almak için, siyaset yapmak için gitmedik. Bir yükümlülüğümüz vardı. Biz örgütlü hareket eden bir partiyiz bunun gereğini yaptık ama hep şunu söyledik bu devletin görevi. Ama devlet görevini yapmıyor. Topluma yardım götürmek para getirmediği için bununla ilgilenmiyorlar. Türkiye’deki iş makinelerinin çoğu özel sektörde. Devletin karayolunu yapan makine bile özel sektörde. Sosyalist bir hükümet olsaydı iş makineleri, asker anında harekete geçerdi ama Türkiye’de bu olmadı.
Mutlaka ve mutlaka Türkiye’de halkçı, devrimci, sosyalist belediyeciliğin örneklerini artıracağız
Maçoğlu popüler oldu çünkü rantla işi olmadığı, rant dağıtmadığı görüldü. Bunu halk görüyor. Türkiye’deki yerel yönetimlerin özü ise rant paylaşımı. Biz yaklaşan yerel seçimlerde örnekleri artırabileceğimizi düşünüyoruz. Rantçı düzen partilerinin yerel yönetimlerde kurduğu tahakkümü kırabileceğimizi düşünüyoruz. Parti olarak bunun hazırlıklarını yapıyoruz. Bazı yerlerde çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Tabi ki TKP olarak genel siyaseti bir kenara atmayacağız. Türkiye’nin çok önemli meseleleri var. Mutlaka ve mutlaka Türkiye’de halkçı, devrimci, sosyalist belediyeciliğin örneklerini artıracağız. Bundan eminiz. Muhalefet de iktidar da yerel yönetimlerde ciddi bir pastayı paylaşıyorlar. Dikkatle bakıldığında aralarında hiçbir fark yok. Aynı mekanizma işliyor. Bunu ancak biz değiştirebiliriz. Bize de diyorlar küçük yerde yaparlar da büyük yerde ranttan dolayı onlar da yapamaz. Bizim kendi iç denetim mekanizmamız buna izin vermez. Dersim Belediyesi’nde bir tane kadromuz yok. O belediye için çalışan arkadaşlarımız başka yerden geçim sağladı belediyeden değil. Kadrolaşma, rant dağıtımı bir komünistin yanından geçmez. Büyük bir zenginlik birilerine dağıtılıyor bir sürü şirket ihya oluyor. Diyorlar ki yerel yönetim yasası elimizi bağlıyor. O zaman mücadele etsinler, dirensinler.
Türkiye parlamentosundaki fotoğrafla Türkiye toplumunun alakası yok
Toplumdaki örgütlenmeler olmazsa parlamento değersizleşir. Meclis çok önemliyse orada görevlerini yapacaklar ama o da yok. Bugün Türkiye parlamentosundaki fotoğrafla Türkiye toplumunun hiç alakası yok. Kürsüde bağır çağır itiş kakış oluyor, dışarda birbirleriyle sohbet ediyorlar. Ayıptır. Her şey bir imajdan ibaret. Arkada örgütlü bir toplum olmayınca böyle oluyor. İlke, ideoloji, program ortada yok, kim neyi savunuyor belirsiz.
Yeni anayasa tartışmalarına değinen Okuyan: AKP’nin anayasa yapma meşruiyeti yok
AKP siyaset alanında mutlak egemen ama toplumsal hayatta değil. AKP Türkiye’sini tecil ettirmek için istiyorlar yeni anayasayı. Bazı alanlarda kulağa hoş gelebilecek unsurları katıp yeni Osmanlı projesini hayata geçirecek bir anayasa yapacaklar. Son zamanlarda sürekli Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devamlılığı vurgusu yapıyorlar. Sanki 1923’te bir şey olmamış, basit bir tabela değişikliği olmuş gibi… Zaten AKP ile bir anayasa tartışmak yapılabilecek en büyük hata. Yeşil Sol Parti’den açıklamalar geliyor “bir görelim” şeklinde. Neyi göreceğiz? AKP anayasa yapamaz. AKP’nin anayasa yapma meşruiyeti yok diye kestirip atmak lazım.
22 Ekim’de İzmir’de büyük halk buluşması yapılacak
Bir kutlama için ortada bişey bıraktılar mı sorusundan bağımsız bir şey söylüyorum. Ortada kutlamaya değer bir şey var: Türkiye toplumunun ayağa kalkma iradesi diye belirten Okuyan sözlerini TKP’nin 22 Ekim’de İzmir’de yapacağı Halk İçin Cumhuriyet, Cumhuriyet için Sosyalizm etkinliğine çağrı ile sonlandırdı. Bu ülkenin cumhuriyet fikrinin yeniden ayağa kalkmasına ihtiyacı var diyen Okuyan bunun nasıl yapılacağına dair hem siyaset hem kültür sanat diliyle bir etkinlik yapılacağını duyurdu. Etkinlik TKP ev sahipliğinde yapılacak Dünya Komünist ve İşçi Partileri toplantısının son gününde olacak.
Filistin-İsrail gündemini değerlendiren Okuyan: Yaşananlar Hamas İsrail’e saldırıyor diye açıklanamaz.