Afganistan’da insan yaşamı en az 50.000 yıl önce başladı. Bölgede yerleşik düzene 9,000 yıl önce geçildi ve sırasıyla İndus Vadisi, Oxus ve Helmend (MÖ 3. binyıl) uygarlıkları evrildi. Hint-Aryanların Baktriya-Margiyana bölgesinden Gandhara bölgesine göçünü, Zerdüştçülüğün kutsal kitabı Avesta’da tasvir edilen kültürle ilişkilendirilen Demir Çağı Yaz Kültürü’nün (MÖ 1500–1100) yükselişi takip etti. O dönemde Ariana adıyla anılan bölge, MÖ 6. yüzyılda doğuda İndus Nehri’ne kadar olan alanı fetheden Pers Ahameniş İmparatorluğu’nun hakimiyetine girdi. Aspasioi ve Assakenoi kabilelerinin direnişiyle karşılaşacağı Kabil Vadisi Seferi’nden önce Baktriyalı Roksana ile evlenmiş olan Büyük İskender, MÖ 4. yüzyılda bölgeyi ele geçirdi. Grek-Baktriya Krallığı, Helenistik dünyanın doğu ucunu oluşturdu. Maurya İmparatorluğu’nun fethiyle bölgede Budizm ve Hinduizm yayıldı. İkiz başkentleri Kapiśi and Puruṣapura‘dan hüküm süren Kuşan imparatoru Kanişka, Mahayana Budizminin Çin ve Orta Asya’ya yayılmasında önemli rol oynadı. Bölge aralarında Kidariteler, Ak Hunlar, Alkhonlar, Nezak Hunları, Zunbiller ve Türk Şahilerin de bulunduğu birçok Budist hanedanca yönetildi.
Müslümanlar 7. yüzyılda Sasanilerin elindeki Herat and Zerenc’e İslam’ı getirdiler; tam İslamlaşmaya ise 9 ve 12. yüzyıllar arasında Seferî, Sâmânî, Gazneli ve Gurlu hanedanları altında ulaşıldı. Daha sonra bölgenin çeşitli kısımları Harezmşah, Halaci, Timurlu, Ludî, Surî, Babür ve Safevî imparatorlukları tarafından yönetildi.[12] Modern anlamıyla Afganistan devletinin siyasi tarihi 1709’da Hotakî hanedanının kurucusu Mirüveys’in bağımsızlık ilan etmesi ile başladı. 1747’de, Ahmed Şah Dürranî, Kandehar başkentli Dürrânî İmparatorluğu’nu kurdu. 1776’da başkent Kâbil’e taşındı, Peşaver ise (1823’te Sihlere kaybedildi) kış başkenti oldu. 19. yüzyıl sonlarında Afganistan, Britanya Hindistanı ve Rus İmparatorluğu arasındaki “Büyük Oyun” sırasında tampon devlet görevi gördü.I. İngiliz-Afgan Savaşı’nda East India Company Afganistan’ı kısa bir süreliğine ele geçirdi; ancak III. İngiliz-Afgan Savaşı’nın ardından, 1919’da ülke yabancı hakimiyetinden kurtuldu ve nihayetinde Emanullah Han hükümdarlığında bir monarşiye dönüştü. Monarşi neredeyse 50 yıl sonra Muhammed Zahir Şah’ın tahttan indirilip cumhuriyetin ilan edilmesine kadar devam etti. 1978’de ikinci bir darbenin ardından Afganistan sosyalist bir devlet oldu, bu olay 1980’li yıllarda mücahit isyancılara karşı Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a müdahalesine yol açtı. 1996 yılına gelindiğinde ülkenin büyük kısmı ülkeyi gelecek 5 yılı aşkın süre boyunca totaliter bir rejimle yönetecek olan İslami köktendinci Taliban tarafından ele geçirilmiş durumdaydı, 2001’de ABD işgali sonucu Taliban yönetimi sonlansa da ülkenin önemli bir bölümünu kontrol etmekteydi. Hükûmet ve Taliban arasında devam eden savaş, Afganistan’ın kadın hakları konusundaki görüş ayrılıkları ve her iki taraf tarafından gerçekleştirilen sivil ölümleri gibi çok sayıda hak ihlalini içeren zayıf insan hakları karnesinin düzelmesini güçleştirmektedir.
