İdlib’de Suriye rejiminin son saldırısının ardından 5 askerin şehit olması ve Türkiye’nin de bu saldırıya Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklamasına göre misliyle yanıt vermesi, gözleri yeniden kaynayan bölgeye çevirdi. “Türkiye’nin stratejisi ne olacak? Masada ve sahada nasıl bir yol izlenecek?” sorularına bölgeyi bilen gazeteciler ve uzmanlar yanıt aradı
İdlib’de Suriye rejimi güçlerinin düzenlediği saldırıda 5 asker şehit oldu, 5 asker de yaralandı. Milli Savunma Bakanlığı, bu saldırıya misliyle yanıt verildiğini, 101 rejim unsurunun etkisiz hale getirildiğini açıkladı. Bu saldırının gerçekleştiği sırada Rus heyetinin Türkiye’de temaslarda bulunması Rusya’nın rolünü de mercek altına alınmasına yol açtı.
“ASKERİ SEÇENEK ÖNCELİK”
Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, diplomatik gelişmelerin sahayı etkilemesinin kaçınılmaz olduğunu belirtirken askeri seçeneğin öne alındığını yazdı:
“Ankara son gelişme sonrası askeri harekatını kullanabileceği alternatifler arasında öncelikli seçenek haline getirdi. Zaten son üç gündür bölgeye ciddi miktarda sevkiyat devam ediyor; ağırlıklı olarak da dün 5 şehidin verildiği askeri üs bölgesine yoğunlaşılıyor. Saldırının tam da bu alana yapılması meydan okuma olarak değerlendiriliyor. Çünkü Ankara’daki görüşmelerde Rus tarafına, ‘Ya Şam güçlerini durdur ya da ben askeri operasyona başlarım…’ mesajının net verilmişti… Rusya bu mesajı önemsemez tavır takınınca dün sabah itibarıyla, bölgeye sevk edilen Suriye Milli Ordusu (ÖSO) güçleri, Halep’in batısından güneye doğru inen hattaki Şam ordusu saldırısını durdurmak için saldırı başlattı.”
Sarıkaya, aynı yazıda Ankara’da üzerinde durulan iki formülü de şöyle yazdı:
“Öncelikle Soçi benzeri yeni bir gerilimi azaltma mutabakatına ihtiyaç olduğu kayda geçiriliyor. Yeniden düzenlenecek mutabakat ile ara çözüm üretilmesi, bu kapsamda M-4 ve M-5 otobanları Ankara ve Moskova’nın birlikte kontrolünde kalmak kaydıyla bir tampon bölge oluşturması üzerinde duruluyor. Bunun gerçekleşmesi için de heyetlerden daha çok liderlerin irade koyması gerekiyor.”
“SAVUNMA DEĞİL TAARRUZ”
Habertürk’te Ebru Baki’nin moderatörlüğündeki Para Gündem programında da konu masaya yatırıldı. Habertürk Ankara Temsilcisi Bülent Aydemir, “Sözün bittiği yerdeyiz” diyerek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Diplomatik temaslardan bir sonuç çıkmayacağı anlaşılıyor. Türkiye sahada askerini tam koruma stratejisine geçmeli. Hava sahası Rusya’nın denetiminde. Türkiye’nin bir süredir hava sahasının kontrolü ile ilgili müzakereler yaptığını düşünüyorum. Artık Esad’a sert bir karşılık verilmesi gerekiyor. Yeni yığınak yapmaya da gerek olmadığını düşünüyorum. Asker sayımız yeterli ama taktik hedefin net belirlenmesi lazım. Hava desteğini almak lazım. Rusya temaslarından olumlu sonuç alınamadı. Belki bundan sonra diplomasi tekrar işletilebilecek ama şu anda diplomasi seçenek değil. Esad’ın oradan çekilmesi lazım. Durum İdlib’de kritik, Türkiye’nin hem bekası hem de Mehmetçiği korumak için savunma değil taarruza geçilmeli. Ankara’da gördüğüm bir kararlılık da var.
“RUSYA İLE KONUŞMALIYIZ”
Okan Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mithat Baydur, “İdlib pimi çekilmiş bir bomba gibiydi” ifadeleriyle başladığı yorumunda “Her Suriye dediğimizde bunun arkasında Rusya olduğunu aklımızda tutmamız lazım. Serakib ele geçirilince Türkiye’nin gözlem noktaları ilerleyen rejim ordusunun gerisinde kaldı” hatırlatmasını yaptı.
Türkiye’nin Rusya ile stratejik işbirliğine karşın Suriye ve Libya’da karşı karşıya geldiğini anlatan Baydur, “Rusya ile beraber olduğumuz hiçbir platform kalmadı. Hızlı bir şekilde Batı ittifakına dönmek değil ama bu sarkaçtan Türkiye kurtarılmalı. Türkiye’nin ‘Gürcistan’ı NATO’ya alalım’ demesi, ‘Ukrayna’ya 200 milyon yardım ediyorum’ demesinin düğümlere çomak sokmaktan başka faydası yok. Devlet aklı olarak Batı ittifakının zaten bir parçasıyız, Rusya ile de oturup tekrar ‘Toprak bütünlüğüne saygılıyız’ vurgusunu yaptıktan sonra güvenli bölge kuralım demeli” diye konuştu.
“BU GERÇEKLE YÜZLEŞMELİ”
Bozok Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu da İdlib konusunun taktik ve operasyonel boyutu ile stratejik boyutunun olduğunu belirterek 2017’de Astana’da imzalanan çatışmasızlık anlaşmasına karşın sivillerin rejim güçlerince hedef alınmaya devam edildiğini hatırlattı. “O süre içinde Esad güneyden bugün yaşadığımız Halep ile İdlib’i birbirine bağlayan bölümü bu bir buçuk yılda elde etti. Serakib’i de aldı. Geçici ateşkes adı altında Esad ilerlemesini sağladı ve bu noktaya geldi” ifadelerini kullanan Zorlu, Putin’in Esad’a zaman kazandırıp güçlenmesini sağlayacak hamleler yaptığını belirterek Türkiye’nin bunu gördüğünü kaydetti.
Türkiye’nin 2012’den beri Esadsız bir Suriye için hazırlandığını kaydeden Zorlu, “Şu andaki fiili durum Esad’ın yüzde 20’lerde olan toprağının yüzde 70’lere vardığı noktaya geldik. Bu gerçekle yüzleşmek lazım” diye konuştu.
İdlib’in Suriye iç savaşı açısından önemli bir nokta olduğunu belirten Zorlu, Türkiye’nin de yeni bir sığınmacı da dalgasına hazır olmadığını ifade etti.
“ESAD CÜRETİ ETMEMELİ”
Gazeteci Metehan Demir de rejim saldırılarının bir hafta arayla gerçekleştiğini hatırlatarak “Birinci saldırıda 8 şehidimiz vardı. Türkiye bunun bir kırılma noktası olduğunu söyledi. Ay sonuna kadar Soçi’de belirlenen sınırlara Esad’ın çekilmesi gerektiğini deklare etti. Bu net duruşun ardından ikinci saldırıyı yapacak cüreti Esad yönetiminin bulmaması gerekiyordu. Suriye uçakları birliklerimiz üzerinde uçabildiğine göre Rusya ile aralarında koordinasyon olduğu ortada” diye konuştu. Bu tutumun devam etmesi halinde “Ortada ne masa kalır ne de görüşme kalır” diyen Demir, Rusya’nın başsağlığı mesajı yayımlamamasına dikkat çekti.