AHA.Birçok anket benzer sonuçlar veriyor: Metropoll’ün yaptığı son araştırmaya göre iktidar da, muhalefet de oy kaybediyor, kararsızların sayısı artıyor…
Oysa iktidar oy kaybederken muhalefet oy kazanmalıydı?
Ekonomide, eğitimde, sağlıkta tablo ortada, hukuk ise adı var kendi yok durumunda! Hiçbir kural tanımayan iktidar züccaciye dükkanına girmiş fil gibi. Kayıtsız koşulsuz itaat istiyor, çaresizlik ve iktidarı kaybetme korkusu kuralsızlığı kural haline getiriyor, kendi karşısında olan herkes hain ya da terörist ilan ediliyor…
Yerel bir mahkeme, “Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyen Erdoğan’ın ve “AYM kapatılmalı yerine ‘Yüce Mahkeme’ kurulmalı” diyen Bahçeli’nin açtığı yoldan yürüyerek, “Anayasa Mahkemesi’nin kararını takmıyorum” diyor…
Bütün üyeleri bu iktidar döneminde atanan AYM üyelerinden biri, “ışıklar yanıyor” diye tweet atınca, AYM bir anda “darbeci” ilan ediliyor…
Daha önce “hak ihlali” nedeniyle devletten tazminat alan Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen tutuklanıyor, yerine kayyım atanıyor…
Erdoğan barolardan sonra Türk Tabipleri Birliği’nin de “terörle iç içe olduğunu” ilan ederek TTB başta olmak üzere bütün meslek kuruluşlarına müdahale edeceklerini “ikinci odaları” kuracaklarını açıklıyor…
Tarikatlar ve cemaatlerle ilgili “Diyanetin Gizli Raporu” ve bir çok araştırma orta yerde dururken, hangi tarikatın ve cemaatin nasıl örgütlendiği, hangi kamu kurumunda pozisyon aldığı bilinirken İçişleri Bakanı Soylu “Herhangi bir inanç grubunun, devletin birtakım noktalarını yönettiği ve sızdığı değerlendirmeleri doğru değildir” diye açıklama yapıyor, yetmiyor, daha önce “berduş” ilan ettiği gazeteci Barış Terkoğlu’nu hedef tahtasına oturtuyor, “tesadüf” bu ya tam bu sırada Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan hakkındaki koruma kararı da kaldırılıyor…
Emin Çölaşan ve Necati Doğru gibi laik ve cumhuriyetçi oldukları bilinen isimlerin FETÖ nedeniyle aldıkları cezalar onaylanıyor, Osman Kavala’nın tahliye edildiği maddeden tutuklandığı anlaşılıyor, mahkeme kararı “sehven” diye açıklıyor ama Kavala tutuklu kalmaya devam ediyor…
Can Dündar’a 35 yıl hapis cezası isteniyor…
Yetmiyor, KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğrudan müdahale ediyorlar, hukuksuzluğu KKTC’ye de taşıyorlar. Halkın oylarıyla seçilen Mustafa Akıncı için karşılarında diz çökmediği için “Rumlara toprak verdiği, Türkiye düşmanı olduğu” yalanını yayıyorlar…
Yetmiyor, daha önce Türkçeye uyarlanarak oynanmış bir tiyatro oyunu Kürtçe uyarlamasıyla oynanmak istenince kaymakamlık üzerinden yasaklanıyor…
Yetmiyor, haklarını arayan maden işçilerini dövüyorlar, hem de Soma da ve Ermenek de…
BEKLEMEK DEĞİL MÜDAHALE GEREKİR
Yalnızca son bir hafta da yaşanan bunca gelişmeye rağmen hem muhalefetin yeterince güçlenmediğini, hem de Türkiye’nin sağından solundan müdahale edilerek sorunlarını çözebilecek bir ülke olmaktan çıktığını da açıkça görüyoruz…
Bu nedenle ilk söylenecek belli:
Muhalefet kendisi silkelemeden, iktidarı silkeleyemez!
Tablo ise çok net:
Birincisi, muhalefet yalnızca iktidarın uygulamalarını eleştirerek büyüyemiyor.
İkincisi, bütün olumsuz gelişmelere rağmen iktidarın kendiliğinden gitmeyeceği de kesin!
O halde, önce muhalefetin muhalefet yapma tarzı değişmeli. Muhalefet, iktidarın yaptıklarını-yapamadıklarını değil, kendi yapacaklarını bıkmadan usanmadan kararlıca ve sahici bir dille anlatmalı, arkasından muhalefetin “bekleyelim görelim” tavrı, yerini “meydan okuyana meydan okumaya” bırakmalı!
Örneğin, muhalefetin en önemli, güçlü ve taşıyıcı partisi CHP, 1 milyon 300 bin üyesinin ve 12 milyonluk devasa seçmen gücünün farkına varıp, önce kendi seçmenine sonra da bütün seçmenlere “bu iktidar gidiyor, ben geliyorum” hayali kurdurtabilmeli.
Bunun için CHP’nin elinde yeterince fikri malzeme var:
2015 ve 2018 seçim bildirgelerinin yanı sıra “Alçakgönüllü bir uygarlığın inşasına çağrı”, “Yeni sosyal devlet” bildirgeleri ve son kurultaydaki “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” raflardan indirilip hızla öne çıkarmalı!
Fikri açılıma CHP dışı kişi ve kuruluşlar, siyasi partiler de dahil edilmeli…
CHP kendi kadrolarını, seçmenlerini hareketlendirirse, 2019’da kazandığı psikolojik üstünlüğü yeniden hatırlar, bunu düşünsel üstünlüğü ile de bütünleştirirse, seçmen zaten hareketlenmeye hazır olduğunu görecektir…
Böyle bir hamle muhalefetin ihtiyacı olan yeni ve yaratıcı bir enerjiyi ortaya çıkarabilir ve milyonlarla buluşturabilir. Böylece, hem “nasıl olsa gidecekler” beklentisi ortadan kalkar, hem de fikri zeminde yeni bir perspektif ve moral motivasyonla “Millet İttifakı” ortak müşterekler üzerinden “Demokrasi İttifakı”na dönüşür, yeni bir toplumsal uzlaşmanın, laik ve demokratik bir Türkiye’nin yolunu açar…
15 Ekim 2020, İstanbul
Necdet Saraç