İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, AA Editör masasına konuk olarak soruları yanıtladı.
Elazığ’daki depremden terörle mücadeleye kadar birçok konudan önemli açıklamalar yapan Bakan Soylu, terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan’ın tutuklu bulunduğu İmralı Cezaevi’nde yangın çıktığı iddialarına da cevap verdi.
İmralı yangını Süleyman Soylu’ya soruldu VİDEO
Bakan Soylu, “Sabah 08.40 civarında Bursa Valisi ile görüştüğümüzde, İmralı’daki cezaevinin çok ötesinde bir yer. Hemen bir helikopter hareketlendi. Denizden yangın söndürme için de gerekli çalışmalar yapılıyor. Karadeniz’de de yangınlar oldu, mevsimlerde beklenmeyen birtakım sıcaklık koşulları oluşturduğu süreçlerden de olabilir. Başka bir etkenin olması söz konusu değil.” dedi.
Olası büyük İstanbul depremi için büyük İstanbul planı hazırlıyoruz.
Burada çok tecrübeler elde ettik. Bu depremin her saniyesinde Elazığ’da yaşarken ben ve arkadaşlarım, bakanlarımız, bakan yardımcılarımızın zihninde hep büyük İstanbul depremi vardı. O toplantıların tamamında trafikte İstanbul’da ne yapmalıyız, herkesin kendine ait yoğu bir tecrübesi oldu.
Oraya 10 kaymakam çektik, her birini ayrı alanlara verdik. Her birisi öyle bir iştahla çalıştı ki; kömür getiren, dağıtan… Bazen bütün ilçelere jandarmaya iki defa tur attırdık. Orada toplumun tüm kesimleriyle bir araya geldik. Beğenen var, beğenmeyen var. Muhtarlarla WhatsApp grubu kurduk. Hala bu grubumuz devam ediyor muhtarlarla. Muhtarlar, STK’lar, gönüllüler yardımı götürdü.
Talepler hızla akıyor. Bir muhtarımız var; talepleri yağdırıyor. “Ben mağdurum, şu kadar istiyor” Ben de bir cümle yazdım “Bizim muhtar bakan oldu, ben de aza oldum”
Biliyorsunuz kentsel dönüşüm konusunda siyasallaştırdılar bunu. Ne olursunuz siyaset karıştırmayalım. Şu söylenebilir “Şurada şu eksiğiniz var” Ama bunun üzerinden kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme dönüştürüyorsunuz dediğiniz andan itibaren siyaset de bakar acaba ben napıyorum diye.
Bu sefer çekingen adımlar atmaya başlar. Bunun maliyetini millet öder, bunun maliyetini çocuklar öder.
Birçok şehit cenazesiyle karşı karşıya kalıyoruz, hepimiz saf tutuyoruz. Depremlerde afetlerde tabutlar önümüzde. Ben geçen gün 9 tane tabutun önünde namaz kıldım.
Ölüm hak buna inanıyoruz ama çocukların tabutuna tahammül edemiyorum. Hakikaten tahammül edemiyorum. Onun için çocuklarımızın geleceği için bunu bir meseleyle siyasallaştırmamız lazım. Ufacık bir tabut ya ve çocuk bu yani.
Yapılması gereken şu; bunu siyasallaştırmamız lazım. Elimizdeki güç neyse, parasal güç neyse imkanlarımız neyse bunu hep beraber yapmaya çalışıyoruz. Ne ben ne bakanlarımız, vallahi billahi bir tek siyasi kelam ortaya koymadık.
Türkiye özellikle çukur olaylarından sonra terörü kaynağında kurutmaya geçti. Sadece teröristle değil kültürel terörizmle mücadele ediyoruz. PKK bir kadın örgütüdür, bunun üzerine konuşlanmıştır. PKK’nın tüm eylemlerinde kadınların bulunma oranı yüzde 56.
Teröristlerle mücadeleyi tüm kurumlarımız büyük kararlılıkla sürdürüyor ama terörizmle mücadeleyi anaların cesareti bitirecektir.
Başlatılan ikna çalışmalarıyla bu yıl 48 teröristin örgütten ayrıldı.
Terör örgütünden ayrılması için ikna ettiğimiz 273 kişi, terör örgütünün bu iklimden ikna edip götürebildiği 130 kişi… Bu, bizim terör örgütünün içerisine duhul etme kabiliyetimizin, terör örgütlerinin ikna kabiliyetinden çok daha üstün, yüksek olduğunu ve doğru bir istikamette gittiğimizin belki de en önemli delilidir.
Kim ne söylerse söylesin Gezi olayları büyük bir ihanettir. Bizden sonra gelecek nesiller bunun hesabını soracaklar.
