HABERMAX.SEVGİLİ OKURLAR; Bugün öğleden sonra iki köy geçtim aracımla. İkisinde de canlandı hayat gözlerimde. Üçüncüsü son köy durağım oldu. Köyün ortasındaki yoldan karşıya dışarıdan bakınca oval biçiminde dış kapısının önüne ve biraz önüne caddeye daha yakın bölümlere de masalar konulmuştu. Hepsi en az dört bazısı altı insanın bir arada oturduğu koyu sohbetlerin yapıldığı belli olan ön ve bir ön cephedeki masaların sayısı ondan fazla değildi.
İkinci Adımım: Ve sonra ikinci adımımda ne yaptım dersiniz? Şunları söylemeyi istiyorum. Kıraathanenin hemen dışında sol yanda oturduğum kırmızı rengi solmuş ve yıllardır kullanıldığı belli olan yıpranmış masadan ki, ‘masa örtüsünün rengi soluk pembeye dönmüştü, üzerine yakın zamanda dökülen çay, kahve serpintilerinden birazda kirli olan’ – masamdan kalktım önce ve içeriye yöneldim kıraathanenin iç düzenini görmek isteğimle. Girişte sağ tarafta ilk masa üzerinde sayfaları yerinde bütün duran fakat okutanların düzensiz bıraktıkları Türkiye’miz genelinde çok satan iki marka isim gazete duruyordu. Okuma hevesimin etkisiyle ‘çok sevinmiştim.’ acele ederek ve hemen masayı gövdemle kapladım. İlk baştaki bu gazeteleri okuma isteğim, hevesim bir beş dakika okuma yapmamdan sonra sanki havaya uçtu gitti. Okumayı bir, iki dakika daha sürdürdükten sonra gazeteleri okumaktan kalkmaya hazırlamıştım ki, kıraathanenin orta boylu sayılabilecek belkide biraz daha boyu kısaydı belki bilmiyorum yanıma sokuldu. Gerçi ilk kıraathaneye ayak bastığımda da selamlamıştık. Bana dönüp işlerimin nasıl olduğunu sordu? Kazancımı öğrenmek istiyordu. Bende doğrudan yanıtladım. Fena değil dedim. Bu cevabi bekliyormuş gibi yaparak suratını ekşitti hafiften. Bir şey söylemeden dışarıya çıktım, temiz havaya attım kendimi. Ufuk çizgisinin altında belkide bu köyün en yüksek binası karşımda duruyordu. Üçgen ve keskin çatısının da hemen üstünde akşamın geldiğini müjdeleyen güneş azıcık üçgene batmış ama birazdan bu ilginç simetrisini kaybederek geceye yolculuğuna devam edecek solan güneşin yüz çizgilerimi biraz sıcaklığıyla yüzümü aydınlatması çok hoşuma gitti. Sanki tatlıca yayılan güneşin sıcaklığı tüm vücuduma oradan da kanıma kaynıyordu. Benim aradığım tam olarak buydu işte. En şahane şeydi. Akşam güneşi yüzüme vuruyordu şimdi. Tepeden tırnağa aydınlatıyordu beni. Harikaydı dünya ve benim dünyam en güzel şeydi.