Dolar 34,2207
Euro 37,1313
Altın 2.984,11
BİST 9.002,34
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 16°C
Hafif Yağmurlu
İstanbul
16°C
Hafif Yağmurlu
Cts 18°C
Paz 18°C
Pts 20°C
Sal 20°C

Kemal Okuyan, Filistin Meselesi: Filistin direnişini desteklediklerini ve Filistin sorununun sınıfsal bir mesele olduğunu vurguladı.

Kemal Okuyan, Filistin Meselesi: Filistin direnişini desteklediklerini ve Filistin sorununun sınıfsal bir mesele olduğunu vurguladı.
17 Ekim 2024 09:57 | Son Güncellenme: 17 Ekim 2024 10:05
58

HABERMAX. Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan düzenin yarattığı suçlular ortada dolaşırken kolluk güçlerinin işçilerin, solcuların ve öğrencilerin eylemlerine yönelik baskılarını hatırlattı ve bu ikiyüzlülüğe karşı bir öneride bulundu. “Şöyle anlaşalım” diyen Okuyan “Türkiye’de işsizlik yasaklansın, işsizlik sorunu olmasın, Türkiye’de yoksulluk sorunu olmasın, sömürü olmasın, kadına şiddet olmasın, laiklik ayaklar altına alınmasın, uyuşturucu satılmasın biz hiçbir eylem yapmayalım” ifadelerini kullandı.

Okuyan dün akşam soL TV’de canlı yayınlanan Komünist Bakış programında Gökhan Kazbek’in sorularını yanıtladı. Programda Anayasa’ya ilişkin tartışmalar, artan kadın cinayetleri ve şiddet, suç üreten düzenin ikiyüzlülüğü, İsrail’in saldırıları gündeme geldi.

Anayasa tartışması: ‘Bu kadar içeriksiz bir tartışma görmedim’

Programın başında Anayasa’nın ilk dört maddesi üzerinden yürüyen tartışmalara değinen Kazbek, Okuyan’a AKP’nin asıl niyetinin ne olduğunu, bir rejim değişikliği mi istediğini sordu.

“Bir rejim değişikliği aslında gerçekleşti zaten” diyen Okuyan “Kast ettiğim yalnız cumhurbaşkanlığı sistemi değil. AKP 20 yıllık iktidarı süresince bizim karşı-devrim dediğimiz bir dönüşümü büyük oranda gerçekleştirdi. Bunu yerleştirmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.

Okuyan “AKP bu 20 küsur yıllık dönemin bir yazılı belgesine ulaşmak istiyor ki meşruluk kazansın” dedi.

Bu tartışmanın güncel siyasetle ilgisi olduğunu kaydeden Okuyan “Bir sıkışma yaşıyorlar. Daralmış ve artık Türkiye toplumu yönetmek açısından etkisini yitirmiş bir ittifak var. Cumhur ittifakı… Bunu yenilemek belki yeni unsurlar katmak üzere çözüm süreci tartışılıyor. CHP ile normalleşme/yumuşama başlığı… Bir arayış var iktidar cenahında. Bunlardan ikisi de geçerli yeni anayasa arayışında. Ama bizim sormamız gereken soru şu: Anayasaları kim yapar, Anayasalar neden yapılır bu sorunun yanıtının verilmesi lazım” diye konuştu.

Anayasaların her zaman büyük toplumsal ve siyasal altüst oluşlardan sonra yapıldığını ve aslında biraz da geçmiş dönemin kapandığının ilanı olduğunu belirten Okuyan AKP’nin mevcut anayasanın değişmesi için topluma sunduğu tek gerekçenin “Bu bir darbe anayasasıdır” şeklinde olduğunu dile getirdi.

Okuyan “Bir noktadan sonra bir anayasayı sivil ya da askerlerin yapmış olmasının hiçbir hükmü yok. Tarihte çünkü birçok militer kökenli devrimci hareket vardır tarihte birçok faşist kökenli sivil hareket vardır. Dolayısıyla sivildir, askerdir tartışması önemsiz değildir ama tek başına bir şey açıklamaz” dedi.

