HABERMAX.İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İtalya’nın Floransa kentinde düzenlenen ve 20 Avrupa kentinin yerel yöneticilerini bir araya getiren iki farklı etkinliğe katıldı. ‘Avrupa Şehirleri ve Küresel Zorluklar Paneli’ ve ‘Birlik Festivali Paneli’ etkinliklerinde konuşan İmamoğlu; siyasette popülizmin yerinden demokrasilerde ortaya çıkan otoriter rejim tehlikelerine, kent yoksulluğundan iklim kriziyle mücadeleye kadar farklı konulardaki düşüncelerini dile getirdi. “Yerel yönetişimi demokrasinin umut ışığı olarak görüyorum” diyen İmamoğlu, “Dünyamız, sorunların karmaşık ve süreklilik arz ettiği bir ‘çoklu kriz’ dönemine girmiştir ve çözümleri, otoriter bir yönetimde değil, çoklu paydaşların dahil olduğu işbirlikçi bir yaklaşımda bulunabilir. Belediye başkanları ve liderler olarak, kendimize sormamız gereken soru, tüm aktörlerin anlamlı bir şekilde katkıda bulunabileceği ve katılabileceği kapsayıcı ve etkileşimli kamusal alanları, kurumları ve platformları nasıl yaratabileceğimizdir. Şehirler demokrasinin merkezidir. Bunu hatırlamanın ve buna göre hareket etmenin zamanı geldi” dedi.
FLORANSA / İTALYA
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İtalya’nın Floransa kentinde düzenlenen “Avrupa Şehirleri ve Küresel Zorluklar” başlıklı etkinliğe katıldı. Floransa Belediye Başkanı Dario Nardella’nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen ve 20’ye yakın Avrupa kentinin yerel yöneticilerinin bir araya geldiği etkinliğin açılış konuşmalarını, İmamoğlu ve Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo yaptı. İmamoğlu ve Hidalgo, etkinlik bitiminde de bir araya gelerek ikili görüşme gerçekleştirdi. Demokrasi kültürünün tarih boyunca şehirlerde doğduğunu belirten İmamoğlu, “İstanbul, sıklıkla hükümdarların, sezarların ve sultanların şehri olarak anılmıştır. Fakat bu yanıltıcı bir benzetmedir. Tarihsel olarak İstanbul aynı zamanda halkın, kamusal alanların, protestoların, demokratik taleplerin ve kolektif duyguların da şehri olmuştur. Kamusal alanlar şehrin kaderini şekillendirmiştir” dedi.
“İSTANBUL’UN DEMOKRATİK TALEPLER İÇİN YENİ BİR MEYDANI VARDIR: SARAÇHANE”
İstanbul’un bu anlamdaki önemli alanlarından Sultanahmet ve Taksim meydanlarının tarihsel işlevlerinden örnekler veren İmamoğlu, “İstanbul’un artık demokratik talepler için yeni bir meydanı vardır: Saraçhane, Belediye Başkanlığı’nın önündeki meydan” diyen İmamoğlu, “2019 yılında, belediye seçim sonuçları hukuka aykırı bir biçimde iptal edildiğinde, yüzbinlerce insan Saraçhane Meydanı’nda bu kararı protesto etmek için toplanmıştır. Saraçhane, İstanbul halkının iradesini ve çıkarlarını sabote etmiş otoriter rejime karşı, insanların haklarını şehre ifade ettikleri bir kamusal alandır. İnsan yerleşkelerini şehirlere dönüştüren, insanların demokratik ve politik mücadeleleridir. 2008’den bu yana, dünya genelinde demokrasiler yeni bir otoriter popülizm dalgası ile yüzleşmektedir. Hepimiz bu otoriter dönüşümü anlamaya ve çözümler bulmaya çalışmaktayız. Kendi bakış açımı ve bu küresel zorlukla mücadele için olası çözümlerimi sizlerle paylaşmak isterim” ifadelerini kullandı.
“POPÜLİZM NASIL ANTİDEMOKRATİK BİR GÜCE EVRİLMİŞTİR?”
Konuşmasında “popülizm” kavramına yer veren İmamoğlu, şu görüşleri dile getirdi:
“Aslında popülizm, siyasette yapıcı bir rol oynayabilir. Halkın iradesini politik gündemin kalbinde tutma anlamına gelebilir. Siyasi partimin adı Cumhuriyet Halk Partisi’dir ve 1923 yılında Atatürk tarafından kurulmuştur. Altı kurucu ilkesinden biri halkçılıktır. Parti, halkın iradesine, çıkarlarına, endişelerine ve hayallerine olan bağlılığının bir yansıması olarak bu ilkeyi gururla kucaklamıştır. O zamanlarda popülizm, demagoji ve çoğunlukçuluk değil, bir çeşit insancılık anlamına gelmektedir. Popülizm nasıl antidemokratik bir güce evrilmiştir? Bu değişimi nasıl anlamlandırmalıyız? Bu sorunun bir cevabı basittir. Demokrasilerin, halkın iradesini aldatmaca ve yalan beyan ile manipüle edebilen demagoglar doğurması riski her zaman mevcuttur. Demagogların, güce erişirlerse despotlara ve tiranlara dönüşme riski vardır. Aslında demokrasiler kırılgandır; tiranlık ve demokrasi arasında çok ince bir çizgi vardır. Bu nedenle, demokratik sivil toplum için güçler ayrılığına, hukukun üstünlüğüne, özgür basına ve diğer kurumlara ihtiyaç vardır.”
