ALTILI MASA, EN GÖRKEMLİ BULUŞMASINI SARAÇHANE’DE YAPTI
Altılı Masa liderleri; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, yerel mahkemece 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verilen ve siyasi yasaklı olmasına hükmedilen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na destek için Saraçhane’de buluştu. Sağlık sorunu nedeniyle buluşmaya katılamayan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Temel Karamollaoğlu’na, Genel Başkan Yardımcısı Sabri Tekir vekalet etti. “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” adıyla düzenlenen etkinliğe, Millet İttifakı’nın büyükşehir belediye başkanları, ilçe belediye başkanları, Altılı Masa İstanbul il başkanları ve siyasi parti temsilcileri destek verdi. İBB Başkanı’na destek verenler arasında İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu ile büyük oğlu Selim İmamoğlu da yer aldı. Tarihi ana tanıklık etmek isteyen yaklaşık 200 bin vatandaş, ellerindeki Türk bayraklarıyla Saraçhane’deki İBB ana yerleşkesinin önündeki cadde ve meydanı hınca hınç doldurdu. İmamoğlu, Altılı Masa liderlerini İBB önünde tek tek karşıladı ve makam odasında ağırladı. Etkinlikte, sırasıyla; Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu, Ali Babacan, Gültekin Uysal, Ahmet Davutoğlu, Meral Akşener ve Sabri Tekir birer konuşma yaptı.
KILIÇDAROĞLU: “ALTILI MASA OLARAK
ADALETİ BU ÜLKEYE MUTLAKA GETİRECEĞİZ”
“İktidar” sloganları altında mikrofona gelen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
İktidar olacağız, hiç endişe etmeyin. 11 madde halinde düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım. 1; Mevlana der ki, ‘Adalet, kutup yıldızı gibidir. Yerinde sabit durur ve kainat onun etrafında döner.’ Bugün bizi buraya getiren, yaşadığımız adaletsizliktir. Ama hepinizin huzurunda söz veriyorum: Adalet ya gelecek, ya gelecek. 2; adaleti dağıtacak kişi, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar vermek zorundadır. Bir daha ifade edeyim. Adalet dağıtacak olan kişi, yani yargıç, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar vermek zorundadır. Bu yapılmadığı takdirde, adaletsizlik olur. 3; adaleti dağıtacak kişi, kralın sofrasına, sultanın sofrasına, sarayın sofrasına asla oturmaz. Çünkü sofraya oturan alimin verdiği fetva, yanlıştır ve doğru olmaz. 4; milli irade. 1921 ve 1924 anayasalarının birinci maddesi şudur: ‘Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir.’ Bugünkü diliyle, yeni anayasada ve meclisin duvarında yazılı olan ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’ Milletin iradesine bugün darbe vurulmuştur. 16 milyon İstanbullunun iradesine bir yargıç aracılığıyla darbe vuruldu. Biz, milli iradeyi yeniden ama yeniden inşa edeceğiz.”
“ADALET AĞACININ İÇİNDEKİ KURTLARI, TEK TEK TEMİZLEYECEĞİZ”
“Madde 5; adalet, bugün yaşadığımız Türkiye’de, temel bir Türkiye sorununa dönüşmüştür. Çünkü, sokakta herhangi bir vatandaşa sorun, ‘Bu ülkede adalet var mıdır’ diye; emin olun büyük bir kısmı, ‘Bu ülkede adalet yoktur’ diyecek. Ama bizler, Altılı Masa olarak adalet konusunda kararlıyız ve adaleti bu ülkeye mutlaka ama mutlaka getireceğiz. Bugün Türkiye’de, hiç kimse kendisini güvende hissetmiyor. Hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku var. Dayısı olana kimse ses çıkarmıyor. Ama bir genç tweet attığı zaman, sabahın köründe kapısı çalınıyor ve gözaltına alınıyor. Bu manzarayı bitireceğiz. Hiç endişe etmeyin. Asla ve asla bir daha bu manzaraları yaşamayacaksınız. 6; yargıyı itibarsızlaştıranlar var. Yani yargıç koltuğunda oturup, yargıyı itibarsızlaştıranlar var. Asla unutmayın; ağacın kurdu kendi içindedir. Uyuşturucu baronlarına ses çıkarmazlar. Parti teşkilatından gelenleri hakimlik, savcılık koltuğuna otururlar. Çetelerle yan yana gezerler. Dolayısıyla bu tabloyu da değiştireceğiz. O adalet ağacının içindeki kurtları, tek tek temizleyeceğiz. Adalet ağacı, görkemli olacak ve sağlıklı olacak. 7; güzel bir atasözümüz var. ‘Zulmün artsın ki tez zeval bulasın’ der. Zulüm bugün mü var? Hayır. Öteden beri bu ülkede bir zulüm var. Milletvekillerimiz tutuklandı. Gazeteciler tutuklandı. İstanbul İl Başkanımız da siyasi yasak kapsamına alındı. Milletvekillerimiz hapse atıldı. Dolayısıyla bu tabloi zulmün arttığı bir tablodur. Bu da yakında zeval bulacaklar demektir. Ve onları göndereceğiz.”