Afganistan, başkanlık sistemi ile yönetilen üniter bir İslam cumhuriyetidir. Ülkede terörizm, yoksulluk, çocuk malnütrisyonu ve yolsuzluk üst seviyededir. Afganistan Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı, Güney Asya Bölgesel İşbirliği Teşkilatı, G77, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve Bağlantısızlar Hareketi üyesidir. Afganistan satın alma gücü paritesine göre 72,9 milyar dolarlık gayri safi yurt içi hasılası (GSYİH) ile dünyanın 96. büyük ekonomisidir; ancak ülke kişi başına düşen GSYİH(SAGP) sıralamasında 2018 verilerine göre 186 ülke arasından 169. sıradadır.
Arkeolojik kazılarda paleolitik, mezolitik, neolitik, bronz ve demir çağlarına ait tipik eserlere rastlanan Afganistan topraklarında, kentsel yaşamın MÖ 3000 ile MÖ 2000 yılları arasında başlamış olabileceği değerlendirilmektedir. Afganistan’da Ahameniş hakimiyeti II. Kiros tarafından MÖ 6. yüzyılda kurulmuş ve I. Darius tarafından güçlendirilmiştir. Bu siyasi varlık Büyük İskender’in Afganistan fetihlerine kadar hüküm sürmüştür.En geniş sınırlarında Grek-Baktriya Krallığı
Büyük İskender’in Keyânîleri yıkması ile Makedonyalılar Afganistan topraklarında hüküm sürmeye başlamıştır. İmparatorluk parçalandıktan sonra oluşmuş Seleukos İmparatorluğu’nda ayrılmış Grek-Baktriya Krallığı Afganistan’da hüküm sürmüştür. Son Grek Kral Hermaeus, MS 45 yılına doğru Kuşanların egemenliğini kabul etmiştir. Bu döneme kadar yaklaşık iki yüz yıl, küçük Yunan prenslikleri, Yüeçilerin baskısı ile kuzeyden güneye sürülerek Afganistan’ın büyük bir kısmını işgal eden İskitler ve işgalci diğer kavimlerle beraber yaşamışlardır. Hint-İskitler Afganistan’dan Hindistan’a Baltistan, İran’a Herat üzerinden yürümekle birlikte bugün Sistan olarak anılan o zamanki “Drangiana” bölgesini ele geçirmişlerdir. İskitler ayrıca Büyük İskender’in haleflerinden bir Yunan prensin elindeki Baktriya’yı işgal etmişlerdir. Ancak Yüeçilerin baskısı devam edince buradan da çıkmak zorunda kalmışlardır.
Sistan (Sakastana) bölgesindeki İskitler üzerinde önemli etkiler bırakan Part İmparatorluğu, Baktriana Devleti’nin kurulduğu dönemlerde Kuzey İran’da siyasi bir varlık olarak ortaya çıkmıştır. Yüeçiler MÖ 140 yılında Kuşanların liderliğinde Baktria bölgesi ele geçirerek egemenlikleri altına almaları sonucu bölgenin etnik ve kültürel yapısı bu yeni katılımla daha da zenginleşmiştir. Yüeçiler’in beş kolundan biri olan Kuşanlar, diğer Yüeçi prenslikleri üzerinde hakimiyet kurduktan sonra Afganistan’da bulunan rakip devletleri MÖ 50 ile MS 50 yılları arasında etkisiz hale getirmeyi başarmışlardır. Kuşanlar, Part İmparatorluğu’na boyun eğdirmiş ve Kabil’i de ele geçirmişlerdir. Kuşan hakimiyet alanı I. Kaphidies zamanında Afganistan’ı da içine alacak şekilde Parthia ülkesinden Ganj Nehri’ne kadar, kuzeyde ise Soğdiana’ya kadar genişlemiştir. Bugünkü Bagram şehri ise iki bin yıl önce Kuşanlara başkentlik yapmıştır.
