AHA.Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gazetelerin Ankara temsilcileriyle yaptığı toplantıyı yazdı.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 31 Mart Yerel Seçimi çalışmaları kapsamında gazete ve televizyonların yazar ve temsilcileriyle bir araya geldi.
İki saati aşkın süren sohbette, gündemdeki birçok konuyu ele alan Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarını, Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya köşesine taşıdı..
Muharrem Sarıkaya’nın köşe yazısı şöyle:
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, seçim gongunu erken vuran liderlerden…
Seçime oldukça zaman bulunmasına karşın, CHP’nin geçmiş davranışlarının aksine daha ön alan, erken hareket eden bir politika izliyor.
Bunu aday belirleme sürecinde de sergiledi, neredeyse adayını ilk belirleyip açıklayan parti oldu.
Bu seçim dönemi için propaganda kapsamında medya buluşmalarını da ilk başlatan lider de oldu.
Önceki gün televizyonların Ankara temsilcileri ile birlikteydi, dün sabah da gazetelerin yazar ve temsilcileriyle sabah kahvaltısında bir araya geldi…
İki saati aşan sohbette değinmediği konu bırakmadı.
Kılıçdaroğlu: Büyük bir ihtimalle aday olacak
En dikkat çeken sözleri ise Grup Başkanvekili Özgür Özel ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar arasında bütçe görüşmeleri sırasında yaşanan tartışmaya yönelik oldu.
Bakan Akar’ın, 15 Temmuz darbe girişimine yönelik olarak, “Hanginizin kafasına silah dayansa bunu yapabilir” sözlerine Kılıçdaroğlu, “Askerlik için örnek alacaksa Ömer Halisdemir’i örnek alması lazımdı” yanıtını verdi.
Akar’ın tutumunu eleştirdi, “Kendisi artık asker değil, bir siyasi” dedi.
AK Parti’nin İstanbul adayı Binali Yıldırım ile Ankara adayı Mehmet Özhaseki’ye yönelik eleştirileri de dikkat çekiciydi.
Kılıçdaroğlu, mega kentlerde seçimi kazanacaklarını belirtirken, belediye başkanlarının birinci önceliği istihdam yaratıcı politikalara yönelteceğini bildirdi.
Sosyalist Enternasyonal’i de “Ne biçim Sosyalist Enternasyonal, Suriye’de kan dökülürken sessiz kalıyor” diye eleştirdi.
İşte Kılıçdaroğlu’nun sorulara karşılık verirken söylediği sözler:
Ömer Halisdemir’i bilmesi lazım Sayın Akar’ın. Askerlik ise Ömer Halisdemir’in örnek alınması lazım. Dolayısıyla o söylem, ‘Kafama silah dayadılar, kaç kişi buna hayır der, gittim teslim oldum’ ifadelerini açıkçası ben o dönemin Genelkurmay Başkanı’na yakıştıramıyorum. Siz Cumhuriyeti korumakla savunmakla görevli birisiniz bir anlamda. Bir darbe geliyor, acımasız bir darbe; dolayısıyla siz bugün bir anlamda ‘Başıma silah dayandı diye önleyemedim’ gibi bir gerekçe savunuyorsunuz ki bu doğru değil.
16 Temmuz’da Meclis’te bütün siyasi parti liderleri konuşma yapıyordu… Konuşma metnimi hazırlarken Akif Hamzaçebi geldi, ‘Aşağıda konuşma yaparken şöyle bir cümle kullanır mısınız? Ordusu tarafından teslim alınmış bir komutan Genelkurmay Başkanlığı yapamaz’ diye… Dedim ki, ‘Son derece doğru; ama bunu bu ortamda, bu saatte söylemek doğru değil, çünkü Ordu ciddi bir sınav veriyor dolayısıyla bu tür açıklama siyaset alanında ciddi sorunlar yaratır’ diye kullanmamıştım. Ama bugün bunu ilk kez sizlerin önünde ifade ediyorum. Akar siyasete girdikten sonra artık her türlü eleştiriye açık kişidir.
