HABERMAX. Azmi Karamahmutoğlu: Zafer Partisi bilindiği gibi, kurulduğu tarihten bu yana, ki bu çok uzun bir tarih değil, öncelikli ele aldığı konular arasında sınır güvenliği de vardır ve bunu devletin, Türk devletinin Türk vatandaşlarına öğretmiş olduğu slogan haliyle söyleye gelmiştir. Hudut namustur diye ortaya çıkmıştır. Nitekim Zafer Partili gençler yahut bu düşünceye, siyasi düşünceye kendini yakın hisseden gençlerin ‘hudut namus’ sözünü sloganlaştırarak pankartlar halinde sokaklara, caddelere asıl sonucu ne yazık ki AK Parti hükümetinin polis ve adliye marifeti eliyle bu gençleri mağdur ettiği, zora soktuğunu da yaşadık.
Çünkü en son yaşadığımız örnekte kamuoyunun da bildiği gibi Yunan sahil güvenlik güçleri yani kolluk kuvvetleri Türk karasularına sızmakla kalmamış, ana karaya, adalara bile değil, ana karaya sahile kadar çıkmış ve taşınabilir malları gayrimenkulleri, bunlardan biri bot el koymuş yahut gasp etmiş ve kendi ülkesine geri götürmüştür. Yunan kuvvet mensupları bütün bu işgali, bütün bu ihlali yaparken hiçbir engelle karşılaşmamıştır.
Yani sahillerimiz de yol geçen haline dönmüştür. Şimdi bugüne değin AK Parti hükümetinin bu hususa ilişkin kamuoyunu bilgilendirici hiçbir açıklama yapmamış olması bir yana mütekabiliyet esasına göre en azından bir karşılık vermesi gerekirdi ki biz Türk milliyetçilerine göre misliyle mukabele etmesi gerekirdi.
Avrupa Birliği’nden yine devam edelim. Avrupa Birliği’ne ilişkin hükümetin 22 yıllık politikası malumunuz tam üyelikten, şimdiki gelmiş olduğumuz aşama seyahat için vizenin bile verilmediği bir aşamaya gelindi. Oysa bize vizesiz seyahat, serbest dolaşım vaatleri verilmişti. AK Partili Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olduğu dönemlerde bu vaatler verilmişti. Fakat bundan hiçbiri gerçekleşmedi. Bu yalanı Türk kamuoyuna söyleyen sadece AK Partili ve onun bakanları değildi.
Onun evvelinde aynı yalanları Doğru Yol Partisi ve Başbakan Tansu Çiller, Anavatan Partisi ve onun genel başkanı Mesut Yılmaz da bu yalanları Türk kamuoyuna sunmuşlardı. Hatırlayınız, Tansu Çiller başbakanlığında Ankara’da güpegündüz, gün ışığında havai fişekler atılıp Avrupa Birliği’ne katılışımız kutlanmıştı.
Sonrasında AK Parti hükümeti geldiğinde AK Partili Belediye Başkanı Melih Gökçek, hani şu mizah unsuru olan Melih Gökçek, Kızılay Meydanı’na sayaç koydurmuştu, takvim koydurmuştu, saat koydurmuştu, AB’ye katılma şu kadar gün kaldı diye. Şimdi o sayaç, o takvim ve o saat yerinde yok.
Bu yalan söyleme, AB’ye katılma ilişkin, bu yalan söyleme politikasını şimdi yeni bir siyasinin taze bir genel başkanın devraldığını görüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel yapmış olduğu açıklamada Türkiye için 10 yıl sonra Avrupa Birliği’ne katılacak diye bir kehanette bulunmuş bu keramet sahibi Genel Başkan. Sayın Özel’e tavsiyemiz lütfen Türk halkına yalan söylemekten ve Türk halkını Avrupa Birliği’ne Türkiye’ye katılacakmış gibi oyalamaktan vazgeçmesidir. Çünkü bu gerçekleşmeyecek olan bir yalandır. Ne Türkiye Avrupa Birliği’ne katılacaktır ne Avrupa Birliği Türkiye’yi kendi bilgisine alacaktır.
Türkiye son iki haftadır bunu konuşuyor: Okullarımızdaki temizlik ve hijyen meselesi ne yazık ki tasarruf tedbirleri uygulayan fakat itibardan tasarruf olmaz diyen AK Parti hükümeti eğitimden tasarruf, sağlıktan tasarruf yapabiliyor. Oysa doğrusu şudur ki; eğitimden ve sağlıktan tasarruf olmaz. Fakat eğitimden tasarruf yapan AK Parti Milli Eğitim Bakanlığı okullarımızdaki müstahdem kadrolarını lağvetmiş, azaltmış, eksiltmiş, okulları temizlik yapılamaz hale getirmiş.
Şimdi bunun sonucunda verilerden ve hatta öğretmenlerden gelen şikayetler sonucu yörelerinde bazı belediyeler meseleyi el atmak istemiş fakat AK Parti hükümeti kendinden olmayan başka partilerde olan belediyelere siyaseten prim yaptırır, seçmen nezdinde puan kazandırır diye buna da engel olma yoluna gitmiştir. Lütfen bu kötülüğü yapmasınlar.