“HİÇ KİMSE, HİÇBİR GÜÇ EKREM İMAMOĞLU’NU
İSTANBUL’A HİZMET ETMEKTEN ALIKOYAMAZ”
“8; İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen karar asla ve asla kabul edilemez. Toplum vicdanını yaralamıştır. Toplumun vicdanı kanamaktadır. Şunu herkes çok iyi bilsin: Ekrem Başkan hakkında verilen karar, bize bir milimlik dahi geri adım attırmayacaktır. Ve biz, kararlılıkla başkanın arkasında duracağız. Çünkü bizim kupon arazi merakımız yok. Çünkü bizim yeşil alanları, beton ormanına dönüştürmek gibi bir hevesimiz yok. Çünkü bizim, rantiyecilere hizmet etme gibi bir görevimiz de yok. Her belediye başkanımız, ‘Halka hizmet, Hakk’a hizmettir’ der. Biz kuralı böyle biliriz. Açık ve net ifade edeyim: Hiç kimse, hiçbir güç Ekrem İmamoğlu’nu İstanbul’a hizmet etmekten alıkoyamaz. Görevini onuruyla ve şerefiyle yapacaktır. 9; adaletsizliği, kural haline getirenleri göndereceğiz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyenleri göndereceğiz. Milli iradeye, darbe yapanları göndereceğiz. Yargıyı itibarsızlaştıranları göndereceğiz. Hiç endişe etmeyin. Altılı Masa kararlı. Bu ülkeye huzuru ve bereketi getireceğiz. Adaleti getireceğiz. 10; hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Bu, bir 100 metre koşusu değil. Bu bir maratondur ve maratonun sonuna geldik. Altı ay sonra yeni bir Türkiye’yi göreceksiniz. Güzel bir Türkiye’yi göreceksiniz. Kucaklaşan bir Türkiye’yi göreceksiniz. Bereketli bir Türkiye’yi göreceksiniz. 11; sevgili İstanbullular, asla başınızı öne eğmeyin. Önümüzde 6 ay kaldı, geliyoruz. Siz de haykırın. İktidar olmak için geliyoruz. İktidar olacağız.”
AKŞENER: “BU, KIYMET’İN ATKISI”
Konuşmasını İmamoğlu’nu yanına alarak ve İBB Başkanı’nın boynuna bir atkı dolayarak yapan İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, şunları söyledi:
“Öncelikle bu atkının hikayesini sizinle paylaşmak istiyorum. Dün, buradan ayrıldık. Ve giderken genç bir kızımız, -adı Kıymet Doğan’dı- arabamın camını çaldı. Ve boynundan atkıyı çıkardı. Dedi ki; ‘Ekrem Başkan’ıma vereceksin Meral Abla. Onun için dua edeceğim.’ Dolayısıyla bu atkı, Kıymet’in atkısı. Bu atkı, kalbinde dualar edenn ve bu haksızlığı lanetleyen gencecik bir kızımızın atkısı. Biliyorum ki Ekrem. Başkan, onu bir emanet gibi saklayacaktır. 100 yıl önce olduğu gibi, bugün de ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir’ diyenler burada, Saraçhane’de. O 100 yıl önce verilen o kararın, o ilkenin, o iradenin temsilcileri kadınlar, erkekler, gençler, yaşlılar burada. Ve İstanbul’dan, ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir’ diye haykıranların o sesini duymayanların, onların saraylara kapandığı anda, milletin sesini duymadığı anda, biz Saraçhane’deyiz. Bir tiyatroya, bir haksızlığa, kara cübbelerini, siyah cübbelerini saranlara buradan seslenen İstanbullular; diyorsunuz ki, ‘Saray sizinse; Saraçhane bizimdir.’ Diyorsunuz ki, ‘Zulüm sizinse, haksızlık sizinse; sandık bizimdir.’”
