HABERMAX. Ankara’dan yankılanan güçlü bir ses, Türkiye’nin adalet mekanizmalarındaki derin yaraları bir kez daha gündeme taşıdı. Gazeteci ve siyasetçi Hüseyin Alpay, genel affın artık toplumsal bir beklenti olmanın ötesine geçerek kaçınılmaz bir zorunluluk haline geldiğini savundu. Özellikle PKK’nın fesih kararının ardından siyasi mahkumlara yönelik “yeniden yargılama” tartışmalarının kader mahkumlarını dışlaması, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olarak nitelendirdiği Alpay, yargıdaki sistematik sorunlara dikkat çekti. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 2022 yılı verilerine göre bireysel başvurularda hak ihlali oranının yüzde 77’yi aştığını hatırlatan Alpay, cezaevlerindeki kapasite aşımının yarattığı insani krizlere de işaret etti. Bu açıklamalar, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında adalet reformunun aciliyetini bir kez daha vurguluyor.
Yargıdaki Hak İhlalleri Alarm Veriyor: AYM Verileriyle %77’lik Oran
Hüseyin Alpay’ın değerlendirmeleri, Türkiye’nin yargı sistemindeki kronik sorunları masaya yatırıyor. AYM’nin 2022 yılı bireysel başvuru istatistiklerine atıfta bulunan Alpay, adil yargılanma hakkı ihlallerinin rekor seviyeye ulaştığını belirtti. Bu verilere göre, mahkemelere taşınan bireysel şikayetlerin büyük çoğunluğunda temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği tespit edildi – tam olarak yüzde 77’lik bir oran. Bu, sadece istatistiksel bir rakam değil; binlerce vatandaşın mağduriyetini temsil eden somut bir gerçeklik.
Alpay, “Yargılamalardaki bu yüksek ihlal oranı, sistemin temelinde yatan yapısal sorunları gözler önüne seriyor. Uzun tutukluluk süreleri, delil yetersizlikleri ve hakkaniyete aykırı kararlar, adaletin tecellisini engelliyor. Bu durum, toplumun güvenini sarsarken, cezaevlerindeki kapasite aşımını da tetikliyor” diye konuştu. Cezaevlerindeki aşırı doluluk, mahkumların sağlık hizmetlerine erişimini imkansız hale getiriyor; salgın dönemlerinde yaşanan trajediler, bu krizin ne kadar derin olduğunu kanıtlıyor. Alpay’a göre, bu ihlaller artık “görmezden gelinemeyecek” bir boyuta ulaştı ve acil müdahale gerektiriyor.
PKK Feshi ve Yeniden Yargılama: Eşitlik İlkesi Tehlikede
Alpay’ın açıklamalarının odak noktalarından biri, son dönemde PKK’nın fesih kararının tetiklediği siyasi mahkumlara yönelik yeniden yargılama tartışmaları. Bu süreçte, “kader mahkumları” olarak nitelendirilen adli suçlardan hüküm giyenlerin kapsam dışı bırakılmasını sert bir dille eleştiren Alpay, “Anayasa’nın eşitlik ilkesine (Madde 10) aykırı bir yaklaşım bu. Siyasi mahkumlar için öngörülen yeniden yargılama mekanizması, neden adli mahkumları kapsamıyor? Bu ayrımcılık, adaletin evrenselliğini zedeliyor ve toplumsal barışı baltalıyor” ifadelerini kullandı.
Uzmanlara göre, bu ayrım, yargıdaki kutuplaşmanın bir yansıması. Alpay, PKK feshi sonrası oluşan bu fırsatı, tüm mahkumları kapsayan bir reform için kullanma çağrısı yaparak, “Yeniden yargılama, sadece siyasi suçlarla sınırlı kalmamalı. Kader mahkumlarının dosyaları da incelenmeli; haksız hükümler düzeltilmeli” dedi. Bu yaklaşım, hem insan hakları örgütlerinin raporlarıyla hem de AYM’nin emsal kararlarıyla örtüşüyor – örneğin, uzun tutukluluk sürelerine ilişkin ihlal kararları, benzer mağduriyetleri belgeleyen yüzlerce örnek içeriyor.
Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılında Genel Af: Toplumsal Eşitlik İçin Zaruri Adım
Alpay, genel affı bir “lütuf” değil, “zorunluluk” olarak konumlandırıyor. “Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken, kapsamlı bir Genel Af çıkarılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu af, sadece siyasi mahpusları değil, kader mahkumlarını da kucaklamalı. Adli mahkumlara yönelik sicil affı ise, geçmişin izlerini silerek toplumsal eşitliği sağlayacak” diyen Alpay, affın ekonomik ve sosyal boyutlarını da ihmal etmedi. Cezaevlerindeki doluluk oranı yüzde 300’leri aşmışken, erken tahliyeler sağlık krizini hafifletecek; ailelerin yeniden bir araya gelmesi ise toplumsal yaraları saracak.
Alpay’ın vizyonunda, genel af bir “yeniden doğuş” fırsatı: “Bu, adaletin restore edilmesi, umudun yeniden yeşertilmesi anlamına geliyor. Hukuk devleti ilkesi, eşitlik ve insan onuru, affın temel taşları olmalı.” Benzer çağrılar, muhalefet partilerinden ve sivil toplumdan da yükseliyor; son aylarda TBMM’de dile getirilen af teklifleri, bu toplumsal talebin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
Cezaevi Krizi: Sağlık Erişimi ve İnsani Boyut
Değerlendirmelerinde cezaevlerindeki kapasite aşımına ayrı bir parantez açan Alpay, “Aşırı kalabalık, mahkumların temel haklarını gasp ediyor. Sağlık hizmetlerine erişimdeki engeller, kronik hastalıkların yayılmasına yol açıyor. Bu, sadece mahkumları değil, tüm toplumu etkileyen bir halk sağlığı sorunu” dedi. Adalet Bakanlığı verilerine göre, cezaevlerindeki doluluk oranı 2023’te yüzde 120’yi geçmişti; 2025 itibarıyla bu oran daha da yükselmiş durumda. Alpay, genel affın bu krizi hafifleteceğini savunarak, “İnsani bir zorunluluk bu; görmezden gelmek, vicdani bir yükümlülüğü ihmal etmek olur.”
Sonuç: Adaletin Yeniden İnşası İçin Harekete Geçme Zamanı
Hüseyin Alpay’ın bu çarpıcı çıkışı, Türkiye’nin adalet sistemindeki tıkanıklıkları bir kez daha aydınlatıyor. Yüzde 77’lik hak ihlali oranı, eşitlik ilkesine aykırı ayrımcılıklar ve cezaevi krizi, genel affı bir “ihtiyaç”tan “kaçınılmazlık”a dönüştürüyor. Alpay’ın sözleriyle, “Toplumun yaralarını sarmak, geleceğe umutla bakmak için bu adımı atmak zorundayız.” Bu çağrı, TBMM’yi ve kamuoyunu harekete geçirecek mi? Zaman, adaletin terazisini yeniden dengeleyecek bir iradenin gerekliliğini gösteriyor.