Arap ordularının önce 636 yılında Kadisiye’de, ardından 642 yılında Nihavend Muharebesi’nde Sasanileri yenmeleri ile İslamiyetin yayılması doğuya doğru ivme kazanmıştır. Basra Valisi Abdullah Bin Amir 650 yılında bir ordusunu Horasan’a, diğer bir ordusunu da Sasani Kralı III. Yezdigirt’in peşinden Sistan’a doğru göndermiştir. Sasani Kralı’nın ele geçirilip öldürüldüğü bu sefer sonunda Arap orduları ilk defa Batı ve Kuzey Afganistan’ı, Baktria ve Herat’ı işgal etmişlerse de bölgede tamamen hakimiyet kuramamışlardır. Ancak Muaviye döneminde, 698 ve 700 yılında İslam orduları Kabil’i almak için saldırılarda bulunmuştur.
861 yılında Sistan’daki askeri güce komuta etmeye başlayan Yakub bin Leys komutasındaki Saffariler, 867 yılında Kirman, Şiraz ve Herat’ı ele geçirdi. 871 yılında ise Belh, Toharistan ve Kabil bölgesinin yönetimi halife tarafından Yakub bin Leys’e verilmiştir. İran Platosu, Orta Asya ve Hindistan altkıtası arasında bu üç istikamete bağlantı sağlayan stratejik özelliği ile Kabil Vadisi, İslam’a karşı uzun yıllar direniş merkezi olmuştur. Bu dönemde Orta Asya kökenli kavimlerin Afganistan’daki hakimiyetlerinin öne çıktığı görülmektedir.
Afganistan toprakları bu zaman diliminde Türk soylu kavimler ile İrani kavimler arasında bir mücadele ve hakimiyet sahası olmuştur. Saffarilerin 900 yılında Samanîlere mağlup olmasıyla Afganistan’ın bir bölümü Samani egemenliğine geçti. Gazneliler Hanedanı’nın asıl kurucusu Sebük Tigin, Samanilerin otoritesini tanımakla birlikte kendi adına para bastırmış, Zamin-Davar, Gor ve Zabilistan, bölgesinde güçlü bir otorite tesis etmiştir. Afganistan’da böylelikle egemenlik kuran Sebük Tigin, Gazne’yi işgal eden ve Kabil bölgesinde hakimiyet kurmaya çalışan Pencab Racası Jaipal’a karşı başlattığı mücadele sonunda 988 yılında Kabil ve civarını kendi hakimiyet alanına alarak Gazne Devleti topraklarına katmıştır.
Taciklerin bir kolu olan Gurlular ile Behramşah’ın uzun süren mücadelesi Gaznelilerin aleyhine sonuçlanmış ve Gazne, Gurlu beyi Alaaddin tarafından ele geçirilmiştir. Gurlular 1187 yılında Gazne Devleti’ni tamamen ortadan kaldırmıştır. Ancak Gurluların Afganistan Platosu’nda kurmuş oldukları hakimiyet de uzun sürmemiştir. Gurlu ordusu 1204 yılında Harzemşahlar ve Karahitayların müşterek ordusuna karşı yapmış olduğu savaşta yenilmesinden sonra Gazne bir süre Gurlu ordusunda görevli Türk komutanların denetimine geçmiştir. Gazne, 1215 yılında Harzemşahlar tarafından ele geçirilmiş ve Gurlular dönemi Afganistan’da tamamen kapanmıştır.
Harzemşahların egemenliği de uzun sürmemiş, Cengiz Han önderliğindeki Moğollar tarafından Gazne, Kabil ve 1222 yılında Herat ele geçirildi. Ögeday’in ölümü ve Moğol İmparatorluğunun bölünmesi üzerine Afganistan, İlhanlıların yönetimine girmiştir. Bölgedeki Moğol egemenliği, 14. yüzyıl sonlarında Timur ordularınca sona erdirilmiştir. Timur’un kurduğu devlet, ölümünden sonra dağılmışsa da torunlarından Muhammed Babür’ün bölgede kurduğu devlet uzun süre yaşamıştır.
