AHA.Sevgili okurlarım, Türkiye’de anayasa ve yasalar paspas gibi çiğnenirken, ses vermesi gerekenler yeterince veremiyor.
Tepkiler gelse bile son derece cılız kalıyor.
“Adalet ve hukuk terazisi” ne yazık ki AKP iktidarının elindeveegemenliğinde.
Onlar çiğneyince her şey serbest!
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, ÜYESİ bulundukları SİYASİ PARTİNİN veya parti grubunun Meclis içinde ve DIŞINDAKİ faaliyetlerine, görevlerinin gereği haller dışında Meclis tartışmalarına katılamazlar. BAŞKAN ve oturumu yöneten Başkan vekili oy kullanamazlar.”
Aynı hüküm Siyasi Partiler Kanunu’nun 24. maddesinde yer alıyor:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin ve parti grubunun Meclis içinde ve dışındaki faaliyetlerine katılamazlar.”
Anayasa ve yasalar böyle diyor ama kim takar!
Şu ettikleri laflara bakınız:
Recep Bey: “Seçime kadar (Meclis Başkanlığı’ndan) istifa etmesi gerekmiyor. Seçildikten sonra istifasını verir!”
Maşallah yani!
Demek ki bu beyefendi İstanbul’u çantada keklik olarak görüyor.
Seçildiği takdirde bile bari istifa etmesin, görevini hem Meclis Başkanı, hem de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak sürdürsün.
Binali Bey: “İstifa tartışmaları benim dışımdadır. Konu kapanmıştır diye düşünüyorum!”
Bakınız, bunlardan biri hem AKP Genel Başkanı, hem de Cumhurbaşkanı.
Cumhurbaşkanı seçildiğinde anayasa uyarınca “Hukukun üstünlüğünü koruyacağı” konusunda namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş biri.
İkincisi derseniz, bu ülkede Bakan, Başbakan ve Meclis Başkanı olarak görev yapmış olan bir siyasetçi.
Peki nasıl oluyor da bu lafları edebiliyorlar?
Nasıl oluyor da anayasa ve yasaları böyle açıkça, pervasızca çiğnemeleri mümkün oluyor?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, elinde korkunç yetkiler ve sonsuz para olan bir kuruluş. Düşünün ki, bir tek taraftarı bile olmayan Başakşehir isimli futbol kulübüne bile finansman sağlıyor.
Bu kuruluşta denetim mekanizmaları yeterince çalışmaz, başkanın yetkileri sonsuzdur. Trilyonlarla oynar. İhale ve alımları istediği yandaş kişi ve şirketlere verip onlara köşe döndürür.
Üstelik bir de belediye şirketleri vardır, denetimi sıfıra yakındır. Türkiye’nin her yerinde en büyük dümenler bu şirketlerde döndürülür.
Recep Bey’le birlikte Binali Bey’in de en büyük hayali, İstanbul’da bu altın yumurtlayan tavuğu elden kaçırmamak ve 31 Mart günü ona yeniden sahip olabilmek!
Girsinler seçime, kazansınlar…
Ama hukuku çiğneyerek değil.
Şimdi pek çok kimsenin kafasında bir soru var:
“Peki ama vatandaş Binali Yıldırım bugünkü konumuyla, yani Meclis Başkanı sıfatıyla İstanbul’a aday olabilir mi?”
Elbette olabilir(di).
Adaylık herkes gibi onun da hakkıdır.
Geç bile kaldı ama Meclis Başkanlığı görevinden derhal istifa etmesi koşuluyla…
Beyefendi İstanbul’daki seçim turlarına çoktaan başladı…
Ahaliye şirin görünmek için kahvelere, taksi duraklarına falan gidiyor, dertlerini ve sıkıntılarını soruyor, anlamsız vaatlerde bulunuyor.
Biri çıkıp ona sorsa…
“Binali Bey şimdi karşımıza Meclis Başkanı kimliğinizle mi, yoksa partinizin adayı olarak mı geldiniz?.. Bu vaatleri hangi sıfatınızla yapıyorsunuz?..”
Hiç kuşkum yok, hemen kem küm etmeye başlayacaktır.
Ya da vatandaşlar kendisine küçük bir anımsatma yaparsa…
“Bu adaylık olayında anayasa ve yasaları çiğnediğinizin farkında mısınız?”
İşte o zaman feci bir biçimde bozum olacak, sinir sistemi bozulacak ve yüzü kızaracaktır.
Belki de yanındaki koruma ordusu o vatandaşı kolundan tutup oradan ite kaka uzaklaştırmak zorunda kalacaktır.
Beyefendi almış devletin gücünü arkasına, “Seçimcilik” oynuyor.
Seçime partisinin değil, devletin gücüyle giriyor, vatandaştan oy istiyor.
Yine devlet kararıyla 100 metre yarışına 90 metre önden başlatılıyor…
Bu koşullarda 100 metrede dünya rekortmeni Usain Bolt’u bile koştursanız, vallahi billahi Binali Bey’i geçemez!
Allah rızası için söyleyin, böyle seçim mi olur!
Hayırlı başarılar Binali Bey!
SÖZCÜ