(Sınırda hareketlilik varken, Akar’a eleştiri ne kadar doğru? TSK’yı yıpratmaz mı?) Hayır asla. Akar artık siyasetçidir, asker değildir. Biz özellikle askerlere yönelik konuşurken çok dikkatli bir dil kullanıyoruz. CHP’nin geleneğinde de zaten Genelkurmay başkanlarına yönelik bir eleştiri yapılacaksa bunu ancak Genel Başkan yapar, milletvekilleri, parti yöneticileri yapmaz. Sayın Akar artık ayrılmıştır, Milli Savunma Bakanıdır. Dolayısıyla her türlü eleştiriye açık olmalıdır. Eleştiriler Ordu’nun yıpranmasına yol açmaz tam aksine daha dikkatli, savunma sistemine ilişkin kendi içinde daha dikkatli bir politika izlemesine yol açar. Sonuçta Erdoğan siyasetçi ise Erdoğan’ın (Akar) dilini telaffuz ediyor, Erdoğan’ın görüşlerini Parlamento’ya yansıtıyor. Dolayısıyla bir siyasetçi kabul etmek lazım. Atanarak geldiği de malum. Atanmasaydı da büyük ihtimalle Erdoğan onu milletvekili gösterecekti. Sonra istifa ettirip tekrar yapacaktı. Önceden kendisine bazı sözlerin verildiği anlaşılıyor.
Başka bir şey daha var. 15 Temmuz darbe girişiminin aydınlatılması için Parlamento’da bir komisyon kuruldu. Akar o komisyona gelip bilgi vermedi. Şimdi başına silah dayandığı için, gereğini yapamadım, itiraz edemedim, yani bir anlamda teslim oldum diyor. Parlamentoya gelip bunları anlatabilirdi, 15 Temmuz’un aydınlatılmasına katkıda verebilirdi. Niye gelip bilgi vermedi? Erdoğan’ın isteği üzerine…
Son seçimlerde CHP’nin kendi içinde bir özeleştiri yapmadığı, bu mutsuzluğu besleyen bir süreci başlattığı şeklinde gözleminizi dile getirdiniz. Bu daha değişik ortamlarda pek çok gazete ve televizyonlarda yazıldı çizildi. Özeleştiri aslında yaptık, kendim bizzat yaptım. O gece iyi bir sınav veremedik. O gece belki kamuoyuna bilgi verilebilirdi, aydınlatılabilirdi. Bir kusur var ise eksiklik var ise o bize ait. Özellikle gençlerin CHP’ye oy verenlerin, CHP’ye tepki göstermesini de anlayışla karşılıyorum. Tepki göstermeleri son derece haklı ve doğal. Bir beklentileri var ve siz o beklentilere yanıt vermiyorsunuz. Artısı veya eksisiyle bir şekilde çıkıp bilgi verilmesi gerekiyordu. Orada bir kusur var ise o bize ait. Özeleştiriyse özeleştiri olarak kayda geçirmek isterim.
Adil serbest bir seçim ortamı olur mu, hayır. Diğer referandumda adil ortam mı vardı, hayır. Diğer seçimlerde de mi adil davranıldı, hayır. Biz bütün koşullar eşit olsun, sonra seçime gidelim diye özel bir arayış içinde değiliz. Türkiye’nin koşullarını biliyoruz; bir dikta yönetimi olduğunu biliyoruz. Bunu da özellikle dile getiriyoruz. 20 Temmuz sonrası Türkiye bir sivil darbe süreci yaşıyor. Bu sivil darbe sürecinde geçmişte Evren ve arkadaşları ne yaptıysa şimdi Erdoğan tek başına aynı şeyleri yapıyor. Orada hiç değilse Kara, Deniz, Hava, Jandarma ve Evren vardı. Şimdi bir kişi karar alıyor. Devletin Hazinesi damada teslim edilmiş vaziyette. Ülke yangın yerine dönmüş, onun tek uğraştığı kişi benim. Zaman zaman gazeteciler, bir televizyoncu arkadaşımız, adı soyadı verilerek hedef gösteriliyor.