Babür Devleti, Afganistan’ı hakimiyet altında tutmakla birlikte Hindistan ve Afganistan arası dengeyi sağlayamamış ve ağırlığı Hindistan’a kaydırmıştır. Bu durum; kuzeyden Özbekler ve kuzeybatıdan da Safevilerin Afganistan’a inmesine sebep olmuştur. Böylece 17. yüzyılın ortalarına doğru Abdali ve Galzay adını almış olan Halaçlar, dağlık bölgelerden Kandehar ve Zemindaver’in daha verimli bölgesi olan Tarnak Argandap vadilerine göçmüşlerdir.Modern Çağ
18. yüzyılda Babür Devleti‘nin zayıflaması üzerine, Afgan kabileleri de bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Bu durumda Gılzay gibi bazı kabilelerin Babür, Abdaliler gibi bazılarının da İran tarafında yer almaları, ülkedeki karışıklığı artırmıştır. Bu esnada Nadir Kulu komutasındaki Türkmen ordusu Afganistan ve İran’ı yönetim altına almış; Hindistan’daki Babür Devleti de vergiye bağlanmıştır. Nadir Şah‘ın ölümünden sonra yönetime geçen Ahmet Şah, Hindistan’daki Babür Devleti’ni hakimiyeti altına almıştır (1756-1757).
Bu yıllarda İran’ın sergilediği yayılmacı politikanın tehlikesini gören Ahmet Şah, bu konuda Osmanlı Devleti ile ortak hareket etmeyi istedi ise de, girişimlerinden bir netice alamamıştır. Ahmet Şah’tan sonra Afganistan yönetiminde bulunan Timur Şah ve Zaman Şah dönemlerinde ülke, önceki ihtişamlı ve güçlü durumunu koruyamamış, iç karışıklıklar baş göstermiştir.
Bu karışılıklar 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar sürdükten sonra, Dost Muhammed’in yönetime geçmesi ile ülkedeki birlik tekrar sağlanmıştır. Ancak bu dönemde ise Kuzey Hindistan, Afgan birliğini zayıflatma çabası içine girmiştir. Bu yıllarda İngilizler’in yavaş yavaş Hindistan’ı hakimiyetleri altına aldıkları gözlenmektedir. İlk Afgan-İngiliz ilişkisi, Kuzey Hindistan’da Peşaver probleminin çözümünde İngiliz hakemliği ile olmuştur. Arkasından 1839-1842 yılları arasında süren Birinci İngiliz-Afgan Savaşı patlak vermiştir.
Dost Muhammed, ülkesi İngilizler’ce işgal edilmesine rağmen 1863’te Kabil’e dönerek tekrar Afgan birliğini sağlamıştı. Dost Muhammed’in 9 Haziran 1863 tarihinde vefat etmesi ile Afganistan, tekrar iktidar mücadele kaosuna sürüklenmiştir. Oğlu Şir Ali’nin 1868’de iktidarı ele geçirmesiyle bu mücadele durulmuştur. Ruslar’ın Türkistan’ı işgali, Afganlar ile İngilizleri doğal müttefik yapmıştır. Ruslar, Türkistan’ı işgal etmelerine rağmen Afganistan önderliğinde Orta Asya Devletleri’ni de içine alan bir birlik oluşmasından hep çekinmişlerdir.
1879’da ölen Şir Ali’nin yerine Yakup Han geçtiyse de, kısa bir süre sonra Afganistan’ın hakimiyetini Abdurrahman Han ele geçirmiştir. 1901’de vefat eden Abdurrahman Han zamanında İkinci İngiliz-Afgan savaşı yaşanmıştır (1878-1880). Bu savaş sonunda ülke, büyük çapta harap olmuş ve millî birlik zayıflamıştır. Afganistan’ın içinde bulunduğu bu olumsuz şartları fırsat bilen Ruslar, 1881’de Türkmenistan’ı işgal etmiş ve böylece de Afganistan ile komşu olmuşlardır. 1901’de başa geçen Habibullah Han, 1919’da ölünce yerine Emanullah Han geçti. Emanullah Han, Hindistan’daki İngiliz valiye bir mektup göndererek Afganistan’ın bağımsız bir devlet olduğunu ve İngiltere ile iyi ilişkiler kurmak istediğini iletmiştir.
İngiltere ise Afganistan bağımsızlığını kabul edip-etmemekte tereddüt etmiştir. Bu durum ilişkilerin gerginleşmesine ve 6 Mayıs – 8 Ağustos 1919 tarihleri arasında cereyan eden Üçüncü İngiliz-Afgan Savaşı‘nın başlamasına sebep olmuştur. Bu savaşta başarı elde edemeyen İngilizler, 8 Ağustos 1919’da imzalanan Ravalpindi Antlaşması ile Afganistan’ın bağımsızlığını tanımıştır. Bu antlaşmanın ardından 19 Ağustos 1919 tarihinde Emanullah Han tarafından Afganistan’ın bağımsızlığı ilan edildi.