“HAKSIZ YERE EKREM KARDEŞİMİ YARGILASALAR DA CEZALANDIRSALAR DA…”
“16 milyon İstanbullunun iradesi burada. Ve millet burada. Milletin sesi burada. Demokrasi burada. İrade burada. Milletin iradesi burada ve Ekrem kardeşimin yanında. Gençler diyor ki, ‘Yaşasın hürriyet, kahrolsun istibdat.’ İşte bu sese kulaklarını kapasalar da size, bize ‘terörist’ deseler de haksız yere Ekrem kardeşimi yargılasalar da cezalandırsalar da bu irade, bu ses, bu yürek, bu cesaret, bu iyilik, bu demokrasi aşkı, Bu sandıkta verilecek cezanın ortaya konduğu irade gösteriyor ki; artık 16 milyon İstanbul’un dışında, 85 milyon Türkiye’nin de senin yanında olduğunu, burada, Saraçhane’den görüyoruz. Hiçbir haksızlık, sonsuza kadar sürmez. Hele aziz milletimizde hiç sürmez. Geldikleri gibi giderler. Geldikleri gibi gittiler. Geldikleri gibi sizin iradenizle gidecekler. Allah’a emanet olun. Saygılar sunuyorum. Tekrar söylüyorum. Demokrasi bizimdir. Sandık bizimdir. Ve bu irade elbette ki bizimdir.”
BABACAN: “EKREM İMAMOĞLU KARDEŞİME
YAPILAN BU HUKUKSUZLUĞU, REDDEDİYORUM”
DEVA Partisi Babacan ise, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Biliyorum, çok öfkelisiniz. Hepimiz çok öfkeliyiz. Olanları kabul etmiyorum. Ekrem İmamoğlu kardeşime yapılan bu hukuksuzluğu, reddediyorum. Daha birkaç ay evvel Canan Hanım’a yapılan hukuksuzluğu, reddediyorum. Demirtaş’a yapılan hukuksuzluğu, reddediyorum. İktidarın seçimi kaybettiği belediyelere atadığı kayyumlarla rövanş almasını, reddediyorum. Onun için burada isyanımızı, feryadımızı tüm İstanbul duysun. Tüm Türkiye duysun diye, buradayım. Nedir bu çektiğimiz? Devlet gücünü eline alıp, başlıyor aşağıdakileri ezmeye. Başlıyor kendi rakibini, kendi sevmediklerini ezmeye. Başlıyor zulmetmeye. Üste çıkan, alttakini eziyor. Üste çıkan, başlıyor zorbalığa. Daha dünün ezileni Sayın Erdoğan, çıkınca başkalarını ezmeye başlıyor. Zulmetmeye başlıyor. Sandık günü hep beraber cevabımızı vereceğiz inşallah. Sayılı gün çabuk geçer. İşte biz, bu ülkede yaşanan bu nöbetleşe zorbalığa karşıyız. Adalet olsun istiyoruz.”
“MİLLET, YARGI OYUNLARIYLA KENDİ İRADESİNİ GÖRMEZDEN
GELENLERE DE EN İYİ CEVABI İLK SANDIKTA VERECEKTİR”
“Bu millet; 27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 15 Temmuz’da silahla topla, tüfekle, demokrasiye kastedenleri tarihin tozlu sayfalarına gömmüş bir millettir. Bu millet; Nazım Hikmetler’e, Ahmet Kayalar’a, Necip Fazıllar’a, Halide Edip’e zulmedenleri tarihin tozlu sayfalarına gömen bir millettir. İnanın bu millet yargı oyunlarıyla, kendi iradesini görmezden gelenlere de en iyi cevabı ilk sandıkta verecektir. Biz, ‘Herkes için adalet’ demek için buradayız. Biz, ‘Herkes için özgürlük’ demek için bugün buradayız, Saraçhane’deyiz. Türk-Kürt, hiç fark etmez. Sünni-Alevi, hiç fark etmez. Yaşam farkı fark etmez. İnansın-inanmasın, fark etmez. Biz, hep beraber Türkiye’yiz. Ve bütün Türkiye için özgürlük diyoruz. ‘Adalet’ diyoruz. Onun için bugün buradayız.”
