HABERMAX.Uğur Batur: Hamas ve İsrail arasında başlayan savaş devam etmekte ve her geçen gün daha fazla sivil ölmektedir. Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da en büyük zararı sivil halk görmektedir. Savaşın kazananı aslında yoktur. Savaş her iki taraf için de büyük yıkım ve kayıp demektir. Bu sebepten en kötü barış her zaman savaştan iyidir. Bu konuda hayatının nerdeyse tamamını cephelerde geçirmiş olan ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur sözünü hatırlatmak isterim, “Yurtta sulh, cihanda sulh.” En kısa sürede bu savaşın ve savaşların bitmesini diliyoruz.
Bu hafta sonu yaklaşmakta olan Cumhuriyet Bayramımız var. Evet, yanlış duymadınız Cumhuriyet Bayramımız var. Tabii her bayram yasta olanlar için yine zor dönemler geldi çattı. İstiklal Marşında ayağa kalkmayanlar, TC ibarelerini resmi kurumlardan kaldıranlar, andımızı yasaklayanlar için Cumhuriyet Bayramı tabii ki bir bayram havasında geçemez. Bunu beklemiyorduk zaten. Bu sene de öyle oldu. Gazze için yas ilan edildi ve ne tesadüf ki Cumhuriyet Bayramından bir gün öncesine miting planlandı. Hem de sırf adı Atatürk Havalimanı olduğu için kapatılan Atatürk Havalimanında. Malum, yasta olduğumuz için TRT’deki kutlamalar kaldırıldı. Hem de Cumhuriyetimizin 100. Yılında.
Bu Cumhuriyet nasıl kuruldu? Bu savaş niye verildi? Bunları unutanlara bazı hatırlatmalar yapmak gerek. Kurtuluş Savaşı, sen bu ülkede özgürlük içinde yaşayasın diye verildi. Ülke işgal altındaydı. Üstelik sadece bir ülke tarafından değil. Pek çok ülke gelmiş senin topraklarını paylaşmıştı. Yönetim teslim olmuş aciziyet içinde bu işgali seyretmekteydi. Limanlarımız, bankalarımız, ticarethanelerimiz, demiryollarımız, madenlerimiz, ağır sanayimiz hep yabancıların elindeydi. Toplam sermayenin sadece yüzde 10’u Türk’tü. Ticaret gayrimüslimlerin elindeydi. Türkler herhangi bir meslek grubunda çırak bile yapılmıyordu. Bankacılık işlemleri bile Fransızca yapılıyordu. Türkiye’de Türksüz bir sistem kurulmuş durumdaydı.
Kadının nerdeyse insan sayılmadığı bir duruma gelmişti. Cumhuriyetten önceki nüfus sayımlarında ineği bile sayıyorlardı ama kadını saymıyorlardı. Kimi Hicri kimi Rumi takvim kullanıyordu. Aynı anda ama farklı aylarda yaşıyorlardı. Ne ağırlığımız ne de uzunluğumuz dünya standartlarındaydı. Böyle bir coğrafyada Hasan Tahsin’in ilk kurşunu sıktı ve Kurtuluş Savaşı başladı. Yunanlılar sanki o ilk kurşunu beklemişçesine bir katliama başladı. Kadın çocuk demeden önlerine geleni öldürdüler. Aldıkları esirlere işkence edip çocuk yaşta olan kızlara bile tecavüz ettiler. Kurtuluş Savaşı böyle zulüm gören bir ülkenin var olma mücadelesinin adıdır. Kurtuluş Savaşı kazanıldı ama bu ülke ayağa kalkmalıydı. 13 milyon nüfusun 11 milyonu köylerde yaşıyordu. 40 bin köyün 37 bininde okul yoktu 30 bin köyde cami bile yoktu. Salgın hastalıklar almış başını gitmişti. 1 milyon kişi frengi, 2 milyon kişi sıtma olmuştu. Sadece 554 doktor, 69 eczacı vardı. Bu eczacıların ise sadece 8’i Türk’tü. Yapılacak çok iş vardı. Atatürk, 150’si kız öğrenci olmak üzere 750 öğrenci seçti ve bunları, bu ülkeyi yeni yüzyıllara hazırlayacak beyin takımı olarak dünyanın çeşitli ülkelerine yolladı. Yollarken de, “Giderlerse gitsinler “demek yerine, “Ben sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum, ülkenize birer volkan olarak dönün” dedi.
Selahattin Reşit Alan, Fransa’ya gitti. Uçak Mühendisi oldu. Döndüğünde ilk milli uçağı yaptı. Cahit Arf Fransa’ya gitti, Matematik konusunda ordinaryüs oldu, paramızda fotoğrafı var. Haşim Şensoy, elektrik mühendisi oldu Keban Barajına imza attı. İhsan Keskin, jeolojinin babası odu. Kuzey Marmara fay hattını çizdi. Nümit Arıcan, tekstil mühendisi oldu. Sümerbank’ı büyüttü. Adnan Erkmenol, ilk endüstri mühendisi oldu MTA’nın gücüne güç kattı. Selahattin Saraçoğlu, ilk gemi inşaatı mühendisi oldu. Tersaneler kurdu, gemiler yapıldı. Bahri Ersöz, metalürji mühendisi oldu. Karabük Demir Çelik için çok emek verdi. 1924-1938 yılları arasında yani 14 yılda 46 fabrika yapıldı ve temelleri atıldı. Savaştan yeni çıkmış ve bitti dedikleri ülke 14 yılda 46 fabrika yapmıştı. Bir ulus, Atatürk önderliğinde 14 yılda böyle ayağa kalktı. Türkiye Cumhuriyeti tüm dünyanın hayranlığını kazanmıştı. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk başa geçip istediği kadar bu ülkenin başında kalabilecek sistemi kurabilecek olmasına rağmen o, Cumhuriyeti seçti ve yönetimi halka verdi.
Şimdi birileri kalkıp, “Yüz yıllık narkoz” deme saygısızlığını, terbiyesizliğini, hadsizliğini gösterebiliyor. Unutmasın ki siz ve sizin gibi zihniyette olanlar bu Cumhuriyet sayesinde seçildi ve makamlara gelebildi. İşte tüm bunlara rağmen Cumhuriyet, onun kıymetini bilenler tarafından 100. yılına yakışır şekilde kutlanacaktır. Bu bayram bizim bayramımız. Bu bayram Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmakla gurur duyanların bayramı. Bu bayram, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle ananların bayramı. Bu bayram, Gençliğe Hitabe’de söylenenleri anlayabilen ve uygulayabilenlerin bayramı. Bu bayram Kurtuluş Savaşında bizler için şehit olmuş ve bize bu Cumhuriyeti hediye etmiş şehitlerimizi saygı, minnet ve hürmetle ananların bayramı.
Bu bayram “NE MUTLU TÜRKÜM” diyebilenlerin bayramı.
Biz kutlayalım bize yeter.