Sovyetler Birliği, 1979’da Afganistandaki Marksist hükûmetin isteğiyle işgal etmiş ve kendi denetiminde bir sosyalist Afgan yönetimi kurdurmuştur. Buna tepki gösteren yerel güçler, Batı ülkelerinin de desteğiyle SSCB’ye karşı bir silahlı mücadele başlatmışlar ve pek çok bölgede egemenlik sağlayacak düzeyde başarı göstermişlerdir. Tüm bu yıpratıcı mücadele SSCB’nin içinde bulunduğu zor ekonomik durumu daha da ağırlaştırmış ve SSCB’nin dağılmasıyla sonuçlanacak olaylara büyük bir etki yapmıştı.
Amerika Birleşik Devletleri‘nde yapılan 11 Eylül saldırılarının sorumlusu olarak ilan edilen el-Kaide‘nin bu bölgede yerleştiği iddiaları, Taliban rejiminin bu olaya müdahale etmemesi ve kaynak sağladığı iddiasıyla ABD ve koalisyon güçleri tarafından işgal edilmiş ve Taliban yönetimden uzaklaştırılmıştır.
Afganistan, Güney Asya’da veya Orta Asya’da bulunan, kuzey ve güneybatıda ovaları olan dağlık bir yerleşim bölgesinin ortasında bir ülkedir . Bu bir parçasını oluşturan Büyük Orta Doğu’da içinde İslam dünyası arasında yalan enlemlerde 29 N ve 39 N ve boylamları 60 E ve 75 E’dir . Ülkenin en yüksek noktası Noshaq deniz seviyesinden 7.492 metre yüksekliktedir.
Çok sayıda nehir ve rezervuar olmasına rağmen, ülkenin çoğu kuru. Kapalı havza içinde Sistan dünyanın en kurak bölgelerinden biridir. Afganistan’a düşen olağan yağmura ek olarak, ülke kışın hindukuş ve Pamir Dağları‘nda kar alır , ardından ilkbaharda bu karın erimesi nehirlere, göllere ve akarsulara girer. Ancak ülkenin suyunun üçte ikisi komşu İran, Pakistan ve Türkmenistan’a akıyor. Devletin, suyun doğru şekilde yönetilmesi için sulama sistemlerini rehabilite etmesi için 2 milyar doların üzerinde bir ihtiyacı var.
Kuzeydoğu dağ arasında Hindikuş ve çevresindeki Badahşan Eyaleti bir alandır aktif jeolojik onlar güçlü meydana deprem hemen hemen her yıl. Ölümcül ve yıkıcı olabilirler, zaman zaman heyelanlara ve kış çığlarına neden olabilirler . Son güçlü depremler 1998’de Tacikistan yakınlarındaki Badakhshan’da meydana geldi ve 6.000 kişiyi öldürdü. Bunu 2002 yılında Indocuche’de meydana gelen ve bölgedeki çeşitli ülkelerde 150’den fazla kişinin hayatını kaybettiği ve binden fazla kişinin yaralandığı depremler izledi. 2010 depreminde 11 Afgan öldü, 70’ten fazla kişi yaralandı ve 2.000 ev yıkıldı. [ alıntı gerekli ]
Ülkenin başlıca doğal kaynakları şunlardır: kömür , bakır , demir cevheri , lityum , uranyum , nadir toprak , kromit , altın , çinko , talk , barit , kükürt , kurşun , mermer , kıymetli ve yarı kıymetli taşlar , doğalgaz , petrol , arasında diğer şeyler. 2010 yılında, Amerika Birleşik Devletleri ve Afganistan’dan yetkililer, Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırmaları tarafından 2007 yılında bulunan keşfedilmemiş maden yataklarının 900 milyar dolar ile 3 trilyon dolar arasında olduğunu tahmin ediyor .
652 230 km² yüzölçümüyle dünyanın 41. en büyük ülkesi, Fransa’dan biraz daha büyük ve Myanmar’dan daha küçük. Güney ve doğuda Pakistan, batıda İran, kuzeyde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan ve uzak doğuda Çin Halk Cumhuriyeti ile komşudur.