“TÜRKİYE, 1’DEN BÜYÜKTÜR”
“Şu andaki iktidar, ‘3Y ile mücadele edeceğim’ diye başa gelmedi mi? Bu millet onlara destek vermedi mi? 3Y neydi? Yolsuzlukla mücadele, yasaklarla mücadele ve yoksullukla mücadele. Fakat iş döndü, dolaştı; 3Y, tekrar bu milletin başına çöktü. Yoksulluk var mı? Var. Yasaklar? İşte Ekrem İmamoğlu kardeşimizi yasaklamaya çalışan bir zihniyet bu. Çok yazık. Yıllar sonra kendi iddiasını kendi mücadelesini unutan ve aynı zorlukları, aynı sıkıntıları başkalarına yaşatan bir zihniyetle şu anda karşı karşıyayız. Ama bunun özü ne biliyor musunuz? Devlet gücünün kullanımı, devlet gücüne sahip olan süreyle ve hukukla sınırlı olmalıdır. 3 dönem kuralı, 2015’te doldu bu üç dönem. Daha bugün uçaktan gelirken ne demiş? Hani ‘Son defa aday olayım’ falan diyordu ya, ‘Daha bırakmayacağım’ diyor. ‘Ben, partiyi falan bırakmam’ diyor. Yetmiyor; şu andaki iktidar partisinin kuruluş akitnamesinde vardır. 2015’te 3 dönemi doldu. Ama ne zaman ki devlet gücünü kullanan o süreyle sınırlanmaz? Ne zaman ki devlet gücünü kullanan hukuku tanımaz; işte o andan itibaren güç yozlaşması olur. Güç zehirlenmesi olur. Çünkü devleti yönetme gücü yozlaştırır. Mutlak güç, mutlaka yozlaştırır. 85 milyon birden büyüktür. Türkiye, birden büyüktür.”
UYSAL: “HEP BERABER, ‘YETER, SÖZ MİLLETİN’ DİYE HAYKIRIYORUZ”
Demokrat Parti Genel Başkanı Uysal’ın sözlerinin satır başları da şöyle oldu:
“Aziz İstanbul. Fatih’in emaneti, kutsal şehir. Aziz İstanbullular, bir tarihi günde buradayız. Ay’a ilk ayak basan astronotun, ‘Benim için küçük bir adım, ama insanlık tarihi için bir büyük adımdır’ dediği gibi, Türk milletinin tarihi yürüyüşünde bir önemli kilometre taşının bulunduğu noktadayız. Bir büyük üzüntü içerisindeyim. Milletim için, üzüntü içerisindeyim. Bu büyük devlet için üzüntü içerisindeyim. Geleceği karartılan gençlerimiz adına, bir büyük üzüntü içerisindeyim. Evlatlarını gelip göremeyen annelerin, babaların adına, bir büyük üzüntü içerisindeyim. Üzüntümün sebebi şudur aziz İstanbullular: Bu büyük ülke, bu kadar kötülüğü hak etmiyor. Zalim zulmünü, celladına yaptırırmış. Zalime, onun cellatlarına, uşaklarına karşı bir büyük mücadele başlatıyoruz. Yekvücut oluyoruz. Hep beraber, ‘Yeter, söz milletin’ diye haykırıyoruz.”
“MİLLİ İRADENİN ÖNÜNE SET ÇEKİLMEZ”
“6 Mayıs 2019, Türk demokrasisi için bir büyük kırılmanın yaşandığı tarihtir. Demokrasimizin ana kolunun çökertildiği tarihtir. İstanbul’da, milletin iradesiyle Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu’nun yetkisinin alındığı tarihtir. Ama milli iradenin önüne set çekilmez. Milli iradenin önüne duvarlar örülmez. Milletin gücü, azmi, kararlılığı, her daim önüne örülmüş o duvarları, yıkıp atmıştır. Türk demokrasisi, işte bunun tarihidir. Aziz İstanbullular, işte bugün de bu bitmeyen kin ve garezin, İstanbul’da millete yaslanarak iktidar olanların zaman içerisinde devlete tahakküm eden gücüyle beraber milletin iradesinin üzerine şart koymak için, dün, Ekrem İmamoğlu’na, İstanbul şehreminine ceza verdiler. Ama bilsinler ki, bu kararın nokta kadar milletin vicdanında bir karşılığı yoktur. Bu kararları alanları, aldıranları biliyoruz. Demokrasi, hukuk ile bu iktidar sahiplerinin ufuklarını gördük. Bakmayın, isimlerine ‘Adalet ve Kalkınma Partisi’ dediklerine, onların adaleti Deniz Feneri davalarında zaten batmıştı. İşte buradan adaleti sistematik bir şekilde bu memlekette uygulayanlara haykırıyorum: Adınızda kalacağına, alnınızda kalsaydı. Yarınlarda göreceğiz. Bu ülkenin kaldırım taşlarında, İstanbul başta olmak üzere, bu kararları alanların alnı dik, başı dik bir şekilde dolaşamayacaklar.”
