HABERMAX. Avukat Figen Çalıkuşu Karar gazetesinde yayınlanan son köşe yazısında Türkiye’nin 10 kentinde büyük yıkıma yol açan depremi kaleme aldı. “Betona tapanların iktidarında, harcında kum olan binaları da siyasetleri de çöktü.” diyen Çalıkuşu hem deprem öncesinde hem de deprem sonrasında yetersiz kalan AKP iktidarına sert çıktı. Çalıkuşu, “Daha evvel de bu gerçeği suratımıza çarpan felaketler yaşadık ama “şimdi zaman o zaman değil, zaman dayanışma, birlik zamanı” denerek uyutulduk. Bu acıyı bu ülkeye yaşatanlar, bunun hukuki ve siyasi bedelini ödeyecekler.” dedi.
6 Şubat’ta 04.17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde, saat 13.24’te de Elbistan ilçesinde meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerde 18 bini aşkın vatandaşımız hayatını kaybederken 74 binden fazla vatandaşımız yaralandı. 7 bine yakın bina yerle bir oldu ve yıkıldı ihbarı gelen bina sayısı 11 bini geçti. Türkiye’nin yaşadığı en büyük felaketlerden biri olan deprem 10 ili yerle bir ederken sonrasında yaşanan koordinasyon sorunu ve kritik saatlerde ulaşılamayan enkazlardan gelen haberler çaresizliğin resmi olarak hafızalara kazındı.
Karar gazetesi yazarı hukukçu Figen Çalıkuşu son köşe yazısında tüm Türkiye’yi yasa boğan depremi kaleme aldı. “Daha deprem olmamıştı, 2000 köy yolumuz kardan kapalı idi.” diyen Çalıkuşu, AKP iktidarını sert sözlerle eleştirdi. Depremde çöken tünel, AFAD binası, kamu binaları ve otoyollara dikkat çeken Çalıkuşu, “Tapılan “rant betonunun” iflasını gördük. Hatay’a “fay hattı” denmesine rağmen tek adam rejiminin inadı ile yapılan havalimanı pisti ortadan yarıldı, uçaklar inemedi, bunu da gördük…” dedi.
Deprem sonrasında yaşananları “GSM şirketlerinin çöktüğünü gördük. Elleri ile enkaz kaldırmaya çalışan insanlar gördük. Bırakın sıcak bir çorbayı, susuz kalan, ekmek bulamayan, çaresiz, kayıplara katıla katıla ağlayan insanlarımızı gördük. Enkaz altında kalan ama yalnız bırakılan insanlarımızı gördük. Çadırsız, battaniyesiz ayaz altında donmaya terk edildiklerini gördük. Şefkat yerine kibri ve nobranlığı gördük. Beceriksizliği ve acizliği gördük. Sağ olarak kurtarılanlar tesellimiz ama bu teselliyi büyütemeyeceğimiz her geçen saat anlaşılır oldu. Ülke insanları hep birlikte günlerdir acıyı, çaresizliği yaşıyoruz.” sözleri ile anlatan Çalıkuşu, “Daha evvel de bu gerçeği suratımıza çarpan felaketler yaşadık ama “şimdi zaman o zaman değil, zaman dayanışma, birlik zamanı” denerek uyutulduk. Ama bu sefer öyle olmayacak… “Bizi kurtarın” diye bağıran insanların çığlıkları, ölen bebekler, aç kalanlar, donanlar, çocuğunu kurtarmak için çaresizce bir yardım peşinde koşanlar unutulmayacak.” dedi.
İktidarın rant sistemini, çıkarcı ve liyakatsiz düzenini hatırlatan Çalıkuşu “Gelin enkaz altında kalan bu siyasal rejimi, yönetim anlayışını değiştirmek için de dayanışalım…Devletin harcına çimento yerine kum koyan siyaset, halkına ihanet etti, enkaz altında kendi de çöktü.” ifadelerini kullandı.
İşte hukuku Figen Çalıkuşu’nun yazısının tamamı…
“Betona tapnların iktidarında, harcında kum olan binaları da siyasetleri de çöktü.
Daha deprem olmamıştı, 2000 köy yolumuz kardan kapalı idi.
“2023’de aya gideceğiz” diyenlerin iktidarı, köylere giden yolu açamazken deprem oldu. Hatay’a, Maraş’a, Adıyaman’a bile gidemediğimizi gördük.
Tünel çöktü, AFAD binası, hastane, belediye binası, otoyol çöktü.
Tapılan “rant betonunun” iflasını gördük.
Hatay’a “fay hattı” denmesine rağmen tek adam rejiminin inadı ile yapılan havalimanı pisti ortadan yarıldı, uçaklar inemedi, bunu da gördük…
GSM şirketlerinin çöktüğünü gördük.
