Akşener’in açıklamalarından satırbaşları şu şekilde:
“Her türlü engele, her türlü tuzağa, her türlü iftiraya rağmen biz hâlâ buradayız! Ve dimdik ayaktayız. Neden hâlâ buradayız biliyor musunuz? Çünkü arkamızda dağ gibi duran milletimiz var. Bundan 3 yıl önce, İYİ Parti’yi bu aziz millet kurdu. İYİ Parti’yi, çocuğunun okul derdine düşmüş anneler, borç batağında kaybolan babalar kurdu. İYİ Parti’yi, traktörüne mazot, toprağına tohum alamayan çiftçiler, siftah edemeyen esnaf kardeşlerim kurdu. İYİ Parti’yi, eve ekmek götüremeyen emekliler, geçinemeyen asgari ücretliler kurdu. İYİ Parti’yi, AK Partili dayısı olmadığı için mülakattan elenenler, üniversite mezunu işsizler kurdu.
İYİ Parti’yi, son bir umutla; memleketten ümidini kesmiş, hayalleri çalınan gençler kurdu. İYİ Parti’yi hayatın her alanında horlanan, şiddet gören, öldürülen kadınlar, oyun çağında gelin edilen, tacize, tecavüze uğrayan çocuklarımız kurdu. İYİ Parti’yi, iki yumruk arasına sıkıştırılan, bu vatanın has evladı Kürt’ler kurdu, Zaza’lar kurdu. İYİ Parti’yi, “Ali” dedi, “Hızır” dedi diye, Atatürk’ü sevdi diye din düşmanı ilan edilenler kurdu. İYİ Parti’yi, “Mustafa Kemal de benim, Fatih de benim, Osmanlı da benim, Cumhuriyet de benim” diyenler; kutuplaşmadan, iteklenmekten bıkan ‘mahallesizler’ kurdu.
Türkiye, iyi yönetilmiyor. AK Parti iktidarı, memleketin en önemli meselelerinde gösterdiği beceriksizliklere, her gün bir yenisini ekliyor. Türkiye’yi 2. Dünya Savaşı’ndan koruyan, Kore’de Türk’ün kudretini dünyaya gösteren, Akdeniz’in ortasında, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurduran, Kardak’a bayrağımızı diktiren, teröristbaşını Suriye’den çıkartıp, kapı kapı gezdiren, Türk dış politikası terk edildi.
‘Şam’da Cuma namazı kılacağız’ diyerek, Türkiye’yi soktukları yolun sonunda, 5 milyon sığınmacı ülkemize yerleşti. Üstüne, milletimizin alın teriyle birikmiş, 50 milyar dolarımız heba oldu. Ve fatura kabarmaya devam ediyor… Bir ülkenin varlığı, o ülkenin adaletine emanettir. Bir ülkede adalet yoksa, bereket olmaz. İş insanı, sanayici, yatırım yapmaz, yapamaz. Yabancı yatırımcı gelmez, gelemez. Kalkınmanın önüne bariyerler örülür. İşsiz sayısı artar. Emeklinin, işçinin, memurun maaşı kuşa döner. Gençler hayal kuramaz, umudunu yitirir.
Sayın Erdoğan bunların hepsi oldu, milletimiz bunları tüm çıplaklığıyla yaşıyor. Bunların hepsi oldu, çünkü sen adaleti öldürdün. Hukukun, adamına göre işlediği, soruşturmaların, twitter tabelasına göre yürütüldüğü bir ülke yarattın. Ama unutma gün gelir, bir gün adalet herkese lazım olur…
Sayın Erdoğan ülkeyi içine soktuğun durumu beğeniyor musun? Milletimize reva gördüğün bu tablodan memnun musun? Bütün bu tabloya baktığımızda, dönüp gençlerimize ne diyeceğiz? ‘Bugünü kaybettik, bari yarını kurtaralım’ diyorum. Sen yine oralı değilsin. Beceriksiz damadının aklıyla, şakşakçı saray danışmalarının lafıyla, iş görmeye çalışıyorsun. Söyler misin sayın Erdoğan, gençlere ne diyelim?
Atatürk, ‘Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur’ diyerek Türk gençliğine özgüven ve umut verdi. Peki sen gençlerimize ne verdin Sayın Erdoğan? İşsizlik verdin. Umutsuzluk verdin. Bunalım verdin. Sordular gençlere: Türkiye dışında yaşamak ister misin? Yüzde 62’si ne dedi biliyor musun? ‘Evet’ dedi. Hem de geri dönmemecesine… İşte gençlerimize verdiğin armağan. İçinde nefes alamadıkları, ait hissedemedikleri bir Türkiye… Sen gençlerimize kocaman bir hapishane verdin Sayın Erdoğan!
Buradan ilan ediyorum ki Türk dış politikası, milli çıkarlarımızın gerektirdiği bir karaktere bürünecek. Liderler arasındaki dostluk ilişkilerinin önemini biliyoruz. Ancak, ülkeler arasındaki ilişkinin, liderleri aşan, devletler arası bir ilişki olduğunu da biliyoruz. Bu yüzden, parlamenter sistemin ilk adımlarından biri, diplomaside işi ehline, yani liyakat sahibi diplomatlarımıza vermek olacak.
Kişisel ilişkilerin kaprisleriyle değil, devlet aklıyla hareket edeceğiz. Önceliğimiz her zaman, Türk devleti ve Türk Milleti’nin menfaatleri olacak. Sisi’yle, Esad’la, onunla bununla şahsi kavgalar yerine Türkiye’nin çıkarlarının kavgasını vereceğiz. ‘İngiltere, Almanya, Fransa ve şahsım olarak toplantı yaptık’ cümlesi hayatımızdan çıkıp gidecek. O masadaki dördüncü taraf, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacak.
Bu bize itibar, itibarla birlikte güven, güvenle birlikte yatırım getirecek. Bir başka ülkenin başkanı, Türk Devleti’nin başındaki kişiden bahsederken, ‘O beni dinler’ diyemeyecek. Bilecek ki, karşısında, ‘Bu işten Türkiye’nin kazancı ne olacak?’ diye soran bir irade olacak. Bu ucube sistem değiştiğinde Türkiye’nin komşularıyla ticareti yeniden büyüyecek. Ekonomik coğrafyamızdaki potansiyeli hayata geçirdiğimizde, Türkiye kazanacak, Türkiye’nin kazandığı yerde herkes kazanacak.”
Cumhuriyet Gazetesi