DAVUTOĞLU: “İBB BİNASINA GİRDİĞİMDE,
HAFIZAMDA İKİ MANZARA CANLANDI”
Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu da özetle şu ifadeleri kullandı:
“Bugün, bu meydandayız. Meselemiz, sadece Sayın İmamoğlu’nun hak ettiği makamı korumak değildir. Meselemiz, İstanbul seçmeninin iradesini korumak, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik değerlerini korumaktır. Dün, yargı siyasallaştı. Ama bizim meselemiz, siyaset üstü bir meseledir. Altı genel başkan olarak buradayız. Farklı siyasi partilerdeyiz. Ama hepimiz, aynı gür sesle ‘Onur’ diyoruz. ‘Temel hak ve özgürlükler’ diyoruz. ‘Demokratik hukuk devleti’ diyoruz. Bu meydan ve bu bina, tarihi sahnelere şahit oldu. Dün akşam Sayın İmamoğlu’nu ziyaret etmek için, gece yarısına yakın İBB binasına girdiğimde, hafızamda iki manzara canlandı. Tarih 21 Nisan 1998. Sayın Erdoğan’a, benzer bir mahkumiyet kararı verilmişti. Ben de o zaman bu binadayım. Ve tarih 15 Temmuz 2016. Bu binayı savunmak üzere nice yiğitler, Saraçhane’de darbe teşebbüsüne karşı demokrasiyi savunmak için şehit oldular. Yüreğimde bir şeyler düğümlendi. 21 Nisan 1998’de Büyükşehir Belediye binasında hangi değeri savunduysam, 15 Temmuz 2016 akşamı ulusal ve uluslararası basında hangi değerleri savunduysam, yine aynı değerler için buradayım ve burada olacağım.”
“SAKIN HA SAHİP OLDUĞUNUZ MUTLAK GÜÇ SİZİ ALDATMASIN”
“Buradan güç sahiplerine sesleniyorum. Sakın ha sahip olduğunuz mutlak güç sizi aldatmasın. Geçmişte nice mutlak güç sahipleri aldandılar. 27 Mayıs darbesini yapanlar, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ı yapanlar, zannettiler ki kurdukları vesayet düzeni sürer. Zannettiler ki, o mekanlar ilelebet kendilerine aittir. Partileri kapattılar, siyasetçileri yasakladılar. Düşünce özgürlüğünü, basını yok ettiler. Ama onlar gitti, milletimizin demokrasi aşkı kaldı ve kalacak. O avucunuzda tuttuğunuz güç var ya o güç, onu kaybetmemek için sıktığınız her anda kordan bir ateş gibi sizi yakar. Kordan bir ateş gibi sizi yakacak olan güce değil, milletin vicdanına dönünüz. Eğer dün aldığınız kararla bize mesajınız şuysa, nasıl iki kez seçilmesine engel olduğunuz İBB Başkanı’nı bir kez daha bu kez mahkumiyet üzerinden makamından elde alabiliyorsak, 2023 seçimlerine de ipotek koyarız diyorsanız, bu yolla bizi korkutmak istiyorsanız, işte buradan sadece bu meydanı dolduranlar adına değil, demokrasi aşığı 85 milyon adına söylüyorum: Korkmadık, korkmuyoruz, korkmayacağız. Size boyun eğmedik, eğmiyoruz, eğmeyeceğiz. Hangi siyasi görüşten olursa olsun, herkesin hakkını hukukunu, adaletini koruyacağız.”
İMAMOĞLU: “BU ÜLKEYİ YÖNETENLERİN, SİZİNLE NE ALIP VEREMEDİĞİ VAR?”
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tarihi günde yaptığı tarihi konuşma şöyle oldu:
“Burası Saraçhane, burası sizin eviniz. Burası milletin evi. Burada siz ne derseniz o olur. Ama önce bana şu sorunun cevabını bir verin: Bu ülkeyi yönetenlerin, milletimizle, sizinle ne alıp veremediği var? Sizden ne istiyorlar? 31 Mart’ta oyunuzu kullandınız, saymadılar. ‘Zarfa attığınız 4 oy pusulasından 3’ü geçerli, Büyükşehir Belediyesi için kullandığınız oy ise, geçersizdir’ dediler. Sizin tertemiz, helal oyunuzu iptal ettiler, seçimi yenilediler. Sizin seçtiğiniz Büyükşehir Belediyesi’ne, eskiden, bizden 1 gün önce, kamu bankalarından bol bol kredi verirlerdi. Sizin seçtiğiniz yönetime, tam 3,5 yıldır, millete ait bankalardan 1 kuruş vermiyorlar. Sizin seçtiğiniz yönetim, çok daha uygun koşullarla dışarıdan krediler, fonlar bulup getiriyoruz. Bu defa da aylar yıllar geçiyor, bir imza atıp onay vermiyorlar. Sizinle ne alıp veremedikleri var bunların? Milletimizden, 16 milyon insanımızdan ne istiyor bu insanlar?”