“DEMOKRASİLER NEDEN OTORİTER YÖNETİCİLER DOĞURUR?”
Yeni tip otoriter yöneticilerin bu tarz kurumlara karşı olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, “Demokrasiler neden otoriter yöneticiler doğurur? Demokratik tecrübeleri olan birçok ülke neden demagoglar ve otoriter yöneticiler için verimli topraklara dönüşür” sorularına şu yanıtları verdi:
“Belki de liberal ve sosyal demokrasiler, insanlara olan sözlerini tutamamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan sosyal, ekonomik ve politik düzene yönelik derin bir memnuniyetsizliğin mevcut olduğunu kabul etmek durumdayız. Benim ülkemde durum kesinlikle böyledir. Demokrasi kriziyle mücadele etmek için, liberal ve sosyal demokrasilerin geleneksel çözümlerinin ötesine gitmek gerektiğine inanıyorum. İyileştirme fikrine güvenemeyiz. Bunun yerine yeni bir vizyon geliştirmeli, taze bir dil üretmeli, yenilikçi liderlik oluşturmalı ve parti politikalarının ötesinde yeni politik kurumlar kurmalıyız. Yerel yönetişimin ve yerel demokrasinin bu otoriter dalgaya karşı bu yeni yolculukta kritik bir oynadığı kanaatindeyim. Dahası, popülizmi yeniden tanımlamamız ve yeniden sahiplenmemiz, merkezinde siyasette halkı güçlendirmek bulunan, gerçek anlamını geri getirmemiz ve demagogların ve otoriter liderlerin etkisinden kurtarmamız zorunludur.”
“HALKÇI LİDERLER HALKI YANILTMAZ YA DA ONLARA YALAN SÖYLEMEZ”
“Popülizme karşı bir halkçılık dili üretebiliriz” diyen İmamoğlu, “Halkçılık, halkı yeniden merkeze yerleştirecektir. Onların hayallerini ve hayal kırıklıklarını, duygularını ve ifadelerini, iradelerini ve öfkelerini dürüst bir şekilde siyasete aktarır. Halkçı liderler halkı yanıltmaz ya da onlara yalan söylemez. Bunun yerine insanları şehirle ve birbirleriyle yeniden buluştururlar. Halkçılık, insanları bir araya getirmenin yeni bir yoludur” şeklinde konuştu. Dünyanın pek çok ülkesinde derin bir yoksulluk yaşandığının altını çizen İmamoğlu, “Derin yoksulluk, politiktir. Daha da ötesi, politik bir araç olarak kullanılmıştır. Benimki de dahil olmak üzere, pek çok ülkede sosyal politikaların çoğu yoksulluğu sona erdirmeyi değil, yoksulluğu tolere edilebilir bir sınırda tutarak düzenlemeyi amaçlamaktadır. Yoksullar, devlet yardımına bağımlı hale getirilerek yoksulluk sürdürülmektedir. Ne yazık ki, sol eğilimli partiler de yoksullukla başa çıkmak için ikna edici politikalar geliştirememiştir. Aşırı yoksulluğu sona erdirmek için kendi kolektif vizyonumuzu ortaya koymalıyız” saptamalarında bulundu.
İBB’NİN “DAYANIŞMACI BELEDİYECİLİK” KAVRAMINI ANLATTI
İBB olarak, kent yoksulluğuna karşı “dayanışmacı belediyecilik” kavramını geliştirdiklerini ve bu kapsamda çalışmalar ürettiklerini aktaran İmamoğlu, “Bunu yönetişim yaklaşımımızda yol gösterici bir ilke olarak kullanıyoruz. Bu çerçevede dayanışma kavramı, insanların birlikteliğini vurgulamak için kullanılıyor. Vatandaşlar, zaten bir şehri paylaşıyor, bu sayede hayatları birbirine bağlanıyor. İstanbullular her gün yan yana karşıdan karşıya geçiyor, metroya biniyor, vapurda martılara ekmek atıyor. Ama birbirlerinin gerçekten farkındalar mı? Bu yüzden dayanışma duygusunu yeniden yaratmak, birbirlerinin hayatlarına dokunmalarını sağlamak önemliydi. Ana hedefimiz, üç ana kategoride dayanışmayı teşvik etmektir: Vatandaşlar arasında dayanışma; şirketler ve vatandaşlar arasında dayanışma; kent yönetimi ve vatandaşlar arasında dayanışma. Dayanışmayı artırmada oynadığımız ilk rol, vatandaşlar arasında bir organizatör olmaktır” dedi.
