HABERMAX. Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Abdullah Öcalan’ın mektubunun paylaşılması üzerine son gelişmeleri Radyo Sputnik canlı yayınına bağlanarak değerlendirdi.
Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla kamuoyuna yansıyan sürecin iki boyutu olduğuna işaret eden Okuyan, çatışmaların sonlanmasına karşı çıkmanın kabul edilebilir olmadığını öte yandan sürecin içeriğine odaklanılması gerektiğini belirtti:
“İki tane boyutu var, bir tanesi Türkiye’de insanların özellikle etnik temelde birbirine düştüğü yurttaşlarımızın yaşamını yitirdiği bir sürecin sonlanması; çatışmaların sonlanması. Kimileri silah bırakma diyor kimileri barış diyor. Bunda olumluluk olduğunu söylememiz gerekiyor. İşin bu kısmına karşı çıkmak bizim açımızdan kabul edilebilir bir şey değil. Dolayısıyla işin bu kısmı iyi ama bir de içeriğe bakmak gerekir.”
‘Suriye’de yaşanan süreçle Bahçeli’nin çağrısı arasında bir paralellik var’
“Yani neden, niçin şimdi ve hangi hedeflerle yürüyecek bu süreç? Bu başlıkta da sözümüz var çünkü bizim gördüğümüz süreç çok da bizim arkasında durabileceğimiz hedeflerle yürütülmüyor. Hatta karşı olduğumuz hedeflerle yürütülüyor. Tabii bunun bazı unsurlarını şu anda açıkça söylemiyorlar.
Bu mesele Ekim başında Bahçeli’nin çağrısıyla ilan edildiğinde bu tür bir hazırlık yapıldığına dair bir fikrimiz vardı ama bildiğimiz diğer şey de Suriye’de Esad’ın düşmesi için bir uluslararası hazırlık yapıldığıydı. Esad rejiminin düşmesinde, başka ülkelerin yanı sıra İngiltere ABD, İsrail ve Türkiye’nin özel bir rolü oldu.
Demek ki bu iki süreç, yani Suriye’de yaşanan süreçle Bahçeli’nin çağrısı arasında bir paralellik var. Zaten bu bir iddia değil; Bahçeli açıklamalarını gerekçelendirirken de ‘Türkiye’ye dönük bir dış tehdit var. Biz bu dış tehditi savuşturmak için içerideki cepheyi güçlendirip kardeşlik tesis edeceğiz’ diyor.“
‘Yeni Osmanlıcılık yeniden önümüze konuldu’
Kemal Okuyan, daha önce de benzer açıklamalarla gündeme getirilen “Yeni Osmanlıcı bir sürecin” yeniden hazırlandığına dikkat çekerek bu sürecin Türkiye’de gerçek bir kardeşliği sağlayamayacağına işaret etti:
“On yıl önce “Türkler ve Kürtler aralarındaki sorunu çözsünler Türkiye bölge gücü olsun” açıklamasını iki taraf da yapıyordu. Hem o zamanki AKP çevreleri, hükümet hem de yine İmralı’dan benzer açıklamalar geliyordu; Kandil’den de geliyordu. Deniyordu ki ‘Türkiye bir bölge gücü olmak istiyorsa Kürtlerle de anlaşmalıdır’
Son süreç başladıktan sonra da iki tarafta da tekrar aynı şeyler dile getirildi. Bir ek olarak da AKP’li olmayan İslamcılar da aynı şeyi dile getirmeye başladılar. Aslında bizim yıllardır parti olarak Yeni Osmanlıcılık diye adlandırdığımız bir süreç yeniden önümüze konulmuş oldu. Bunun Türkiye’de gerçek bir kardeşliği özgürlükler alanını genişletmesini yurttaşlarımızın iç huzurunu sağlamasını bekleyemeyiz.“
‘Sınırları belirsizleştirme çok tehlikelidir’
Okuyan, Türkiye’nin sorunlarının içeride çözülebileceğinin altını çizerek “Türkiye’nin sınırlarını belirsizleştirme ya da değiştirme, ileriye doğru ittirme, genişletme bu tür süreçlerin hepsi itiraz edilmesi gereken olumsuz gelişmelerdir” değerlendirmesinde bulundu:
“Dünya çok sert mücadelelere doğru gidiyor. Zaten süreç öyle çalışıyor. Burada Türkiye’nin genişlemesine dönük, bölgesel iddialarını artırmaya dönük hamlelerinin karşı hamleleri olur. Burada iddialı çok fazla ülke var. Örneğin biz iktidara yakın medyaya baktığımız zaman şunu okuyoruz; İran’ın hedef tahtasına yerleştirildiğini görüyoruz.