“SİZDEN NE İSTİYOR BU İNSANLAR?”
“Mesela; eskiden bu şehirdeki taksilerle ilgili kararları, sizin seçtiğiniz Büyükşehir Belediyesi alırdı. ‘Hayır’ dediler, ‘Artık taksi konusunda kararlar İstanbul’dan değil, Ankara’dan alınacak.’ Daha ilginç şeyler var. Bu çok komik. Mesela; eskiden, Gezi Parkı’nın mülkiyeti, sizin seçtiğiniz Büyükşehir Belediyesi’ne aitti. ‘Yok’ dediler, ‘Gezi Parkı, artık bir vakfa ait olacak.’ Daha onlarca örnek sayarım, ama vaktinizi almayayım. Siz, bir kere değil, iki kere üst üste bir belediye başkanı seçtiniz. Onlar, sizin seçtiğiniz belediye başkanını görevden alıp hapsetmek için, mahkemeden karar çıkarttılar. Üstelik, baktılar mahkemenin hakimi istedikleri gibi karar vermeyecek, onu sürüp başka bir hakim getirterek çıkarttılar bu kararı. Allah aşkına, bu ülkeyi yönetenlerin, ey vatandaşlarım sizinle ne dertleri var, sizinle ne alıp veremedikleri var? Sizden ne istiyor bu insanlar? (‘Hükümet istifa’, sesleri üzerine) Yok, yok; öyle kolay kaçmak yok. Onları, onları gönderecek altı siyasi partinin lideri burada.”
“MİLLETİN İRADESİNE KARŞI ALERJİLERİ VAR”
“Ben size söyleyeyim: Bu ülkeyi yönetenler hasta, hem de çok hasta. Bunlar milletin iradesine karşı alerjisi olan insanlar. Milli irade kendilerinden yana şekillenirse, sorun yok. Ama başka türlü şekillenirse, bunlarda alerji hastalığı başlıyor. Milli iradeyi geçersiz kılmak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Ama yapsınlar nafile, nafile, nafile. Ne hukuk ne ahlak ne din ne iman; her şeyi yok sayıyorlar. Gözleri hiçbir şey görmüyor. Bugün burada, bunca büyük bir kalabalığı harekete geçiren, sizlerin ortak vicdandır. Hepimizi birleştiren haksızlığa hem de apaçık haksızlığa, adaletsizliğe karşı buradayız. Milyonlarca kişi ayağa kalkıyor ve meydanlara akıyorsa, Edirne’den Kars’a kadar bir millet aynı isyan duygusunu yaşıyorsa, bu bir kırılma anıdır. Bu bir adalet refleksidir. Bu, rızanın kalktığının kanıtıdır. Bunlar açıkça vicdansızlığın olduğu, haksız yere milletin mağdur edildiği anlarda olur. Dün de oldu, şimdi de oluyor.”
“BİR AVUÇ İNSAN, AVUCUNU YALAR OLDU;
ZATEN O YÜZDEN BÜTÜN BU YAPTIKLARI”
“Milletin iradesine alerjin varsa; seçim sonuçlarını hazmedemiyorsan, tavsiyemiz; siyaset miyaset yapmayacaksınız. 16 milyon İstanbullu, senin gözünde bir ve eşit değilse; 85 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşımızı, bir ve eşit görmüyorsan, siz, ‘Bu ülkeyi yönetiyorum’ demeyeceksiniz. Çünkü sen, bu ülkeyi yönetmiyorsun. Siz, birtakım çıkar gruplarını, seçilmiş dernekleri, yakın aile vakıflarını, birtakım karanlık odakları yönetiyorsunuz. İstanbul’da bir israf düzeni kurdular ve sonsuza kadar sürsün istiyorlar. Bir avuç insanın zenginliğine zenginlik katan, İstanbullunun canını çıkaran bir düzendi bu. Ben seçimden önce hemşerilerimden yetki istedim. ‘Görevi verin, bu israf düzenini yok edeyim’ dedim. ‘Kişilere, gruplara, derneklere, vakıflara, cemaatlere, partilere hizmet dönemini bitireyim, 16 milyon İstanbulluya eşit hizmet sunayım’ dedim. İstanbullular, beni bunun için seçtiler. Evelallah, İstanbul’da israf düzenine son verdik. Belediyenin kaynaklarının yönünü değiştirdik. Bütçemizi 16 milyon İstanbullunun emrine sunduk. Bir avuç insan, avucunu yalar oldu. Zaten bugün yaşadıklarımız, bize yapılanların tümü işte bu yüzden.”