“ASKIDA FATURA”YI ÖRNEK GÖSTERDİ
“Askıda Fatura” uygulamasının detaylarını mevkidaşlarıyla paylaşan İmamoğlu, “Toplumlarımız ilgisizlik ve ötekileştirme duygularıyla zayıflamışsa, nasıl güçlü bir demokrasiye sahip olabiliriz? Benim bakış açıma göre, otoriter-popülizmin yükselişi, genellikle güçlü toplumsal bağların eksikliğinde ve daha büyük bir sivil birliğin parçası olma hissinin bozulmasında yatmaktadır. Sağlıklı bir demokrasi yaratmak için, bu temel sivil ve toplumsal bağları kurmaya ve büyütmeye öncelik vermeliyiz. Bu, her bireyin derin bir aidiyet, bağlılık, dayanışma ve kente erişim hakkı hissettiği kentler yaratacaktır. Dayanışmayı politikalarımızın temeli haline getirerek, refah devletini insanların kendileri tarafından yaratılan bir refah durumuna yükseltebiliriz” ifadelerini kullandı.
“DÜNYAMIZ, ‘ÇOKLU KRİZ’ DÖNEMİNE GİRMİŞTİR”
“Yerel yönetişimi demokrasinin umut ışığı olarak görüyorum” diyen İmamoğlu, konuşmasını şu sözlerle noktaladı:
“Vatandaşlar, şehir hizmetlerinin yaşamları üzerindeki etkisine doğrudan tanık olabilir ve bunu deneyimleyebilirler. Çöplerin zamanında toplanması, sokak lambalarının onarılması ya da çocukların oyun oynadığı kamusal alanların güvenliği gibi yerel yönetim faaliyetlerinin sonuçlarını görebilir, koklayabilir ve dokunabilirler. Yerel yönetimler, vatandaşlarının günlük yaşamlarıyla derinden iç içe geçerek güçlü ve doğrudan bir bağ oluşturur. Ancak en önemlisi, vatandaşlar karar alma süreçlerine doğrudan katılabilir ve dayanışma, güven ve bağlılık mekanizmaları aracılığıyla kendi sivil birliklerini kurabilirler. Dünyamız, sorunların karmaşık ve süreklilik arz ettiği bir ‘çoklu kriz’ dönemine girmiştir ve çözümleri otoriter bir yönetimde değil, çoklu paydaşların dahil olduğu işbirlikçi bir yaklaşımda bulunabilir. Belediye başkanları ve liderler olarak, kendimize sormamız gereken soru, tüm aktörlerin anlamlı bir şekilde katkıda bulunabileceği ve katılabileceği kapsayıcı ve etkileşimli kamusal alanları, kurumları ve platformları nasıl yaratabileceğimizdir. Şehirler demokrasinin merkezidir. Bunu hatırlamanın ve buna göre hareket etmenin zamanı geldi.”
45 YILDIR DÜZENLENEN “BİRLİK FESTİVALİ”NDE KONUŞTU
İmamoğlu’nun Floransa’da katıldığı bir diğer etkinlik ise, “Festa de l’Unita – Birlik Festivali Paneli” oldu. (Birlik Festivali, İtalya’da 1945’ten bu yana her sene düzenlenen bir sosyal demokrasi festivalidir. İlk yıllarında İtalya Komünist Partisi tarafından yürütülen festival, 2007’den bu yana Demokratik Parti tarafından düzenlenmektedir.) La Repubblica Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Maurizio Molinari’nin moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelin açılış konuşmasını Toskana Bölge Başkanı Eugenio Giani, kapanış konuşmasını ise İtalya Demokratik Parti Genel Başkanı Elly Schlein yaptı. İmamoğlu ile birlikte Bologna Belediye Başkanı Matteo Lepore, Napoli Belediye Başkanı Gaetano Manfredi, Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema, Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo ve Floransa Belediye Başkanı Dario Nardella, moderatör Molinari’nin sorularını yanıtladı.