Önemli olanın “İçini niye değiştireceksiniz?” sorusu olduğunu ve bu soruya yanıt olarak elde hiçbir veri olmadığını ifade eden Okuyan Türkiye’nin değişmez maddeleri değiştirme niyeti var mı yok mu türünden bir tartışmaya kilitlendiğini kaydetti.

Yeni bir anayasanın ortaya ihtiyaç olarak çıkması için ya ülkenin siyasal ve toplumsal zemininde büyük bir sarsıntı olmuş olması (“Bu bir devrim, karşı-devrim ya da bir darbe olabilir”) ya da toplumun gerçekten ilerlemiş olması ve artık eski Anayasa’nın hükmünü yitirmiş olması gerektiğini ifade eden Okuyan şöyle konuştu:

“Şimdi ne oldu Türkiye’de? Ben bu kadar içeriksiz bir tartışma görmedim. AKP ya da MHP bu anayasaya ne getirecekler yenilik olarak, buna dair hiçbir şey söylemediler. ‘Vesayeti kaldıracağız…’ Bu çok ilginç bir durum. Bize göre bir Anayasa yapma meşruiyeti yok bugünkü iktidarın.”

Gökhan Kazbek’in “Anayasayı delen ve işlevsiz hale getiren zaten AKP iktidarının kendisi değil mi?” sorusu üzerine Kemal Okuyan “Bu doğru. Aslında Türkiye’de ve dünyada iktidarla anayasalarını uygulamıyorlar. Türkiye daha çok uygulamıyor. Ama yine de anayasa iktidarda olmayanların, ezilenlerin, emekçilerin, işçilerin bir dayanak noktasıdır çünkü orada taahhütler vardır ve istediği kadar ihlal edilsin, istediği kadar tanımasın, oraya dayanarak mücadele edersin. Dersin ki benim anayasal hakkım” yanıtını verdi.

12 Eylül sonrası yapılan 1982 Anayasası’nın Türkiye’yi “demokratik sosyal hukuk devleti” diye tanımladığını, işkenceyi yasakladığını hatırlatan Okuyan bu anayasayı yapan cunta başlarının zaten kendi yaptıkları anayasayı baştan ihlal ettiklerini ve anayasanın delik deşik edildiğini söyledi.

Anayasa değişikliklerinde ortak nokta: Yürütme erkinin güçlendirilmesi

Anayasaların özlü ve sade metinler olması ve bir hedef içermesi gerektiğini kaydeden Okuyan, tüm dünyada burjuva iktidarların yürütme erkini sürekli güçlendirme ihtiyacı hissettiğini, bizdeki Anayasa değişiklikleriyle onların ortak noktasının Meclisi önemsizleştiren ve yürütme kuvvetini yani hükümetin yetkilerini artıran düzenlemeler olduğunu dile getirdi.

“Bu meclisin yeni anayasa yapma meşruiyeti var mı?” sorusuna “Hayır” diye yanıt veren Okuyan “Şimdi bu meclis millet iradesidir, neden hakkı yoktur falan denmesin. Ne yapmıştır bu meclis? Türkiye’de hangi yenilik gelmiştir de yeni bir anayasaya ihtiyaç var?” diye sordu.

“12 Eylül anayasası bir faşist yönetimin anayasasıdır. Bu anayasanın hiçbir maddesini savunmak gibi bir rolümüz olamaz bizim” diyen Okuyan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ama öte yandan bu, Türkiye’ye bir faşist darbeyle dayatılmış çerçeve neyle aşılır? Bir toplumsal kuvvetle ve o toplumsal kuvvetin arkasına alacağı meşruiyetle. Bunun üzerine bir anayasa yapılır. Şu anda Türkiye toplumunun henüz böyle bir kuvveti ortaya çıkmış değil.”