Daha şimdiden seçim sürecinde hangi zorluklarla karşılaşacağımızı biliyoruz, görüyoruz da bunu. Ama bizim geri adım atmamıza yol açmayacak. Tam tersine bizim tüm bu hukuksuzluk ve haksızlıkların üzerine gitmek zorundayız. Gitmezsek topluma karşı görevimizi yerine getirmemiş oluruz. Çünkü bizim görevimiz ezilen sınıfların yanında olmak, itiraz edenlerin fakat korku nedeni endişelerini dile getirmeyenlerin yanında olmak, haklarını hukuklarını savunmak. Dolayısıyla adil seçim ortamı olsun ondan sonra seçime gidelim diye bir özel arayış içinde değiliz. Koşulların eşit olmadığını vurgulayacağız. Anayasa referandumunda OHAL koşullarıyla gidildi. Dolayısıyla Anayasa değişikliğinin meşru bir değişiklik olmadığını her ortamda dile getirdik.
Eğer ahlakı yükseltecek, eşitliği savunacak, eşit ve adil bir seçim yapacaksak ve seçim sonunda ortaya çıkan tabloyu herkes içine sindirebilecekse adaletli bir seçim yapmak mümkün. Bunun için özel bir yasa çıkarmaya da gerek yok. Normalde her insan vicdanın sesini dinleyip, bunun koşullarını sağlayabilir. Ama Erdoğan ve arkadaşları kaybedeceklerini biliyorlar. Devletin imkanları derken, hangi imkanlar, parasal imkanlar ve bürokratik imkanlar. Yani ikisi beraber… Valisi, kaymakam AKP’nin il ve ilçe başkanları gibi çalışıyor, aynı zamanda zaten il başkanı Cumhurbaşkanı’nı temsil ediyor. Mali imkanlara bakıldığında sonuna kadar kullanılıyor.
Televizyonda seçim konuşma süresi konusundaki düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. İşin garip tarafı Anayasa Mahkemesi’nin bugüne kadar beklemesine, özel bir düzenleme aramasına gerek yok. Derhal iptal etmesi lazımdı. Hatta yürürlüğü durdurma yetkisi vermesi lazım. Ama o da Saray’ın baskısı altında karar vermekte herhalde zorlanıyor. Umarım süreç içinde karar verir.
Mansur Bey (Yavaş) siyasette sonradan tanıdığım bir insan. Belediye Başkanlığı yaparken Beypazarı’nda başarılı oldu. Ben de eşimle, çocuğumla gitmiş, gezmiştim. Kadınların doğal ürünleri nasıl sattığını, eski konakların tarihi eser gibi korunduğunu orada görmüştüm. Başarılı bir Belediye Başkanı… Parti içinden değil de niye sağdan diye bir bakış oldu. Mansur Bey bizim partilimiz zaten. CHP’ye gelip üye olan birisinin sağdan soldan diye ayırmanın bize göre anlamı, mantığı yok. Mansur Bey Ankara’nın geleceği için ve gerçek anlamda Başkent kimliğine kavuşması için ideal bir aday. Duygularının esiri olmayan, neyi nasıl yapabileceğini bilen, kaynakları son derece verimli kullanmaya özen gösteren, bunu da Belediye Başkanlığı döneminde gösteren kişi. Elbette Parti Meclisi’ne bir aday gelince o adayın lehinde veya aleyhinde konuşanlar var. Öyle yerler var ki, PM’den bir grup aman bunu yapmayın, diğer grup aman bunu yapın der. İkisi de 20 yıllık CHP’li. Yani Mansur Bey için özel bir marj konulmuş değil. Ankara’da adaylar vardı. Bazı arkadaşlarımız onlardan birisinin uygun olacağını, bir başka arkadaşımız da bir başkasının uygun olacağını söylüyordu. Mansur Beyi aday göstererek risk alıyor muyuz, siyaset risk işi zaten. Mansur beyi, Ekrem İmamoğlu’nu da Zeydan Karalar’ı da gösterirken elbette bir risk alıyoruz. Bir risk değil aslında. Bize göre, partiyi yöneten gruba Merkez Yürütme Kurulu’na göre kazanma şansı en yüksek olan partililerimiz bunlar. Biz tek başımıza masa başında karar vermiyoruz. Anketler yapıyoruz, milletvekili, il, ilçe başkanı arkadaşlarımıza soruyoruz. Verilerle bir tercih geliştiriyoruz. PM ya da MYK ya giderken anket sonuçlarını açıklayın derlerse onları da açıklıyoruz, yani şunlardan yola çıktık diyoruz.