“İSRAF DÜZENİNE SON VERİP ‘İNSAF DÜZENİNİ’ KURDUK”
“Biz, sadece israf düzenine son vermekle kalmadık. İstanbul’da bir ‘insaf düzeni’ kurduk, insaf düzeni oluşturduk. İnsaf nedir biliyor musunuz; onların bilmediği şey. İnsaf, ‘Vicdana ve mantığa dayanan adalet’ demektir. İstanbul, 3,5 yıldır, vicdana ve mantığa dayanan bir adalet anlayışıyla yönetiliyor. İstanbullunun artık vicdansız, mantıksız, adaletsiz, kısacası insafsız bir yönetime tahammülü yok. Biliyoruz ki, Türkiye’de aynen bu şiarla görevini yapan 11 Büyükşehir Belediye Başkanımız sayesinde, Türkiye’de de artık israf düzenini milletimiz istemiyor. O yüzden bizi istemiyorlar. O yüzden vatandaşın iradesini yok saymak için, bin bir numara çeviriyorlar. Her zaman söylerim; Cumhuriyet, yöneticilerin hadlerini bildiği rejimin adıdır. Vatandaş haklarını, yöneticiler de hadlerini bilecek. Cumhuriyet öyle bir rejimdir. Kim olursa olsun, hangi partiden olursa olsun, halkın oylarıyla seçilmiş bir yöneticiyi haksız, hukuksuz bir biçimde görevden almak, haddini bilmemektir. Milletin iradesini yargı yoluyla dizayn etmeye çalışmak, haddini bilmemektir.”
“TÜRKİYE BİR YOL AYRIMINDA…”
“Yüzüncü yılına gururla, umutla yürüdüğümüz Türkiye Cumhuriyeti, bu ülke vatandaşlarının kanıyla, canıyla, bin bir emeğiyle kurulmuştur. Cumhuriyet, bu topraklarda yaşayan herkes bir ve eşit olsun, özgür ve onurlu yaşasın diye kuruldu. Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir. Atatürk’ün dediği gibi; ‘Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması ve korunması’ için kuruldu bu Cumhuriyet. Peki, en yüksek hürriyeti, en yüksek eşitlik ve adaleti nasıl koruyacağız? Onun da cevabını veriyor Atatürk: ‘Tam ve kesin anlamıyla milli egemenliğin kurulmasıyla…’ Yani ‘Egemenlik, kayıtsız milletindir’ diyor. Türkiye, bugün işte böyle bir yol ayrımındadır. Milletin egemenliğini kayıtsız şartsız kabul edenlerle, milli iradeye alerjisi olanlar arasında bir tercih yapmak zorundayız. Toplumda en yüksek hürriyet, eşitlik ve adaletin sağlanıp korunmasını istiyorsanız, başka hiçbir yolunuz yok. Milli egemenliği kayıtsız şartsız kabul edenlerin yanında duracaksınız. 85 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının tamamına eşit ölçüde sevgi ve saygı besleyenlerin yanında duracaksınız.”
“BENİM ARKAMDA TÜRKİYE İTTİFAKI VAR”
“İşte onun için ben, İBB Başkanı olarak, 16 milyonun bir kardeşi olarak söylüyorum ki; ‘Altılı Masa’nın en çalışkan neferi olacağım.’ Genel Başkanlarımın huzurunda hepinizin huzurunda söz veriyorum. Ben ortak akla, ortak aklın iradesine inanıyorum. Toplumun birlikte, barış içinde ortak bir geleceği inşa edebileceğine inanıyorum. Onlardan ve onların dikte ettirdiği yok hükmündeki kararlardan asla korkmuyorum. Benim sığınacak hakimlerim, savcılarım, mahkemelerim yok. Benim arkamda bu büyük millet var; sizler varsınız, sizler. Bu milletin birliğini inşa etmeye karar vermiş, bu masanın vatansever liderleri ve onların kurduğu Türkiye İttifakı var. Sizler şimdi, bugün burada, yeniden ve çok daha güçlü şekilde birlik iradesi ortaya koyuyorsunuz. Bugün burada konuşan saygıdeğer liderler işte bu beklentinin siyasi iradesini temsil ediyorlar. Buradaki birlik iradesi, toplumu yoksulluğa, adaletsizliğe, çaresizliğe mahkum etmeye çalışan iktidarın karşısında ülkenin tek umudu, yegane çaresi ve en büyük gücüdür. Buradaki irade, Türkiye’nin demokratik ve güçlü bir devlete, huzurlu ve zengin bir topluma, eşit ve özgür yurttaşların ortak geleceğine kavuşmanın umudu, iradesi ve teminatıdır. Bu ittifak, basiretin ve ferasetin ittifakıdır. Bu irade ve bu ittifak, zorla baskıyla, yargı darbesiyle bu ülkeyi yönetebileceklerini, milli iradeye şekil verebileceklerini zanneden acizlerin devrine son verecek.”
