Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesince “İslam’da Sağlık ve Koruyucu Hekimlik” temasıyla düzenlenen 4. Uluslararası Ahmed-i Hânî Sempozyumu’nda konuştu.
İnsanın, kendisine bahşedilen akıl, bilgi, duygu ve düşünce gibi özellikler sayesinde diğer varlıklara üstün kılındığını ifade eden Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Allah’ın insan hayatını, onurunu ve maddi-manevi sağlığını dokunulmaz kıldığını söyledi.
Başkan Erbaş, İslam ahlakını ve ahkâmını oluşturan bütün hüküm ve prensiplerin temel hedefinin insanın canı, aklı, malı, nesli ve dini korumak olduğunu belirterek, “Allah’ın insandan istediği en temel görevin, fıtri özelliklerini muhafaza ederek yaratılışına uygun onurlu ve erdemli bir hayat yaşaması olduğu açıktır” dedi.
Yaşamın tekdüze ve statik bir olgu değil, bir takım etkenler sebebiyle inişli, çıkışlı bir yol olduğuna işaret eden Başkan Erbaş, “Dünya hayatı insan için aynı zamanda bir imtihandır. Rabbimizin, “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” ilahî fermanı, insanın iman ve irade mukavemetinin çeşitli sıkıntılar, afetler, musibetler ve hastalıklarla test edildiğini göstermektedir” diye konuştu.
“İslam’ın bütün kurallarının odağında, insanın sağlıklı ve huzurlu bir şekilde yaşamasını sağlamak yatmaktadır”
Başkan Erbaş, İslam’ın insandan hastalıklar ve musibetler gelmeden sağlığın kıymetini bilmesini ve sağlıklı bir hayat için gereken tedbirleri almasını istediğini dile getirerek, şunları söyledi:
“İslam’ın gerek biyolojik ve psikolojik gerekse bireysel ve toplumsal sağlığı koruma konusunda öngördüğü tedbirlerin başında önleme ve caydırma yani “koruyucu hekimlik” prensibi yer almaktadır. Bunun içindir ki ibadetten ticarete, ziraattan çevreye ve evlilikten sosyal hayata kadar her alanda emirler, yasaklar, helaller ve haramlar esasında insanın fıtratına uygun bir hayatı yaşamasını temin etmek içindir. Yani İslam’ın ortaya koyduğu bütün kural ve prensiplerin odağında, insanın hem bedenen hem de ruhen sağlıklı ve huzurlu bir şekilde yaşamasını sağlanma gayesi yatmaktadır. Kuşkusuz, bu konudaki en önemli prensip, İslam’ın ilk emirlerinden biri olan temizliktir. İslam, ruh, akıl, niyet, beden, elbise ve çevre temizliğine büyük önem vermiş, hatta hem maddî hem de manevî temizliği başta namaz olmak üzere birçok ibadetin ön şartı olarak saymıştır.”
“İnsanın ruh ve beden sağlığını tehdit eden her türlü zararlı maddeyi necis kabul edilmiştir”
İnsan sağlığı konusunda önemli etkenlerden birinin de gıda olduğunun altını çizen Başkan Erbaş, “Gıda meselesi, İslam’ın helaller ve haramlar bağlamında ayrıntılı bir şekilde üzerinde durduğu bir alandır. Burada dikkat çeken en önemli husus ise yiyeceğin helal ve temiz olmasıdır. Yüce Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. Ayrıca İslam, insanın ruh ve beden sağlığını tehdit eden her türlü zararlı maddeyi necis kabul etmiş ve insanları bunları kullanmaktan men etmiştir” şeklinde konuştu.
Başkan Erbaş, İslam’da insanın ruhî ve bedenî tabiatına olumsuz etki yapacağından helal ve temiz olmayan gıdalarla beslenmenin yasaklandığını belirterek, bütün bu yasakların, Allah’ın kullarına karşı sonsuz merhametinin bir tecellisi olduğunu kaydetti.
“İslam, her alanda olduğu gibi yeme, içme konusunda da aşırılıkları yasaklamıştır”
Beslenmede ölçülü olmak gerektiğini ifade eden Başkan Erbaş, şöyle konuştu:
“İslam, her alanda olduğu gibi yeme, içme konusunda da aşırılıkları yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’in, “Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez” ayeti, bir taraftan savurganlığı yasaklarken, diğer taraftan da yeme ve içme konusunda müminleri ölçülü olmaya davet etmektedir. Maalesef, İslam’ın bu evrensel prensibinin göz ardı edildiği günümüz dünyasında aşırı ve düzensiz beslenmenin bir sonucu olarak yaygınlaşan obezite, insan ve toplum sağlığını tehdit etmektedir. Diğer yandan imkânsızlıklar içerisinde en temel besin maddelerinden bile mahrum kalmış milyonlarca insanın varlığı da tam anlamıyla bir trajedidir.”