Bazen baş başa yakın olan anketler var belli illerde. Ama Mansur Bey Ankara’da hep açık ara önde çıkıyordu.
Özel bir çıta arayışımız yok. Bütün çabamız Ankara , İstanbul, Adana Mersin, Antalya’yı almak tabi. Bu seçimlerde kendimizi rakip olarak bir AK Parti, MHP veya bir başkası olarak almıyoruz. Herhangi bir rekabet süreci yaşamadan doğrudan doğruya belediye başkanlarımız bulundukları beldelere nasıl hizmet verecekler, neleri yapacaklar, nasıl kalkındıracaklar, nasıl istihdam yapacaklar… Çünkü bütün anketlerde neyi bekliyorsunuz belediye başkanlarından diye bir soru sorduk, adayları belirlemeden önce. Belde halkı belediyelerimizin olduğu veya olmadığı yerde neyi bekliyor ve şikayet alanları nedir? Kendi belediye başkanlarımız ve olmayan için memnuniyet araştırması yaptık. Belde halkı belediye başkanından memnun mu değil mi onu sorduk. İstihdam bir numaralı sorun. Normalde siyasal gücün çözmesi gereken bir sorunu vatandaş belde yönetiminden bekler hale gelmiş. İşsizlik sorunumu belediye başkanı çözebilir mi diye… Biz de belediye baştan adaylarımızdan istihdam odaklı projeler geliştirmelerini istedik. Hem belediyeye gelir elde edecek, hem istihdam yaratacak.
Her ülke kendi güvenliğini sağlamak zorundadır. Her ülke kendi güvenlerinin hemen dışında terör örgütlerinin yuvalanmasına izin vermez. Türkiye’nin de bu konuda adım atmasını, kaygılarını dile getirmesini anlayışla karşılamak lazım. Anlatmanın ötesinde bunu yapması lazım. ABD’nin bölgeden çekilmesi, tarih vermesi önemli bir olay. Çekilmeden memnun olanlar var, İran gibi. Şöyle bir algı dolaşıyordu, Türkiye de ve dışında. ABD’nin Suriye’de konuşlanmasının temel nedeni İran’da gerçekleştireceği operasyonlara zemin hazırlamaktı. Çekildiğine göre İran mutlu olmuştur. İsrail’e bakmak lazım; o istemez. O daha parçalanmış bir Orta Doğu devletçikleriyle muhatap olmak ister. Rusya memnun olur; bölgede daha egemen güç olarak damgasını vurmuş olur. Biz Türkiye ye iki şey önerdik, birincisi Türkiye Esad, Suriye rejimi ile oturup konuşmalı. Suriye’nin parçalanmasını istemiyorsanız, toprak bütünlüğünü savunuyorsanız oturup Suriye yönetimi ile konuşacaksınız. Suriye yönetimi ile Türkiye’nin beklentileri arasında bir paralellik var. Onlar da biz de parçalanmasını istemiyoruz.
Uzun vadeli ve köktenci çözüm olarak Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı Türkiye, İran, Suriye ve Irak yönetimleri biraraya kurumasını önermiştik. OBİT diye isimlendirdiğimiz. Çünkü egemen güçlerin değil, dört ülkenin sorularını çözeceği zemin oluşacaktı. Biz hala bu teşkilatın kurulmasını isteriz. Bunu kurabilirsek Ortadoğu’ya barışın gelmesi, halkların rahat etmesi, Ortadoğu’nun demokratikleşmesi açısından önemli olacaktır.