Anında “CNN: Can Dündar masum” Yok ya… Nasıl masummuş Can Dündar? Ben Gezi olaylarının tam göbeğindeydim. Sosyal medyada neler oldu? İnsanları durdurdular, insanların kıyafetlerine göre arabadan indirdiler bu ülkenin cumhurbaşkanına küfür ettirdiler. O gün cumhurbaşkanlığı yaptınız görmediniz mi?
Tarihi doğru koymak zorundayız. Ben oradaki söze eğer söz söylemezsem, ben bugün varım yarın yokum. Ama tarihi çarpıtmak için ortaya konan cümle varsa ben düzeltirim.
Suçluyorum tabi, tespitlerim var. Sayın Cumhurbaşkanımıza hiçbirisi kuvvet vermedi. Tek başına havalimanına indirmeye çalıştılar, ağzımı açtırmasınlar. “Kimse karşılamasın, kimse etmesin aman bu işleri gerginleştirmeyelim, aman demokratik eylem ortaya konuyor söndürmeye çalışalım” Yok öyle bir şey. O tarihte beraber yaşadığımız arkadaşlar, sayın cumhurbaşkanımızı mazlum biçimde indirmeye çalıştılar, ondan sonra istedikleri gibi eylemleri yöneteceklerdi. Dolmabahçe’yi basacaklar, koltuğa oturup puro içecekler. Sonra hükümeti alaşağı edecekler, onu yapamadıkları için 17-25’i yaptılar. FETÖ’nün gizli ilk hamlelerinden biri. Eğer buna ait koruyucu bir çerçeve ortaya koyarsa, ben tarihin düzeltilmesi için doğruyu söylerim. Böyle bir şey söz konusu değil.
Türkiye’ye zaman kaybettirdiler, biz bugün 15 bin dolar seviyesindeydi ya.
Beni bu konularda fazla konuşturmayın. Masumlaştırma; Gezi’nin başlangıcı dahi aynıdır. Bir masumiyet eylemi olarak nitelendirmek; ben İçişleri Bakanı’yım hangi eylemin masumiyet eylemi olup olmadığını değerlendirme fırsatına sahip olabiliyoruz.
Sayın Davutoğlu Türkiye Cumhuriyeti eski Başbakanıdır. Davutoğlu’nun bugün 63 koruması var. Devlet Başbakanını korumakla yükümlüdür.
Beni en çok yoran İçişleri Bakanlığında bu koruma işidir. İnanın bu koruma işleri beni yoruyor. Bunu bir ayrıcalık olarak nitelendirenler var, bundan tiksiniyorum beni bağışlayın ya. Bakıyorum ihtiyaç yok. Neticede 63 korumayla korunuyorsunuz. Getirmek istedikleri nokta şurası “Ben siyasi olarak başka değerlendirme yaptığım için…” Ayıptır, biz devlet yönetiyoruz ya. Bir tane bağ evi var, yılda bir sefer gidiyorsun bir iki gün kalıyorsun kalmıyorsun. Arkadaşlarımız şöyle bir değerlendirme yapmışlar. Ta Elazığ’a Ağrı sınırına polis gönderiyoruz. Arkadaşlar demişler ki, öteki evinde var, öteki evinde var. Bağ evinde bir gün kalıyor, devriyeyle sağlasınlar…
Bu mağduriyet üzerinden siyaset oluşturma anlayışı; hadi biz görmüyoruz. Allah biliyor ve görüyor. Buradan bir şey çıkartma arzusu bunlar eski dönemin siyaset alışkanlıkları.
Çakar meselesinde aldığımız kararla, 21 bin araç kullanıyordu şu anda 1440 araç çakar kullanıyor. Polis araçlarında bile bu konudaki inisiyatifi disiplin içine aldık.
Şöyle bir şey olmuş. Bu Gezi ve 17-25 Türkiye’nin devlet sistematiğinin vidalarını gevşetti. Ve ardından gelen üst üste seçimler çok doğal olarak konsantrasyonu başka noktaya aldı. Yavaş yavaş yoluna koyuyoruz, hiç merak etmeyin. Dünyanın gelişmiş ülkelerde bu meseleler nasıl oluyorsa bizde de olacak.
1914’ten itibaren bizim coğrafyamızda bekçilik uygulaması var. 66 yılı itibariyle de il özel idare kapsamında bekçilikler başladı. Yine 1976 yılı itibariyle yani mahalli bir organizasyonu olmaktan Türkiye geneline girdi ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 2008 yılında da “emniyet hizmetleri” sınıfında girdi.
