HABERMAX. PKK terörüne karşı yıllardır büyük bedeller ödeyen Türkiye, terörle mücadelede tarihî bir başarıya imza atarak örgütü büyük ölçüde etkisiz hâle getirdi. Ancak “Terörsüz Türkiye” söylemiyle yeniden gündeme gelen çözüm süreci çağrışımlı söylemler, kamuoyunda soru işaretlerine yol açtı.
Türk güvenlik kuvvetleri, bugüne kadar on binlerce şehit ve gazi vererek yürüttüğü terörle mücadelede, PKK’yı büyük oranda etkisiz hale getirdi. Türkiye sınırları içindeki varlığı bitme noktasına gelen örgütün, Suriye, Irak ve İran’da farklı isimler ve yapılar altında faaliyet göstermeye devam ettiği biliniyor.
Özellikle son dönemde sıkça gündeme gelen “Terörsüz Türkiye” sloganı, kamuoyunda eski “çözüm süreci”ni ve beraberinde gelen ağır bedelleri hatırlattı. Geçmişte yapılan açılımlar nedeniyle yüzlerce şehit verildiğini hatırlatan güvenlik uzmanları, bu tür söylemlerin siyasi istismara açık olduğunu belirtiyor.
PKK’nın yalnızca silahlı bir terör örgütü değil, aynı zamanda ideolojik bir proje olduğunu vurgulayan uzmanlar; örgütün hâlâ Türkiye, Irak, İran ve Suriye topraklarını kapsayan sözde “Büyük Kürdistan” hedefinden vazgeçtiğine dair herhangi bir itiraf, geri adım veya pişmanlık açıklamasının bulunmadığını ifade ediyor.
Örgütün sözde siyasi uzantısı olan yapılar da isim değişiklikleriyle yoluna devam ederken, bölgesel konjonktürdeki gelişmelerin PKK’nın farklı stratejik hamlelerine zemin oluşturabileceği belirtiliyor.
Haberde yer verilen görüşlere göre, bölgede yaşanan siyasi gelişmeler, Batılı güçlerin (özellikle ABD, AB ve İsrail’in) böl-parçala-yönet politikalarının bir yansıması olarak değerlendiriliyor. İsrail’in kurduğu “Vaad Edilmiş Topraklar Bakanlığı” ve Batı’nın Orta Doğu’daki etnik-dini yapıları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmesi bu tespiti güçlendiriyor.
Geçmişte Arap coğrafyasının İngiliz ve Fransız mandasıyla bölünmesine benzer şekilde, Türkiye’nin de bu sinsi planlara dahil edilmeye çalışıldığı vurgulanıyor. Aynı hatanın tekrar etmesi durumunda bölgede yeni bir trajedi yaşanabileceği kaygısı da sıkça dile getiriliyor.
Eğitimci ve siyaset bilimcisi Sabri Şenel, Türkiye’nin tarihî mücadelesinin ve Cumhuriyet değerlerinin önemine dikkat çekti. Şenel, özellikle etnik kimliklere dayalı yeni siyasal projelerin tehlikelerine vurgu yaparak, “Cumhuriyet’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu eşit yurttaşlık ilkesi, Türk milletinin geleceği için en sağlam teminatı oluşturuyor. Kimse, bu temeli sarsmaya veya milli birliği bozmaya kalkmasın” dedi.
Şenel, özellikle son yıllarda ortaya çıkan etnik kimlik temelli taleplerin Türkiye’nin toplumsal dokusunu zayıflatabileceğini belirtti. “Türk milleti, tüm etnik ve dini kökenlerden gelen insanları kucaklayan, birlik ve beraberlik içinde yaşamayı sürdürebilir. Ancak bu kimlik siyasetiyle ayrışmak, Türkiye’yi bölme çabalarına boyun eğmek demektir” şeklinde konuştu.
Uzmanlara göre, sahada elde edilen terörle mücadele başarısı, diplomatik, kültürel ve psikolojik mücadeleyle de desteklenmeli. Türkiye’nin terörle mücadelede uluslararası kamuoyunu ikna etmesi, hem sınır güvenliğini hem de iç huzuru daha da güçlendirecek bir adım olabilir.
Ancak bunun için toplumsal bütünlüğü zedeleyecek, “etnik kimlik temelli yeni millet tanımı” gibi tartışmaların derhal sona erdirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde geçmişte olduğu gibi toplumu ayrıştıran ve devleti zayıflatan süreçlerin tekrar etmesi kaçınılmaz olabilir.
Haberde yer verilen bir başka önemli görüş ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri ve Atatürk devrimlerinin, terörle mücadeleye ilham kaynağı olması gerektiği vurgusudur. Cumhuriyet’in bütün vatandaşlarını eşit gören anlayışı, etnik veya mezhepsel farklılıkları kaşıyan ideolojilere karşı en sağlam zırh olarak gösteriliyor.
Atatürk’ün liderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı’nın, yalnızca Türkiye için değil, tüm İslam coğrafyası ve mazlum milletler için bir örnek teşkil ettiğini hatırlatan analizlerde, Atatürk ve Cumhuriyet’in küresel sistem tarafından neden hedef alındığı da açıklanıyor.
Geçmişte “açılım süreci” adı altında yapılan girişimlerin ülkeye çok pahalıya mal olduğu gerçeği kamuoyunun hafızasında tazeliğini koruyor. Bu nedenle, “Terörsüz Türkiye” gibi soyut kavramlar altında yürütülecek herhangi bir siyasi açılımın, halkın büyük kesiminde kaygı ve güvensizlik oluşturacağı ifade ediliyor.
Özellikle anadil eğitimi gibi uygulamaların, eğitim sisteminde ayrışmaya neden olabileceği, bunun da ileride çok daha ciddi toplumsal kırılmalara yol açabileceği belirtiliyor.
Haberin özünde şu mesaj veriliyor: Terörle mücadelede kazanılan başarılar, siyasi popülizmle gölgelenmemeli. Etnik ya da dini temelli yeni toplumsal mühendislik projelerine zemin hazırlayan girişimlerden uzak durulmalı. Türkiye’nin birliği ve beraberliği, milletin ortak değerleri etrafında sağlamlaştırılmalı.
Cumhuriyet kazanımları ve Atatürk’ün çizdiği yol haritası, bu topraklarda yaşayan her insanın bir arada, barış içinde yaşamasının en büyük teminatıdır.