İstanbul ile ilgili özel bir anket yapmadık. Ama şunu yaptık, aday profili; yani İstanbullu nasıl bir belediye başkanı istiyor? Böyle bir çalışma yaptık. Aday profili ortaya çıktıktan sonra en uygun kişinin Ekrem İmamoğlu olduğu ortaya çıktı. Kendisini zaten gözlüyorduk, başarılarını. Adaylığını belirlenme sürecinde asıl unsur İstanbullunun nasıl bir aday tercih ettiği yönündeydi. Genç, dinamik olması, yerel yönetimi bilmesi, keskin bir politik kimliğinin olmaması gibi pek çok unsur vardı. Bu Kadıköy, Bağcılar, Umraniye, Beykoz’da da böyleydi. Buna en uygun olan da Ekrem İmamoğlu idi…
İlçeler de önemli. Orada da kabulü yüksek iyi adaylarla yola çıkmamız gerekiyor. Yine iyi parti ile Balıkesir’de de dirsek temasımız sürüyor oturulup görüşülüyor. İzmir, Ankara, İstanbul sınırlı yerlerde eğilim yoklaması yapıldı. Ama belediye meclis üyeliklerinde hemen hemen her yerde yapılacak eğilim yoklaması. Belediye Meclis üyelerini her parti kendi gösterecek. Fermuar sistemi uygulanması yönünde kararımız var. Kadın ve gençler öncelik alacak, yani biri 1-3-5-7’inci diğerine 2-4-6-8’inci sıralar gibi… Örgüt belirleyecek, aradaki boşlukları eğer kadın ve genç kontenjanı dolmamış ise onlarla zenginleştireceğiz.
Sayın Meral Akşener ile ortak mitingi görüşürüz, öyle bir ihtiyaç ortaya çıkarsa, elbette. İki partinin belediye başkan adaylarını karşılıklı destekleyeceğiz. Böyle bir sözümüz var. Adaylardan bu ihtiyacın gelmesi lazım ağırlıklı olarak miting için.… Şahsi kanaatim, mitinglerden çok adayın oy alma ihtiyacını hissettiği bölgelerde çalışmaların yoğunlaşması. Çünkü miting daha çok partililerin bir araya gelip slogan atıp eğlendiği, bir anlamda enerjisini boşalttığı yerler.
Samimi söyleyeyim, Özhaseki’yi Kızılay’a koysalar Sincan nerede diye bilmez. Akyurt nerededir diye bilmez. Hangi akılla getirdi onu da bilmiyorum. Bu Ankaralılara hakaret. Milyonluk Ankara’da bir belediye başkan adayı bulamadılar. Bit pazarına nur yağmıyor. Ekrem Beyi (İmamoğlu) duyunca Binali Beyin (Yıldırım) aday olmaması lazım. Ekrem Bey daha genç, daha dinamik, arkasında başarılar var. İstanbul’u çok iyi biliyor, doğma büyüme bir İstanbullu. Yerel yönetimler konusunda gerçekten her alanda Beylikdüzü’nde imzalar var. Esenler hafta sonu eğer nefes almak için Beylikdüzü’ne akıyorsa, bu onun başarısıdır. Binalı Beyin bunu görmemesi mümkün değil. İzmir’den Binali Beyin oraya gitmesi bence bir talihsizlik.
Ben Erdoğan ve kabinesi ile AB arasında samimi bir diyalog olacağını hiç düşünmüyorum. Diyaloğu nasıl yapacaklar? Biz hukuk sistemimizi AB ölçülerine getireceğiz diyorlar mı? Hukuk sistemimizi Venedik komisyonu’nun öngördüğü ölçüye getireceğiz diyorlar mı? Bunların hiç birisini söylemiyorsalar masaya sadece AB ile sıcak temas kurup, kendimize bir meşruiyet alanı yaratabilir miyiz diye bakıyorlar. Bence kaygının temelini o oluşturuyor. Erdoğan bence AB’de bir meşruiyet zemini arıyor. Çünkü bütün batılı demokratlar Erdoğan ve yönetiminin meşru olmadığını kabul ediyor. Meşru da değil zaten. Ne Anayasa değişikliği, ne de seçimler eşit koşulda ve meşru zeminde yapılmış değil. OHAL koşulunda yapılan ve kılpayı yapılan değişikliğin zaten meşru olmayacağını hepimiz biliyoruz. Binali Beyin (Yıldırım) bir açıklmaması vardı. Yüzde 1-2’lik ile Anayasa değişikliği olmamalı, daha yüksek oyla kabulü gerekmeli demişti olmadı. Bütün bu zorlamalara rağmen Erdoğan ve ekibi hiçbir demokratik ülkede meşru bir yönetim olarak görülmüyor. Bir meşruiyet arayışı var. Bunun bir de sıkıntısı var. Erdoğan şu an emperyal ülkeler tarafından vazgeçilmez konumdadır. Çünkü bir meşruiyet arama çabası içinde her türlü tavizi verebilir.