İslam’ın, toplum ve nesil sağlığına da özel bir önem verdiğine dikkat çeken Başkan Erbaş, “Bu doğrultuda Allah, “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur” buyurmak suretiyle bir taraftan insan sağlığını korurken diğer yandan da aileyi, toplumu ve nesli ifsat edecek bir tehlikenin bertaraf edilmesini istemiştir” ifadelerini kullandı.
“Güçlü bir inanç, insanın hastalıkla daha kolay baş etmesinde önemli bir avantajdır”
Başkan Erbaş, beden sağlığının ruh sağlığıyla ciddi bir ilişkisi olduğunu dile getirerek, “Bu sebeple ruh sağlığını tehdit eden ve toplumsal barışa zarar veren yalan, iftira, gıybet, alay, dedi-kodu, haset, fitne, kibir, nifak, riya gibi olumsuz tavır ve davranışlar da haram kılınmıştır. Ruh sağlığının sürdürülebilir olması ise güçlü bir iman, tevekkül, zikir, sabır ve dua ile ilişkilendirilmiştir. Zira güçlü bir inanç, insanın hastalık ve musibetlerle daha kolay baş etmesinde çok önemli bir avantaj sunmaktadır. Bu çerçevede Rabbimizin, “Kur’an’ın mü’minler için şifa ve rahmet” olduğunu ifade etmesi, yüce kitabımızın ruh ve beden, fert ve toplum sağlığını korumaya yönelik ortaya koyduğu hayat prensipleri sebebiyledir” diye konuştu.
Bulaşıcı hastalıklar konusundaki İslam’ın yaklaşımının, koruyucu hekimlik bağlamında insanlık için yol gösterici bir rehber olduğunu ifade eden Başkan Erbaş, “Nitekim Allah Resulü; “Bir yerde salgın hastalık çıktığını duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde salgın hastalık çıkarsa o bölgeden de ayrılmayınız” hadis-i şerifi çağların ilacıdır. Bir diğer hadis-i şerifinde de “Bulaşıcı hastalık taşıyanın sağlam olanlarla aynı ortamda bulunmasını engelleyiniz” buyurmuştur. Hz. Ömer’in hayatında da bazı tedbirleri görüyoruz. Halifeliği döneminde Suriye’ye gitmek üzere yola çıkan Hz. Ömer’in bölgede veba salgını olduğu haberini alıp geri dönünce; kendisine, “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diyenlere, Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine sığındığını söylemiştir. Bu durum onun dinin ruhunu ve Hz. Peygamber’in sünnetini ne kadar güzel idrak ettiğinin göstergesidir” şeklinde konuştu.
“Devasa sıkıntılarla karşı karşıya olan insanlık, artık kendisiyle yüzleşmek zorundadır”
Başkan Erbaş, insanın maruz kaldığı hastalıkları ve musibetleri ister ilahî imtihanın bir parçası olarak görsün, isterse beşerî ihmal ve istismarın bir yansıması olarak değerlendirsin; her hâlükârda sebeplere sarılarak elinden gelenin en iyisini yapmakla, tedbir almakla yükümlü olduğunu söyledi.
Müslümanların, İslam’ın hayat veren ilkelerini başta kendi hayatlarına taşıma ve bütün insanlıkla buluşturma sorumluluğu taşıdıklarına dikkati çeken Başkan Erbaş, “Gelinen noktada küresel salgınlar, afetler, felaketler ve bunalımların yanı sıra gıda güvenliği ve iklim sorunları gibi devasa sıkıntılarla karşı karşıya olan insanlık, artık kendisiyle yüzleşmek zorundadır. Bu bağlamda fıtratıyla yeniden buluşmak için Kur’an ve sünnetin rehberliğinde Yüce Yaratıcı’nın vaz ve beyan ettiği ölçülere riayet etmekten başka bir yol da bulunmamaktadır” diye konuştu.
Başkan Erbaş, sözlerini şöyle tamamladı:
“4. “Uluslararası Ahmed-i Hânî Sempozyumu”nun sağlık ve sorumluluklarımız hususunda bireysel, toplumsal ve küresel bir farkındalığa zemin oluşturmasını; sunulacak tebliğ ve müzakerelerin istifadeye medar olmasını temenni ediyorum. Bu vesileyle ülkemizi, milletimizi ve tüm insanlığı içerisinde bulunduğumuz salgından kurtarmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyor; katılımcıları ve tüm kardeşlerimi hürmet ve muhabbetlerimle selamlıyorum”