“DÜNYANIN MERKEZİNE GÖMSELER DE YERKÜREYİ PATLATIR ÇIKARIZ”
“Bugünden itibaren Türkiye için yeni bir dönem açılıyor. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında hep birlikte işimiz çok. Demokrasisi tahrip olmuş, vatandaşları yoksulluğa mahkum edilmiş, meclisi çalıştırılmayan, adaleti çökmüş bir ülke olmaktan kurtulacağız. Bu ülkede kurdukları ‘bozuk düzeni’ ortadan kaldıracağız. Rahmetli Bülent Ecevit’in sözleriyle söylersek; ‘Bozuk düzen onarılır, ama bu düzen bozuk da değil, çürümüş düzendir; çürümüş her şey gibi çürüğe çıkarılmalıdır.’ Kamplara ayrılmış, kutuplaştırılmış aziz milletimizi hep birlikte birleştireceğiz. Hayat pahalılığına son vererek, ekonomiyi rayına sokacağız. Ülkeye, özgürlüğü ve demokrasiyi getireceğiz, medyayı bağımsızlaştıracağız. Şair Namık Kemal’in dediği gibi; ‘Zulüm ne kadar pervasız olursa olsun, zulmün binasını biz yıkarız. Dünyanın merkezine gömseler de yerküreyi patlatır çıkarız.’”
“HERKESİN ADALETİ BULACAĞINA İNANDIĞI BİR TÜRKİYE UMUDUM VAR”
“Çare belli. Önümüzdeki seçimlerde ülkemizde vereceğimiz karar bellidir. Önümüzdeki seçimler, bu hedefler için çok önemli bir fırsat. Önümüzdeki seçimlerde vereceğimiz karar bellidir. Özgür ve demokratik bir ülkenin kanunlara saygılı vatandaşları mı olacağız, yoksa kapı kulları mı? Benim umudum var. Herkesin eşit olduğu özgür bir Türkiye için büyük umudum var. Sadece küçük bir azınlığın değil, doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine her vatandaşın ülkesinden, devletinden ve yaşadığı yerden mutlu olduğu bir Türkiye hayalim var. Hiç kimsenin yargıyı bir sopa gibi kullanmaya cüret edemeyeceği, adliye salonlarına yolu düşen herkesin adaleti bulacağına inandığı bir Türkiye umudum var. Gençlerin geleceğini uzaklarda değil kendi memleketinde aradığı ve bulduğu bir Türkiye hayalim var. Halk iradesinin davalarla, kayyumlarla ipotek altına alınmadığı, yargı darbeleriyle millet iradesinin zedelenmediği bir ülke umudum var…”
“BU DAVA, ADALET DAVASI”
“Allah’a güveniyorum. Çünkü O, doğru olanı yolda koymaz. Sizlere güveniyorum. Çünkü siz, iradenize set koymak isteyenlere 3,5 yıl önce hem de iki kez günlerini gösterdiniz. Yine göstereceksiniz, hiç kuşkum yok. Umudunuz hiç eksilmesin. Birlikte bu karanlık günleri aşacağız. Asla üzülmeyeceğiz; ama daha büyük bir azimle çalışacağız. Asla öfkeye kapılmayacağız; ama hep birlikte kararlı olacağız. Çünkü bu dava, bana açılmış bir dava değil. Çünkü bu dava, parti davası değil. Bu dava, ülke davası. Bu dava, adalet davası. Bu dava, eşitlik davası. Çünkü biz bu davayı, çocuklarımıza güçlü ve demokratik bir Türkiye bırakma davası olarak görüyoruz. İnanın 2023 çok güzel olacak. Yalnız benim, senin ya da onun için değil; hepimiz için, bu ülkede yaşayan her bir yurttaşımız için çok güzel olacak. Ben, sen ya da o değil; herkes kazanacak. Çocuklarımız kazanacak. Gençlerimiz kazanacak. Bu akşam bizleri yalnız bırakmadınız. Hepinizi çok seviyorum. Hep birlikte mücadelemize devam edeceğiz. Herkes kazanacak ve her şey çok güzel olacak. Her şey çok güzel olacak…