AHA.Recep Tayip Erdoğan, “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla iki haftadır “Pandemi ile mücadelede önlemler neler olmalı, salgınla mücadelede neler yapılmalı” başlığıyla kameraların karşısına geçiyor. Erdoğan, 5 dakika (yazı ile “beşdakika”) “Cumhurbaşkanı” olarak Pandemi ile ilgili konuşuyor, arkasından 55 dakika “AKP Genel Başkanı” olarak CHP ve Kılıçdaroğlu ile ilgili konuşuyor ve demediğini bırakmıyor, “çukur”la başlıyor,” beşinci kol”la bitiriyor…
Sonra aynı Erdoğan, dönüp, kendisine “sözde Cumhurbaşkanı” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’na “vay sen Cumhurbaşkanlığı makamına hakaret ediyorsun” diye 1 milyon liralık tazminat davası açıyor…
Oysa bırakın dünyanın başka taraflarını Türkiye’de de Cumhurbaşkanından beklenti, partiler üstü olmasıdır, etnik ve dini kimliklere eşit yaklaşmasıdır, partizanlık yapmamasıdır, Cumhurbaşkanlığı yeminde olduğu gibi “tarafsız” olmasıdır…
Mevcut Cumhurbaşkanı, söylemleriyle ve eylemleriyle böyle olmadığı için Kılıçdaroğlu’nun başlattığı tartışma önemli bir tartışmadır…
Kılıçdaroğlu’nun gündeme taşıdığı ve dokuz madde ile somutladığı “sözde Cumhurbaşkanlığı” tartışması soyut değil somuttur, sözde bir tartışma değil, özde bir tartışmadır. Doğrudan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni sorgulayan bu söylem, bir dil sürçmesi değildir, bilerek ve isteyerek sistemi sorgulmaktadır!
Çünkü bu söylemin asıl nedeni sistemin kendisidir!
Arka plan tartışmalarına “mühürsüz zarflara ve oy pusularına” takılmadan söylemeli; “evet Türkiye’de 2017’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili yapılan referandum yüzde 51,4 ile kabul edilmiş, arkasından da 2018’de Erdoğan yüzde 52,6 ile Cumhurbaşkanı seçilmiştir” ve bu bir gerçektir…
Ancak bir başka gerçek de şudur, bu ülke bu sistemi reddetmektedir. Sistem tutmamış, uygulama zemini bulamamıştır. Ülkenin en az yarısı (2019 yerel seçimlerinde 11 Büyükşehir’i kriter alırsak, yarısından fazlası) hem Cumhurbaşkanı hem de parti Genel Başkanı olan sistemi reddetmektedir!
Daha dün AKP İl Kongreleri’nde konuşma yapmak için Cumhurbaşkanlığı Forsunu’nun önünde, Cumhurbaşkanı olarak görünüp, AKP Genel Başkanı olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef almak, “Milletimizin hafızasında CHP büyük acıların partisidir” deyip, arkasından da Kılıçdaroğlu’na “Aslına bakarsanız bu kişinin kürsüde ettiği her laf, Allah’ın verdiği havayı boşa tüketmektir” vurgusu yapmak hem milyonlarca insanı incitmekte, hem de tarafsızlığı yalnızca lafa dönüştürmektedir!
Asıl sorun budur!
Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi Türkiye’yi kutuplaştırıyor ve bu kutuplaşma asıl olarak Cumhurbaşkanlığı üzerinden yürüyor. Bunun adı bazen Cumhurbaşkanı, bazen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, bazen de Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü oluyor. Özetle, Türkiye partili bir Cumhurbaşkanı’nı kaldırmıyor. Kurumlar hızla yıpranıyor, kavramların içi boşalıyor, devlet tam bir parti devleti oluyor!
İcraat böyle olunca, arkasından gelen, “demokrasi, hukuk, reform, Avrupa Birliği” söylemleri havada kalıyor, inandırıcı olmuyor, Cumhurbaşkanlığı makamı da “sözde Cumhurbaşkanlığı”na dönüyor…
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in son yaptığı bir konuşmada belirttiği gibi, Erdoğan “AK Parti Genel Başkanlığı’ndan sıyrılıp hepimizin Cumhurbaşkanı olmayı istemedi, yapmadı ve böyle bir tavra girmedi”, gerçek bu!
Çünkü, eğer Anayasa’daki yemine yani “tarafsızlığa” uyulacaksa “siyaset dilini” ilk değiştirecek olan Erdoğan olmalı, AKP-MHP Bloku olmalı…
Çok açık ki, siyasi iklimin dili değişirse, yumuşa ve uzlaşma gelir, bunu da öncelikle iktidarın kendisi sağlar… Tabi bu durum, gerçekle yüzleşmeyi ve sistemi değiştirmeyi de beraberinde getirir. Bu kaçılmazdır…
Peki iktidar bunu yapar mı?
Bizim coğrafyada din ve milliyetçilik üzerinden kutuplaşma üzerinden beslenen AKP ve MHP Bloku bunu yapmaz!
Gerçek böyle olunca, tartışmayı doğru yerden yani sistemi sorgulama üzerinden kurgulamak gerekiyor…
Bu anlamıyla Kılıçdaroğlu’nun “sözde Cumhurbaşkanlığı” söylemi esas itibariyle sistemi tartışmaya açıyor ve tartışmayı sistem üzerinden kuran böyle bir tartışma yanlış değil doğrudur!
Çünkü, tek adam ve parti devleti anlayışı üzerine kurulu bu sistem değişmeden Türkiye normalleşmez!
Çünkü, sorunun asıl kaynağı, CHP’ye “çukur” diyen, Millet İttifakı’na da sürekli “Zillet İttifakı” diyen anlayıştır!
Dün akşam CNNTÜRK’te “Tarafsız Bölge” programında belirttiğim gibi,
“Sözde Cumhurbaşkanlığı” ifadesine itiraz edenler, bunu bir hakaret olarak değerlendirenler, dönüp Erdoğan’a “Sayın Erdoğan sen 13 milyon oy almış bir partiye ‘çukur’ diyemezsin, yüzde 50’nin üzerinden oy oranlarıyla 11 Büyükşehir’i kazanmış Millet İttifakı’na ‘Zillet İttifakı’ diyemezsiniz” deme cesaretini gösteremiyorlar!
İşte tam da bu nedenle, “sözde Cumhurbaşkanı” vurgusu önemli olmaya devam edecektir, çünkü bu “sözde” değil, “özde” bir sistem tartışmasıdır!
13 Ocak 2021, İstanbul
Necdet Saraç