İran’ı hedef tahtasına yerleştiren bir de İsrail var, ABD var. Sürekli olarak bu sürecin ABD ve İsrail planlarını bozmak için yapıldığını söylüyor bazı AKP’liler, devlet yetkilileri. Ama tam tersi bir doğrultuda gelişiyor olaylar. Dolayısıyla içeriğe baktığımız zaman, çok net bir şey söyleyeceğim; Türkiye’nin sorunları içeride çözülür.
Türkiye’nin bölgedeki varlığını -etkisini demiyorum etki iyi bir şeydir- genişletme ya da Türkiye’nin sınırlarını belirsizleştirme ya da değiştirme, ileriye doğru ittirme, genişletme bu tür süreçlerin hepsi itiraz edilmesi gereken olumsuz gelişmelerdir ve çok tehlikelidir. Bu daha önce de dile getirildiği için on yıl önce ve şimdi de dile getirildiği için biz bundan rahatsızız. Bir kere içerikte böyle bir bölgesel sorun var.
Türkiye kendi güvenliğini içeride sağlar. Neyle sağlar? Siz emperyalistleri, uluslararası tekelleri ülkenizden uzaklaştırırsınız, üsleri kapatırsınız, NATO’dan çıkarsınız Türkiye’de eşitliği sağlayacak bir toplumsal düzen getirirsiniz insanlar birbirinden kuşkulanmazlar. Halkla beraber hareket eden bir iktidar olur. Güvenliği öyle sağlarsınız. Ama güvenliğinizi siz topraklarınızın dışında sağlamaya kalkarsanız en büyük güvenlik sorunuyla karşılaşırsınız. Çünkü bir rekabetin ortasına gidersiniz o rekabette kimin kime üstünlük sağlayacağı kimin hangi araçları kullanacağını bilemezsiniz.”
Öcalan’ın “bin yıllık kardeşlik” vurgusu: ‘İslamcılaşmanın çok ağır sonuçları olur’
Öcalan’ın mektubundaki ifadelere değinerek Osmanlıcı tezlerin iki tarafça da işlendiğini ve “İslam kardeşliği” vurgusunun yapıldığını ifade eden Okuyan, “Türkiye’nin toplumsal sorununu dinle çözmeye kalkmanın Türkiye’deki sonuçlarını tahmin etmek dahi mümkün değil. Çok ağır sonuçları olur” diye konuştu:
“Şu anda okuduğumuz şey bu bir iddia değil, her iki tarafta da “Türkiye bizimle anlaşsın ya da biz Kürtlerle anlaşalım, bölgedeki ağırlığımızı artıralım” tezi işleniyor. Bu yeni Osmanlıcı bir tezdir, bu bir. İkincisi bunun doğal sonucu. Bu da iki taraf tarafından dile getiriliyor. Deniyor ki ‘ulusal kimlikler zaten ulus devlet modeli bu hale getirdi. İslam kardeşliği örelim. Yani İslamiyet’te birleşelim’
Bugün Öcalan’ın metnindeki “bin yıllık” vurgu da aslında buraya çıkıyor. Bunlar da tehlikeli şeyler. Türkiye zaten laikliğin ayaklar altına alındığı uzun bir dönem yaşadı. Daha öte bir İslamcılaşma, hele hele Türkiye’nin toplumsal sorununu dinle çözmeye kalkmanın Türkiye’deki sonuçlarını tahmin etmek dahi mümkün değil. Çok ağır sonuçları olur. Dolayısıyla içeriğe baktığımız zaman başka bir şey görüyoruz.”