1996’dan itibaren hiç bekçi alınmadı. Cumhurbaşkanımız bir talimat vardı. Mesele Doğu ve Güneydoğu ile başladı. Ben İçişleri Bakanımızla oturduğumuzda Süleyman dedi bunları Türkiye’nin geneline yaymamız gerekir. Benim vatandaşım gece huzur içinde uyusun ve bekçinin düdüğünü duysun dedi. Eski sisteme geri dönelim… Ve biz bekçi alımına başladık. O zaman ilkokul, ortaokul, lise mezunu alınabiliyordu. İki aylık bir eğitim yaptılar ve çalışmaya yaptılar. Polislik ve bekçilik usta-çırak mesleğidir. Özellikle 15 Temmuz, bizim çok tasfiye yapmamız gereken süreci oluşturdu. En alt var, üst var; ortada kimse yok. Bugün bunun zafiyetini de görüyoruz. 40 bin civarında da ihracımız var.
Ve biz bekçi alımını ilk alımından sonra Emniyet Genel Müdürlüğü merkezine ve Polis Akademisine aldık. İLk aldığımız 5-6 binden sonrasını polis akademisine alıyoruz. Şunu ifade edeyim ki yüzde 60’ı özellikle lise mezunudur. Yüzde 20’si üniversite mezunu. Yüzde 10 civarı yüksekokul, bir de lisans mezunu var. Yüzde 97’si lise ve üstüdür, polisler de lise ve üstüdür.
Elbette bizim kurumlarımızda da yanlış yapan vardır. Ama affımız söz konusu değil. Biz yılda yanlış işlere karışan 500 kişiyi polislik görevinden alıyoruz, 200 jandarmamızı görevden alıyoruz. Bizim mesleklerimiz disiplin mesleğidir.
Bizim meselemiz şu; bizim rutin teftişlerimiz vardır. İki, şikayete dayalı teftişlerimiz vardır. Ve özel teftişlerimiz vardır. Yani bir belediyeyi yukarıdan aşağıya her türlü süreciyle denetime alabiliriz, alıyoruz da zaten. Eğer biz denetim mekanizmasını işletmezsek vatandaşa ait görevi yerine getirmemiş oluruz. Binası yıkılıyor, birisi geliyor ev yapıyor, bir suistimali, rüşveti, yolsuzluğu görüyor. Kime şikayet edecek? Devlet dediğimiz bu işe yarıyor zaten.
Türkiye’de bulunan tüm belediyeleri, bilmenizi istiyoruz ki denetimden geçirmek bizim asli sorumluluğumuzdur. Derneklerin de STK’ların da denetimi bizde. Biz dernek denetlemeyi başka işlerden bıraktık, belediye denetlemeyi bıraktık. Yoğunlaştığımız meseleler FETÖ, terörle mücadeleydi. Şimdi yerli yerine oturuyor. Kimse merak etmesin vatandaşa haksızlık yaptırmayız. Şu an müfettişlerimiz, dernek denetçilerimiz şu anda adım adım sahadalar.
Kadın cinayetleriyle ilgili şunu söylemek isterim. Özellikle bizim kadın cinayetleriyle ilgili meselelerde hükümetimizin ortaya koymuş olduğu çok yoğun bir çalışma var. Bu bugünün çalışması değil. Burada ifade etmem gerekir ki, özellikle bu konuda çıkarttığımız kanun dünya ölçeğinde bir kanundur. Ve bugün Türkiye’de bu kanunun aile içi şiddeti ve kadına cinayeti önleyemeyecek hiçbir açığı söz konusu değildir.
Mesele dönem dönem dünyada kadın cinayetleri yükselmektedir. Ama şunu ifade edeyim, BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin 2018 yılı raporunda, ortalama milyonca 13’tür, Avrupa kıtasında 7’dir, Türkiye ortalaması 3,8’dir. Yani kadın cinayetleri konusunda biz çok daha düşük bir seviyedeyiz. Bizim için 1 bile büyük bir rakamdır.
Nasıl uyuşturucu meselesine karşıysak, aynı karakter burada da var. Ve burada özellikle bunu çok daha alt noktalara indirebilmek için Aile Bakanlığı’nın liderliğinde, Adalet, Sağlık, biz, Diyanet hep beraber bir araya geldik. 75 madde; burada bizim üzerimize düşen maddeler var. Eğitimimizden her olayı takibe kadar yapmamız gereken meseleler var. Biz bunun tamamını yapmaya başladık. Burada bakanlık olarak üzerimizde olmayan yükümlülükleri de üzermize aldık. Yeter ki bu mesele bir noktaya gelinebilsin diye.
6284’ün çerçevesi içinde aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddetin bir tarifi var.