‘Bu anayasa değişikliği gündemi topyekün reddedilmelidir’

Yeni bir anayasanın ortaya çıkması için bir neden, bir kırılma anı gerektiğini dile getiren Okuyan şu anda böyle bir kırılma olmadığını belirterek “O kırılmayı biz 2000’lerin başında AKP ile yaşadık ama o kırılmanın bizim nezdimizde hiç meşruiyeti yok çünkü biz ona karşı-devrim diyoruz. 12 Eylül faşizminin, karşı-devrimci bir iktidarın anayasasını değiştireceğiz bir başka karşı-devrimin anayasası çıkacak karşımıza. O yüzden burada bir meşruiyet yok” dedi.

Yapılmak istenen yeni anayasaya çok büyük olasılıkla AKP’nin ideolojik-siyasal ajandasına uygun maddelerin ekleneceğini ve “birilerine de rüşvet diye zaten uygulamayacakları maddelerin” konulacağını dile getiren Okuyan “Bu anayasa değişikliği gündemi topyekün reddedilmelidir, tartışılacak bir şey yok” ifadelerini kullandı.

AKP’nin yeni anayasada ısrarının arkasında kendisine bir meşruiyet sağlama niyeti olmasının yanısıra güncel siyasi gerekçelerle bu gündemi kullanmak istemesi olduğunu da vurgulayan Okuyan, AKP’nin kendi ittifak sistemini genişletmeye çalıştığına dikkat çekti.

AKP’nin Anayasa tartışmalarında iki odak noktası: Laiklik ve yeni çözüm süreci

Anayasa tartışmalarının değiştirilemez hükümlere kilitlenmesinin iki temel odak noktası olduğuna işaret eden Okuyan “Biri laiklik. Diğeri de Kürt sorununa ilişkin yeni çözüm sürecine ilişkin pazarlıklarla ilgili” dedi.

Numan Kurtulmuş’un açıklamasının ardından gelen tepkilere değinen Okuyan “Demek ki yeni anayasa tartışılırken ya bazı şeylerin hiç tartışılmaması gibi bir tercihe gidilecek ya da çok güçlü bir mutabakatla bazı tartışmalar açılacak. Şimdi burada AKP nasıl bir strateji izleyecek bunu görmek lazım” ifadelerini kullandı.

“Yeni anayasa” tuzağına düşüldüğü takdirde AKP’nin bu oyunu istediği gibi yönetebileceğine dikkat çeken Okuyan “Şu anda durulması gereken çizgi, ‘Hayır, bugün Türkiye’de yeni bir anayasa için koşullar olgunlaşmamıştır’ çizgisidir. Bu 12 Eylül anayasasını savunmak değildir” dedi.

“Şu anda Türkiye’de anayasa üzerinden yönetilen bir ülke yok siyasal ve toplumsal dengeler üzerinden yönetilen bir ülke var. Anayasa ise şu anda bizim savunmacı bir çizgimizde bir referanstır” diyen Okuyan bu anayasayı değiştirecek gerçek bir toplumsal kuvveti ancak halkın ortaya çıkarabileceğini belirterek “20 yıldır Türkiye’yi yöneten siyasi parti hadi bir de anayasa yapalım dediğinde anayasa yapmış olmuyorsunuz” dedi.

Yeni anayasa tartışması ne zaman açılır?

Türkiye’de yeni bir anayasada yer alması gereken hükümler olduğunu dile getiren Okuyan, örneğin barınma hakkı, tatil hakkı, elektrik, ısınma, aydınlatma, su ihtiyaçlarının karşılanmasının güvenceye alınması, işsizliğin yasaklanması, ülkenin bağımsızlığının savunulması gibi hükümlerin yer alması gerektiğini dile getirdi. SSCB’nin 1936 Anayasası’nda yer alan yeraltı ve yerüstü kaynaklarının, fabrikaların, kıyıların, tarımsal arazilerin, ormanların, demir yollarının, barajların, santrallerin bütün topluma ait olmak üzere devletin malı olduğu hükmünü hatırlatan Okuyan, bir anayasanın o düzenin insanına neyi taahhüt ettiğini de gösterdiğini belirtti.

