HABERMAX.. Hayat pahalılığı her geçen gün daha da artarken, bu yükü omuzlayan vatandaşlarımızın durumu giderek zorlaşıyor. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde 3-5 TL arasında aldığımız domatesin kilosu, şimdi 49 TL’ye kadar yükselmiş durumda. 10 TL’ye de domates bulmak mümkün, evet, fakat bu domatesler eskiden hayvanlara yem olarak verilirdi; şimdi ise insanlar bu domatesleri tüketmek zorunda kalıyor. Bu durumun ne denli içler acısı olduğunu anlamak için sadece fiyatlara bakmak yetmiyor; insanlarımızın yaşadığı zorlukları ve çaresizliği görmek gerekiyor.
Sosyal medyada ise AKP’lilerin güllük gülistanlık paylaşımlarına şahit oluyoruz. Onlar için hayat kolay; tuzları kuru, sofraları dolu. Fakat bu ülkede, çöp karıştırarak evlatlarına yemek bulmaya çalışan insanlar var. Bu görüntüler karşısında biraz olsun vicdan sahibi olabilmek, empati kurabilmek gerekir. Çünkü gerçek hayat, sosyal medyada paylaşılan parlak fotoğraflardan çok daha öte bir yerde yaşanıyor.
Bu durum, hepimizin yüreğinde derin bir sızı bırakmalı. Bir anne, çocuğuna yemek bulabilmek için çöpte meyve ve sebze topluyorsa, toplum olarak ciddi bir problemle karşı karşıyayız demektir. Gıda fiyatlarındaki artış, sadece bir ekonomik sorun değil; insan onurunu zedeleyen, toplumun en kırılgan kesimlerini derinden etkileyen bir krizdir.
Bu krizin çözümü, sadece ekonomik tedbirlerle değil, toplumsal dayanışma ve empatiyle mümkündür. Herkesin sofrada eşit şekilde doyduğu, kimsenin çöpten yiyecek toplamak zorunda kalmadığı bir Türkiye için, hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bu mücadele, vicdanlarımızda başlar ve ancak birbirimize olan sorumluluğumuzu hatırladığımızda gerçek bir çözüme ulaşabiliriz.Ziraat Bankası ve Halk Bankası’nın Reklam Harcamaları Üzerine
Ekrem İmamoğlu’nun şu sorusunu göz ardı etmek mümkün değil: “Ziraat Bankası ve Halk Bankası, son 6 ayda 42 milyar TL zarar ederken, neden son 3 yılda 6 milyar TL ‘reklam’ harcaması yapmıştır?” Bu soru, kamusal kaynakların nasıl kullanıldığına dair ciddi bir sorgulamayı beraberinde getiriyor.
Bankaların zarar ettiği bir dönemde, bu denli yüksek reklam harcamaları yapılması, kaynakların etkin ve verimli kullanımı konusunda endişeler yaratıyor. Halkın parasıyla finanse edilen bu kurumların, öncelikli olarak kamu yararına hizmet etmeleri beklenirken, bu tür harcamalar kamu vicdanında derin yaralar açıyor.
Ekonomik krizle boğuşan bir ülkede, vatandaşlar temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken, kamu bankalarının bu tür harcamalar yapması kabul edilemez. Bu durum, yöneticilerin ve ilgili kurumların hesap verebilirlik ilkesine uygun hareket etmediğini gösteriyor. Kamusal kaynakların daha etkin ve toplum yararına kullanılmasını sağlamak için, şeffaflık ve denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi şarttır.
Toplum olarak, kaynaklarımızın nasıl kullanıldığını sorgulamalı ve kamu yararına uygun hareket edilmesini talep etmeliyiz. Ancak bu şekilde, herkes için daha adil ve sürdürülebilir bir ekonomik düzen inşa edebiliriz.