‘Türkiye’yi parçalamak zor, dağılmaya doğru yöneltmek mümkün’
Bölgede çok zor bir sürecin başladığına dikkat çeken TKP Genel Sekreteri, iktidarın bu gerilimleri yönetemeyeceğini ifade etti. Okuyan, “Türkiye bütün Kürtlerin hamisidir’ politikası devam ederse buna yanıt verilir” dedi.
“Uluslararası sistem de küçük birimlere bölme, parçalama eğiliminde dünyayı. Yugoslavya Savaşı’ndan beri yani Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bu süreç işliyor. Suriye parçalandı, Irak fiilen farklı parçalara bölünmüş durumda. Türkiye’yi parçalamak çok zor. Ama Türkiye’yi genişletmek genişleterek gevşetmek ve bu anlamda belki bölmek olmasa bile gevşetmek doğru bir kavram ve giderek bir dağılmaya doğru yöneltmek mümkün. Olasılıklardan bir tanesi bu. Kesinlikle bu. Yani büyütürken küçültmek bu mümkün.
Şimdi bir başka bir olasılıktan daha söz edeceğim. Bu süreç cesur bir süreç. Suriye’yi, Irak’ı, İran’ı kapsayan bir süreç. Ama bu süreçte umulmadık yol kazalarıyla ortaya çıkabilecek olan gerilimleri bu iktidarın yönetebilecek, kontrol edebilecek enstrümanı yok elde. Şu anda nereye evrileceğini bilmediğimiz ama geriye sarılması çok zor bir süreç başladı bölgede.
Bugünkü açıklamadan söz etmiyorum. Ama bugünkü açıklamayla beraber “Biz artık kardeşliği örüyoruz. Türkiye bütün Kürtlerin hamisidir” politikası devam ederse buna yanıt verilir. Çok net söylüyorum. Buna birileri yanıt verir bölgede.
Türkiye’nin elinde şu mu oldu; “Biz kardeş olduk. Dolayısıyla biz artık bütün dünyaya meydan okuyoruz Türkler ve Kürtler” Bu mudur bugünkü açıklamadan çıkabilecek sonuç? Ben o yüzden çok fazla belirsizlik olan ve doğrultusunda bizim arkasında duramayacağımız şeyler olan bir barış ya da çözüm sürecinden çok tedirginim.”
‘Türkiye’nin sorunları Kürt sorunuyla başlayıp Kürt sorunuyla bitmiyor’
Siyaset ve ekonomi alanındaki verili durumu değerlendiren Kemal Okuyan “demokrasi ekseninde artık çözüyoruz sorunlarımızı’ denmesi çok ben merkezci bir yaklaşım” derken Kürt sorununun sınıfsal temeline ve farklı alanlarda süregiden eşitsizliklere işaret ederek ülkenin şu anda sorunları çözme sürecinden uzak olduğunu ifade etti:
“Bir de bugünkü Türkiye’ye bakıyorum. Yani şu andaki siyasal tabloya. İşte kayyumlar atanıyor; bakın Ekrem İmamoğlu hiç desteklemediğimiz bir şahıs ama en sonunda Türkiye Komünist Partisi’ni de o noktaya getirecekler yapılan şeylerle. Böyle bir Türkiye’den bahsediyoruz. Her sabah kalktığımız zaman absürt bir gelişmeyle karşılaşıyoruz. Hiçbir şekilde desteklemeyeceğiz tabii ki. Duygu olarak bir şeyden söz ediyorum.
Öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki hakikaten bu nasıl bir ülke, bu nasıl bir siyaset alanı diyorsunuz doğal olarak. Böyle bir ülkede “demokrasi ekseninde artık çözüyoruz sorunlarımızı” denmesi çok ben merkezci bir yaklaşım.Türkiye’nin sorunları Kürt sorunuyla başlayıp Kürt sorunuyla bitmiyor. Kürt sorunu da Öcalan’la başlayıp Öcalan’la bitmiyor. Bize göre Kürt sorunu sınıfsal bir sorunudur. Kürt halkının sınıfsal eşitsizlikleridir, yaşadığı işsizliktir, yoksulluktur. Türkler de aynısını yaşıyorlar.
‘Bu sorun çözülürse Türkiye’de her şey çözülür; bütün sorunlar çözülür’ türünden bir iddia taşınıyordu. Böyle bir Türkiye yok şu anda. Sorunları çözme sürecinde bir Türkiye yok. Ekonomi ortada, dış politika ortada, eğitimin hali ortada, sağlığın hali ortada; her şey ortada. Ama “biz artık Kürtlerle kardeş olunca bütün sorunlar çözülür” bu temelsiz; metafizik var burada.“
‘Yapılanların sorumlusu sosyalizm teması hükümetin de işine gelir’
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Öcalan’ın mektubundaki 20. yüzyıl ve sosyalizme yönelik ifadelere ilişkin değerlendirmesinde PKK için “Marksist örgüt” temasının işlenmesinin hükümetin de işine geldiğini belirtirken “satır aralarının çok iyi hazırlandığını, önümüzdeki sürece de ciddi bir işaret olduğunu düşünüyorum.” diyerek Türkiye’deki sol kültürün sorumlu tutulmaya çalışıldığını ifade etti:
“Bu metin birlikte hazırlanmış bir metin olsa gerek. Herhalde tek başına yazmadı. Dolayısıyla her cümlesi iyi düşünülmüştür, bir anlam yüklenir. Belli ki burada Türkiye toplumuna şu da söyleniyor: “geçmişte yapılanların sorumlusu reel sosyalizm, sosyalist tercihler ya da bu Marksist kökenimizdi.” Bu, iktidarın da çok isteyeceği bir şeydir. Çünkü ısrarla PKK’ye ilişkin “bunlar Marksist örgüt” teması işlendi, hâlâ işleniyor. Ama bu kopuş yeni değil ki.
Öcalan cezaevinde yazdığı bütün kitaplarda, bütün şeylerde zaten Marksizm’i eleştiriyor. Tamamen farklı bir siyasi çizgiye sahip. Az önce de söylediğim gibi zaten bize göre öyle bir örgüt değil. Hiçbir zaman değildi. Ama bu satır aralarının çok iyi hazırlandığını, önümüzdeki sürece de ciddi bir işaret olduğunu düşünüyorum.
Kabak burada bütün bu olup bitenlerde hiçbir sorumluluğu olmayan Türkiye’deki sol kültürün başına patlayacak. Sanki bu meselenin sorumluluğu Sovyetler Birliği ve Türkiye’deki Marksistlerdeymiş gibi bir algı çıkartınca bu hükümetin de işine gelir.”
Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi’nin Öcalan’ın mektubuna ilişkin yaptığı açıklamada da çatışmaların sona ermesine yönelik çağrılara olumlu bir anlam yüklendiği ancak asıl üzerinde durulması gerekenin, işlemekte olan sürecin hedefleri, zemini ve araçları olduğuna dikkat çekildi.
Açıklamada partinin yetkili kurullarının konuyu bütün boyutlarıyla değerlendirdiği ifade edildi. “Sınıfsal, ideolojik ve siyasal tercihlerle yürütülmekte olan bir süreç bütün Türkleri ve Kürtleri içine alamaz.” denirken süreçte söz sahiplerinin Cumhur İttifakı ile PKK ve ona bağlı oluşumlar olduğu, bu bağlamda tarif edilen “Türk-Kürt kardeşliği” ifadesinin gerçeği yansıtmadığının altı çizildi.