Devrimci bir anayasanın ülkenin bütün bu zenginliklerinin topluma ait olduğunu taahhüt edeceğini vurgulayan Okuyan toplumun bu isteğinin bir siyasal enerjiye dönüştüğü zaman bir yeni anayasa tartışılmasının açılabileceğini dile getirdi.

Bugün parlamentoda kimin kiminle el sıkıştığına ilişkin tartışmaların da bir anlamı olmadığını ifade eden Okuyan asıl tartışılması gerekenin Mehmet Şimşek’in ekonomi programı ve ona muhalefetin verdiği destek, iktidarla beraber muhalefetin NATO’nun genişlemesine hizmet etmesi olduğunu söyledi.

Bu siyasi iktidar ve bugünkü parlamentonun yeni bir anayasa gündeme getirme ehliyetine sahip olmadığının altını çizen Okuyan “Buna hayır kocaman bir hayır diyoruz. Tartışmaya başladığımız zaman başladığımız zaman kaybederiz” dedi.

‘1921 Anayasası’ndaki kuvvetler birliği Türkiye’nin gündemine devrimci bir konjonktürde geri girecektir’

Dünyada ve Türkiye’de anayasalarda yapılan değişikliklerin çoğunluğunun hükümete daha fazla yetki verme üzerine kurulduğunu dile getiren Okuyan 1921 Anayasası’ndaki “kuvvetler birliği” maddesini hatırlattı. Kuvvetler ayrılığının yıllarca “mükemmel bir demokrasi” diye empoze edildiğine değinen Okuyan bunu “büyük bir palavra” diye niteledi.

“Kuvvetler birliği Türkiye’nin gündemine devrimci bir konjonktürde geri girecektir” diyen Okuyan “Neden? Meclisin üzerinde hiçbir güç olamaz. Yasama ve yürütme erki meclistedir. Ülkenin devlet başkanını mı seçeceksiniz, meclise hesap verir, meclis seçer, görevden alır, meclisin üzerinde bir etkiye sahip değildir. Hükümet meclisin içindedir” dedi.

Gökhan Kazbek’in “Erdoğan’ın önümüzdeki seçimlerde AKP’yi bırakıp partisiz bir cumhurbaşkanı seçilme niyeti olması mümkün mü?” sorusuna yanıt veren Okuyan bunun mümkün olabileceğini ancak bir yerden sonra bir öneminin olmadığını belirtti.

“Erdoğan’ın siyaseti bırakma seçeneğinin yaygın bir şekilde konuşulduğunu biliyoruz. Erdoğansız bir önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminin gerçekleşmesi olasılığı da var. Bunlar mümkün. Zaten şu anda herkes Türkiye’deki değişik alternatiflere hazırlanmaya çalışıyor. CHP, DEM, bütün partiler değişik seçenekler üzerinde çalışıyorlar. Belki de bir şeyi beklemek gerekir: Amerikan seçimleri. Çünkü bölgede etkisi olacak. Dış politikası aynı zamanda iç politikadır. Bütün bunlara bakmamız gerekiyor ama şu anda bu detaylara girmek yerine şu anayasa meselesinde dik durmak, hayır biz istemiyoruz demek gerekiyor.”

‘Daha duyarlı ve enerjik bir toplumun sinyalleri alınıyor, bu sevindirici’

Kadın ve çocuklara yönelik şiddet vakalarının ardından kadınların birçok şehirde eylem gerçekleştirdiğini ifade eden Kazbek, “Protestolara karşı müthiş bir ilgi vardı. Bu hareketlilik ne anlama geliyor sence” sorusunu yöneltti.