Diyarbakır’da Büyükşehir Belediye başkan adayımız olacak. Niye olmasın? Birden fazla aday var, en çok oyu kiminle alırız onun arayışı içindeyiz. Diyarbakır, Bitlis, Van ve diğer yerlerde de en çok oy alabilecek arkadaşımızı aday göstereceğiz.
Tek başına HDP’ye değil, AK Parti’ye oy veren seçmenden de oy istiyorum. Biz bütün seçmenlerden, geçmişte AK Parti,. MHP, ÖDP, DSP, BBP’ye oy vermiş olabilir. Oy veren tüm seçmenlerden istiyoruz. Tüm siyasal partiler bu çerçevede mücadele ederler. Geniş kitlelerden oy almak ve yerelde de iktidar olmak. HDP ile herhangi bir işbirliğimiz yok. Bize bu yönde eleştiri var. Her türlü eleştiri, tehdit geliyor. Kılıçdaroğlu sokağa çıkmazsın, çıkarsan 15 Temmuz’dan kötü olursun diye tehditler de geliyor. Ama bunlar bizim genel politikamızı değiştirmez. Kaldı ki HDP’ye oy veren vatandaşlar da bizim vatandaşlarımız, bunlar dışarıdan ithal edilmiş değil ki. Bunlara da diyeceğiz ki bizim belediye başkanlarımız kimlik, inanç, yaşam tarzı üzerinden siyaset ,beldede yaşayan herkes için siyaset yapacak. Sadece yoksul mahallelerde pozitif ayrımcılık yapıp onlara daha fazla hizmet götüreceksiniz diyorum. İkincisi yaptığınız tüm harcamanın hesabını vereceksiniz. AKP’ye oy verirse milliyetçi vatansever, CHP’ye verirse terörist mi?
Avrupa’nın en güçlü sosyal demokrat partisi biziz. Üye sayısı olarak da aldığı oy olarak da. Bizim bazen sağa kaydığımız söyleniyor. Hiçbirisi doğru değil. Ben sağ ve sol kavramların o günün koşullarında çıktığını söylüyorum. Siz eski kavramlarla bugünün sorunlarını çözemezsiniz. Onların bizi anlaması mümkün değil. Ben Sosyalist Enternasyonalin çok iyi iş yaptığına da inanmıyorum. Bunu onlara da söyledim. Suriye’de kan akacak sizin hiç sesiniz çıkmayacak. Ne biçim Sosyalist Enternasyonal? Sosyalist Enternasyonalin kendi içinde de sorunları var. Şimdi bizim sağa kaydığımız söyleniyor. Bunların hiç biri doğru değil. 1989’da sağ ve sol kavramlarının o günün koşulları ile okuyamazsınız. 18. yy kavramları ile 21. yy çözemezsiniz. Taşeron işçilerini Türkiye’nin gündemine kim getirdi, biz getirdik. Çağdaş kölelikti. Onları ilk örgütleyen de dernek olarak Erzurum, Trabzon’da Artvin’de örgütledik.
Marks dünyanın bütün işçileri birleşin diyordu. Biz şimdi dünyanın bütün demokratları birleşirseniz dünyaya bahar gelir. Siz birleşince o zaman bütün sorunlar dile gelir, baskıcı yönetime karşı ortak hareket edilirse o zaman sorun çözülür. Yeni olgular ve gerçeklerle yüzleşmek zorundayız.
Suriye yönetimi ile temas kurmak, oturup konuşulması lazım. Şimdi Rusya üzerinden konuşuluyor, ya da istihbarat örgütleri konuşuyor. Ama bunun meşru zeminde olması lazım. Beklentilerimiz var. Biz de onlar da bütünlükten yana.Erdoğan Suriye konusunda işlevini yerine getirdi. Büyük Orta Doğu projesinin eş başkanıydı. Proje Suriye’nin parçalanmasıydı, yapıldı, kimin önceliklinde Erdoğan öncülüğünde gerçekleşti. Silahları kim gönderdi, Erdoğan. Trump aradığında eminim önünün ilikliyordur ayağa kalkıp. Ayaküstü karşılaşınca bile olay oluyor. Bu biraz kimliksizleştirme geliyor. Bu onurumuzu kırıyor, rencide ediyor.
kaynak gerçek gündem