Elleri ile enkaz kaldırmaya çalışan insanlar gördük.
Bırakın sıcak bir çorbayı, susuz kalan, ekmek bulamayan, çaresiz, kayıplara katıla katıla ağlayan insanlarımızı gördük.
Enkaz altında kalan ama yalnız bırakılan insanlarımızı gördük.
Çadırsız, battaniyesiz ayaz altında donmaya terk edildiklerini gördük.
Şefkat yerine kibri ve nobranlığı gördük.
Beceriksizliği ve acizliği gördük.
Sağ olarak kurtarılanlar tesellimiz ama bu teselliyi büyütemeyeceğimiz her geçen saat anlaşılır oldu.
Ülke insanları hep birlikte günlerdir acıyı, çaresizliği yaşıyoruz.
Felaket altındaki insanlarımızın tümüne vatandaş olarak bakmak yerine, “yandaşlık” üzerinden, “kimlik, inanç” üzerinden ayrımcılık yapıldığı iddiaları var…
Sonuçta, binlerce insanımızla birlikte ölümcül sistem de enkaz altında kaldı.
“Sistem de ne” mi diyeceksiniz?
Ne olacak, depremin suratımıza çarptığı gerçek… Liyakatsizlik, çıkarcılık, rüşvet…
Daha evvel de bu gerçeği suratımıza çarpan felaketler yaşadık ama “şimdi zaman o zaman değil, zaman dayanışma, birlik zamanı” denerek uyutulduk.
Ama bu sefer öyle olmayacak… “Bizi kurtarın” diye bağıran insanların çığlıkları, ölen bebekler, aç kalanlar, donanlar, çocuğunu kurtarmak için çaresizce bir yardım peşinde koşanlar unutulmayacak.
Bu acıyı bu ülkeye yaşatanlar, bunun hukuki ve siyasi bedelini ödeyecekler.
Yılışık arsız medyaları, yüzsüzlükleri, utanmazlıkları, tehditleri yaşananların üstünü örtmeye yetmeyecek.
Hepimiz biliyoruz, deprem öldürmüyor, bina öldürüyor…Öldüren binaların sorumlusu kim peki?
Siyasetçiler, siyaseti finanse eden müteahhitler ve onlarla işbirliği yapan bürokratlar değil mi?
Dayanışma derken bu ölümcül sistemin ürettiği acıları bir daha yaşamamak için de dayanışamaz mıyız?
Sistem bizim için, devlet biz bu ülkenin sahibi insanlar içinse gelin dayanışalım ve sorular soralım:
Ülkenin bilim insanları Elazığ depremi sonrasında bölgede şiddetli bir deprem geleceğini söyleyip uyardılar mı? Evet.
Bu ülke insanlarından toplanılan vergilerle depremi karşılayacak alt yapı, üst yapı, her türlü araç, makine ve ekipman yatırımı yapıldı mı? Hayır.
Niye yapılmadı? Siyasal sorumlusu kim?
Ölüm tuzağı olan binalara oturma iznini kim verdi?
Deprem bölgesi illerde liyakatli uzman ve yeterli sayıda görevlilerden oluşan birimler niye tahsis edilmedi?
Çok basit birkaç soru ile depreme hazırlıklı bir yapılanmanın tercih edilmediği ortaya çıkıyor. Bunlar deprem öncesine ait…
Deprem sonrası ne gördük?
Tıkır tıkır işleyen kurtarma ve yardım örgütlenmesini, iç ferahlatacak umudu çoğaltacak bir afet planını gördük mü? Görmedik? Niye görmedik peki?
Şimdi enkaz altında tozlar içinde yatan cenazeler görüyoruz. Cenazelerini teslim alamayan insanlar görüyoruz.
Bu kez artık bu kez insanın önemini anlayan insanların yöneteceği bir ülkeyi yeniden inşa etmek üzere hesap sormayı, ölüm dağıtan sistemi sorgulayıp değiştirmek için birlik olmayı başaralım.
Gelin enkaz altında kalan bu siyasal rejimi, yönetim anlayışını değiştirmek için de dayanışalım…
İnsanlarımızı çıkarcılık ve liyakatsizlik yüzünden öldürmeyecek bir düzen kuralım.
Yalandan bıktık, hamasetten bıktık, yılışık medyadan bıktık…
Şimdi OHAL ile bunları haykıran halkı susturmaya hazırlanıyorlar…
Boşuna gayret, çünkü:
Devletin harcına çimento yerine kum koyan siyaset, halkına ihanet etti, enkaz altında kendi de çöktü.”