Söz konusu eylemlerin kadın ağırlıklı olmasına karşın erkeklerin de eylemde yer aldığını ifade eden Okuyan, “Bunu özellikle şundan vurguluyorum kadına dönük şiddet kadınların tek başına mücadele edeceği bir şey değildir. Yani memleketin bütün meselelerinde kadın ve erkekler birlikte mücadele etmelidir ve ediyorlar zaten” dedi.

Gerçek sorunlara karşı Türkiye toplumunda enerjinin ortaya çıktığını söyleyen Okuyan, sözlerine şöyle devam etti:

“Gerçek sorunlarda Türkiye’de toplumda bir enerji ortaya çıkıyor. Önemli olan bu enerjinin kalıcılaşması ve doğru bir programatik çerçevede kendisini dışa vurması. Bu son geçtiğimiz haftaki eylemlere baktığımız zaman son derece gerçek ve öfkeli eylemlerdi. Bunu süreklileştirmesi gerekiyor Türkiye toplumunun. Kadınlara dönük cinayetler, çocuklara dönük işlenen suçlar en duyarsız kesimleri dahi ayağa kaldıracak şeyler. Ama yalnızca bu meselelerde değil; yoksulluk, hukuksuzluk bütün bunlara dair daha duyarlı, daha enerjik bir topluma ihtiyacımız var. Bunun da sinyalleri alınıyor ve bu sevindirici tarafı.”

‘Çıkıp desinler ki ‘Hayır bizim görevimiz suçu engellemek değil, bu düzeni savunmaktır’’

Okuyan, sokakların güvenliksiz olmasının kolluk kuvvetleri eksikliğine bağlandığını işaret ederek, söz konusu eksikliğin eğitim ve yetki yetersizliği ile açıklandığını aktardı. Okuyan iddiaya karşı şu ifadeleri kullandı:

“Bu eylemler sırasında, hepimiz biliyoruz, Narin’in katilini 60 gündür bulamayan kolluk kuvvetleri son derece profesyonel oluyorlar. Bir konuşma yapıyorsunuz, 20 tane polis kamerası bütün ayrıntıları çekiyor. Sonra aileler aranıyor ‘Çocuğunuzdan haberiniz var mı’ diye. Bereket, birçok aile çıkıyor ve diyor ki ‘Ben çocuğumun suç işlediğini düşünmüyorum. Size ne’. Uyuşturucu tüccarları ortalıkta, kadınları öldürenler ortalıkta, toplum suç üretiyor sürekli, organize suç diye kodlanan şeyler ortalıkta… Mesela uyuşturucuyla mücadele ediyoruz, uyuşturucu tacirlerinden daha çok uyuşturucuyla mücadele eden siyasi güçlerle ilgileniyor polis.

Tabii ki Türkiye suç cennetine dönüşür. İçişleri Bakanlığı’nın böyle bir görevi mi var? Ortada bir suç olmadığı sürece Türkiye’de herhangi bir siyasi öznenin faaliyetlerini izleme görevi var mı İçişleri Bakanlığı’nın? Ortalıkta bir sürü suçlu dolaşıyor. Onlara göre de suçlu bize göre de suçlu. Polis istediği zaman sonsuz yetki kullanıyor. İşçiler direnmeye çalışıyorlar coplanıyorlar. Türkiye’de sol örgütlerin, sol partilerin her açıklaması kameralarla çekiliyor, sanki ortada bir şey var.

Şöyle anlaşalım; Türkiye’de işsizlik yasaklansın, işsizlik sorunu olmasın, Türkiye’de yoksulluk sorunu olmasın, sömürü olmasın, kadına şiddet olmasın, laiklik ayaklar altına alınmasın, uyuşturucu satılmasın biz hiçbir eylem yapmayalım. Bu saydığım şeylerden bir tanesine itiraz edebilirler mi? Ama bu sistem bütün bu suçları üretiyor ve çıkıp desinler ki ‘Hayır bizim görevimiz suçu engellemek değil, bu düzeni savunmaktır’, bunu açıktan söylesinler. Şimdi zaten bunu yapıyorlar. Bu da bizi yapacaklarımızdan hiçbir şekilde vazgeçirmez. Öte yandan da ortada büyük bir ikiyüzlülük var. Bu ikiyüzlüğü suratlarına suratlarına vurmak lazım.