Zafer Partisi aynı şekilde suç örgütleri, uyuşturucu maddeyle mücadele, suç örgütleriyle mücadele ve sanal kumar ile mücadelede Zafer Partisi kesintisiz bir çalışmanın, propagandanın ve mücadelenin içerisine girme kararını geçen hafta yapılan Başkanlık Divanı toplantısında aldı. Bununla ilgili Her türlü çalışmayı, bilgilendirmeyi, bilinçlendirmeyi yapacağız.
Diğer yanıyla hatırlayacaksınız Fener Rum Patrikliğinin başpapazı Bartholomeos’un katılmış olduğu uluslararası bir toplantı vardı. Gözden kaçırılarak yapılmak isteyen bir toplantıydı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, hükümetinin Dışişleri Bakanı da o toplantıdaydı. Türkiye’deki bir dini cemaatin liderinin, uluslararası bu diplomatik toplantıda ne işi var diye sorduk. Gelen baskı üzerine o toplantıdaki katılımı, toplantı bittikten günler sonra o toplantıdaki katılımının geri çekildiği konuşuldu.
Bırakın mezhep çatışmalarının, din kamplaşmalarının bile dışında tutmaya çalışan bir siyasi geleneği kurucu liderden devralmış olarak bu siyasetin devam ettirmesinden yanayken, dini siyasetin, dini kamplaşmanın da ötesinde mezhep kimliği üzerinde siyasetin içerisinde Türkiye’yi sokan ne yazık ki bir AK Parti hükümetiyle, çünkü fundamentalist kökenleri olan bir siyasi partiyle böyle bir hükümetle karşı karşıyayız. İşte bunun getirmiş olduğu sürecin sonunda muhatapların taraflarının yaptığı açıklamadan anlıyoruz ki evet deniyor.
Şu an için Sayın Cumhurbaşkanı bunu açıkça belirtmedi, itiraf etmediği halde muhatapları diyor ki ‘evet bize Heybeli’de Ruhban Okulu’nun açılmasının sözü verilmiştir.’
Türkiye’deki Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları eğitimsiz kalmasın demeyiz. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu sağlayan ilkeler Osmanlı Devleti’nin yıkılışına sebep olan, arızalardan çıkartılan derslerle sağlanmıştır. İşte o sakıncaları giderici tedbirler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşun temeline ilkeler olarak yerleştirilmiştir. Bunlardan biri de eğitimde birlik yasasıdır. Tevhidi Tedrisat yasasıdır. Hangi dinden veya hangi mezhepler olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları eğer bir eğitim alacaksa bu dini eğitim de olacaksa şayet Tevhidi Tedrisat Kanunu’na uygun olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olduğu halde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yasalarını tanımadan bağlantısız bağımsız bir eğitim kurumu açmayı işletmeyi heves eden, iddia eden bir cemaate karşı anlayışlı davranmamız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenliğinden taviz vermemiz anlamına gelir. Hiçbir cemaat, hiçbir dini yapı, hiçbir etnik yapı Türk Devleti’ne böyle bir dayatmada bulunamaz. Bunu kabul etmiyoruz.
Hayat pahalılığı diye şikayeti vardır. Geçimsizlik diye şikayeti vardır. Karnını doyuramamak diye şikayeti vardır. Çocuğuna ve kendisine veya iş bulamamak diye şikayetleri vardır. Öncelikli çözümlemesi gereken sorun budur. Anayasanın hangi maddesini değiştirirseniz bu öncelikli sorunların çözümüne katkı sağlayacaktır da anayasa değişikliğini birinci sorun olarak Türk toplumun önünde koyuyorsunuz. Buradaki şüphelerimiz açık. Evet, saray ayağındaki anayasa değişikliğini yürüten hukukçularınız ilk dört maddeye dokunulmayacağını söylüyor. Aman yüreğimize su serptiniz. Bu zaten kazanılmış hak. Biz onu zaten kazandık. Süngüler, canla, kanla kazandık.
Kazanılmış haklarımız üzerinden pazarlık yapamayız. Ama ilk 4 maddeyi ele almayacağız diyerek eğer geri kalanları işleyeceğini söylüyorsanız daha önce ilk basın toplantısında söylemiştim tekrar edeyim 66. madde de bizim için ilk 3 madde kadar vazgeçilmezdir. Evet, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığını tanımlayan 66. madde hakeza aynı şekilde dokunulmazdır. O da milli mücadeleyle elde ettiğimiz bir milli kazanımdır ve haktır.
Eğer sizin maruzatınız derdiniz, düşünceniz sadece 101. maddeyle ilgili ise bunu da açık açık konuşun da sanki anayasa Türkiye’deki sorunların çözümün önünde engelmiş gibi halkı oyalamayın. Hepsi bütün derdiniz 101. madde ise Sayın Cumhurbaşkanı’nın tekrar tekrar tekraren seçilmesini sağlamaksa bunu açık açık söyleyin. 101. maddeyi tartışmaya açmak istiyoruz diye konuşun.