Bugünkü düzenin ortaya çıkardığı çelişkiler, sorunlar, haksızlıklar olduğu sürece her tür yasal düzenlemeye rağmen mücadelemizi sürdürürüz. Onlar çıkıp desinler ki ’Hayır sizin sömürüye, haksızlıklara, adaletsizliklere, uyuşturucuya, kadına şiddete karşı mücadeleniz yasa dışıdır’. Hadi desinler… Narin’in, bir tane kız çocuğunun katilini bulamadılar. Buldular da bulamadılar. Ne yazık ki üzülerek söylüyorum bu bitmeyecek. Daha çok tepki lazım. Evet geçen hafta eylemler daha gerçekti ama bunun çoğalması lazım. Başka türlü düzelmez hiçbir şey.”

”Filistin meselesi sınıfsaldır’ diyenlerin sayısı arttı’

Kemal Okuyan programda gazeteci Musa Özuğurlu’nun kendisine video yoluyla gönderdiği, “Orta Doğu’da çok çetin bir süreç yaşanıyor. İnsanların en çok merak ettiği şeylerden bir tanesi gelecekte mücadelenin ne şekilde olabileceği yönünde ve elbette solun, sosyalistlerin, komünistlerin ve özel olarak TKP’nin duruşu ne olacak? Sadece Türkiye anlamında sormuyorum, bütün Orta Doğu solu için soruyorum. Somut bir plan var mı, işbirliği düşüncesi var mı?” sorusunu da yanıtladı.

7 Ekim bir dönemeç olarak kabul edilirse bölgenin bu tarihin öncesine bir daha dönemeyeceğini dile getiren Okuyan bölgede çok önemli gelişmeler olduğunu ve olmaya da devam edeceğini belirtti.

Okuyan “Altını çizerek söylüyorum biz Filistin direnişini destekliyoruz. ‘Siz siyasal İslamcıları, radikal İslamcıları, kafa bacak kesenleri destekliyorsunuz’ diyenleri püskürttük. Yanıtımızı verdik ama Ortadoğu’da buna Filistin de dahil devrimci kuvvetlerin, yani anti-emperyalist, genel olarak sömürüye karşı mücadele eden ve laikliği savunan güçlerin derlenip toparlanması gerekiyor” dedi.

Bugün Orta Doğu’nun en temel sorunlarından birinin bu karmaşada devrimci kuvvetlerinin zayıflaması olduğunu kaydeden Okuyan “Bunu güçlendirmek için evet Türkiye Komünist Partisi çeşitli inisiyatifler alıyor ya da çeşitli inisiyatiflerin parçası. Son dönemde çok yoğunlaştı bu anlamda girişimlerimiz. Filistin’deki çeşitli örgütlerle sürekli irtibat halindeyiz, görüşüyoruz. Lübnan Komünist Partisi’yle sürekli irtibat halindeyiz, İsrail Komünist Partisiyle irtibat halindeyiz” diye belirtti.

TKP’nin kongre raporuna da giren “Filistin meselesi, sınıfsal bir meseledir” tezine değinen Okuyan “Şimdi görüyoruz ki hem Türkiye’de hem bölgede Filistin sorununun sınıfsal bir sorun olduğunu söylemeye başlayanların sayısı arttı. Bu bir başlangıç noktasıdır. Çünkü defalarca söyledik, Filistin meselesi sadece ulusların kaderlerini tayin hakkına sıkıştırılamaz. Çünkü sıkıştırırsanız tuzak olur. Neyin kavgası ancak bize yarar? Haklıyla haksız kavga edecekse yarar” dedi.

‘Bölgesel bir devrimci işbirliğine ihtiyaç var’

Okuyan şunları kaydetti:

“Bugün devrimciler bu haldeyken Orta Doğu’da pozitif hiçbir şey olmaz, devrimcilerin derlenip toparlanması lazım. Buna Suriye de dahil. Suriye’de de komünist partisiyle diyalog halindeyiz, veriler geliyor, onların değerlendirmelerini alıyoruz. Suriye’de işler iyi gitmiyor, mesele sadece Esad’ın ayakta kalması değil. Esad da babamızın oğlu değil. Suriye ekonomisi felç durumda. Savaş zaman zaman yoğunlaşıyor zaman zaman geriye gidiyor ama iyi değil Suriye’nin durumu. Ve Suriye’de bugünkü iktidara yardım eder gibi yapan güçler yani İran, Rusya, hatta biraz da Çin, Suriye ekonomisinin kendi ayakları üzerinde durması için hiçbir şey yapmıyorlar. Yani herkes orada bir bağımlılık ilişkisi geliştirmeye çalışıyor.

İsrail açık açık Suriye’yi tehdit etmeye başladı, buralar karışacak ve bu tabii ki Türkiye’yi de etkileyecek. Mesele İsrail değil, bölgede yaşanan bu kaos bizi etkileyecek. Dolayısıyla burada bölgesel bir devrimci işbirliğine ihtiyaç var. Türkiye Komünist Partisi burada üzerine düşeni yapıyor ama daha fazlasını yapmak için arayış içerisinde. Önümüzdeki dönem çok ihtiyacımız olacak buna.

Komünist partiler hiçbir zaman dinsel ve etnik şeylerle hareket etmezler. Bu büyük bir olanaktır Orta Doğu’da ama aynı zamanda konuya sınıfsal bakmak gerekiyor. Bir de ‘ABD ülkemizde demokratikleşmeye yarıyor, o yüzden ABD’nin müdahalesine karşı çıkmayalım’ gibi saçma sapan yaklaşımlardan uzak durur komünistler. Uzak durmayan komünistlerin üzerine leke olarak düştü o iş. Ayrıntısına girmeyeyim devrimci dediğin, komünist dediğin aynı anda bütün bu ilkeleri savunandır. Şimdi bu güçlerin toparlanması gerekiyor, toparlanacaktır. ‘Benim hırsızım iyidir, benim sömürücüm iyidir’ diyemezsin. Sömürünün ırkı yoktur, yani sömürücü sömürücüdür.

Dolayısıyla bu zeminde Orta Doğu’da bir toparlanmaya ihtiyaç var. Türkiye Komünist Partisi de bunun yollarını arıyor. Çünkü Türkiye önemli bir ülke, ağırlığı olan bir ülke. Bu ülkenin devrimcilerinin de ağırlığının olması gerekir. Biz elimizden geleni yapıyoruz. Çeşitli ziyaretler oluyor, heyetler geliyor gidiyor. Bizim bölgeye bir ziyaret plan

Habermax'ta Tarafsız ve Şeffaf Habercilik Habermax olarak, habercilik anlayışımızın temelinde objektiflik, tarafsızlık ve şeffaflık yer alıyor. İnternet sitemizde, hakaret içermediği sürece her görüşe saygı göstererek, farklı bakış açılarına yer vermeye özen gösteriyoruz. Siyasi haberlerde sağ-sol ayrımı yapmaksızın, toplumun her kesimine hitap eden ve doğru bilgilendirmeyi amaçlayan içerikler sunuyoruz. Güncel ve doğru habere ulaşmanın önemine inanan Habermax, okuyucularının güvenini kazanmayı ve korumayı hedeflemektedir. Siz de güvenilir ve tarafsız haberlere ulaşmak için bizi takip etmeye devam edin.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Mesaj Gönder
Merhaba, yayınlanmasını istediğiniz mesajınızı bize iletin, yayınlayalım.