“Avrupa’nın ilerici ve demokrat şehirlerini bir araya getiren bu panelde, 16 milyonu aşkın nüfusuyla Avrupa’nın en büyük kenti konumundaki İstanbul’un Belediye Başkanı olarak bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum” diyen İmamoğlu, kendisine sorulan küresel iklim kriziyle ve kentlerin gelecekteki önemiyle ilgili sorulara, özetle şu yanıtları verdi:
“HIZLA ARTAN GÖÇMEN NÜFUSUYLA YOĞUN BİR SU TÜKETİMİ YAŞIYORUZ”
“Küresel ısınmanın etkisiyle, Avrupa kıtasında bugüne dek kaydedilen en yüksek sıcaklık, çok yakınımızda; 48.8 dereceyle Sicilya adasında, 2021 yılında gerçekleşti. Bu kuraklığın doğrudan bir sonucu olarak, İtalyan yerel yönetimlerine de kritik sorumluluklar düştü. Öyle ki, yaşanan bu tarihi kuraklığın ardından Verona ve Pisa belediyelerinin, su kullanımını karneye bağlamak durumunda kaldıklarına bile şahit olduk. İstanbul’da da durum farklı değil. Verilerimize göre İstanbul, 2023 yazında en kurak mevsimlerinden birini yaşadı; üstelik rekor su tüketimiyle. Yaz boyunca neredeyse yüzde 20 daha fazla su tüketimiyle hizmet sunduk. Geçen yıl günlük 2,8 milyon metreküp olan su tüketimimiz, bu yıl 3,5 milyon metreküp seviyelerini gördü. Aslında İstanbul’da böyle bir resmi nüfus artışımız yok. Ancak sayısı milyonlara varan, hızla artan düzenli ve düzensiz göçmen nüfusu ve diğer etkenler sebebiyle, bu denli yoğun bir su tüketimi yaşıyoruz. Sürdürülebilirlikten son derece uzak olan bu tablo hem küresel sorunların karmaşıklığına hem de bu sorunların şart koştuğu yerel çözümlere sadece bir örnek.”
“İSTANBUL’DA BAŞLAYAN DEĞİŞİMİ SÜRDÜRMEK VE GENİŞLETMEK KONUSUNDA KARARLIYIZ”
“Geleneksel siyasal kurumlar, yeni sorunlara ve ihtiyaçlara cevap veremiyor. Örneğin İstanbul gibi merkez şehirlerin plansızca büyümesi, susuzluk tehlikesi, tarım ve orman alanlarının yok olması iklim krizi ile iç içe gidiyor. Buna karşın ülke yönetimleri iklim krizi ve beraberindeki diğer sorunlar karşısında etkili ortaklıklar geliştiremiyor. Tüm dünyada yükselen popülist siyaset de bu somut problemleri çevreleyen teorik bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Eskinin öldüğü, yeninin ise doğmak için mücadele ettiği bu şartlarda, siyasetin kökten bir değişime muhtaç olduğu açıkça ortada. Benzer değişim sancılarını, kendi ülkemizde de yaşıyoruz. Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de yeni bir gelecek tahayyülüne ihtiyaç duyuyoruz. Bu tahayyülü inşa etmek ve gerçekleştirmek için gereken hevese, cesarete ve çalışkanlığa sahip olduğumuz da ortada. Bu yüzden; laik ve demokratik cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu değerlerin kılavuzluğunda, Türkiye’ye yeni bir yolculuk inşa etmek adına 2019’dan bu yana İstanbul’da önemli bir değişim başlattık. İstanbul’da başlayan bu değişimi sürdürmek ve genişletmek konusunda kararlıyız.”
“UMUTSUZ OLMAK İÇİN SEBEP YOK”
“Fakat umutsuz olmak için sebep yok. Zira ihtiyacımız olan dayanışmayı ve toplumsallık duygusunu yeniden inşa edebileceğimiz en etkin düzlem, şehirlerimizdir. Örneğin; bu duyguyu İstanbul’da harekete geçirmek için attığımız adımlardan biri, kazandığı uluslararası ödüllerle dünyanın da dikkatini çeken ‘Askıda Fatura’ oldu. Pandemi döneminde hayata geçirdiğimiz bu platform, ilhamını eski bir Anadolu dayanışma geleneği olan ‘askıda ekmek’ten alıyor. Platform, ekonomik sıkıntılar dolayısıyla faturalarını ödemekte zorlanan vatandaşlar ile hayırseverleri, dijital ortamda anonim bir şekilde buluşturuyor. Bugüne dek 600.000’den fazla İstanbullu’ya destek olan Askıda Fatura, şu anda dünyadaki en büyük dijital kent dayanışması konumunda. Bu dayanışmanın diğer şehirlere örnek olması ve yayılması, bizim için büyük bir arzu. Sözlerimi bitirmeden önce, sevgili dostum Dario’nun her zaman kullandığı bir metaforu hatırlatmak istiyorum. ‘Sofrada, şehirler için de her zaman bir yer ayrılmalı.’ Çünkü daha kapsayıcı, daha adaletli, daha sürdürülebilir bir gelecek için gereken değişim, tıpkı İstanbul’da olduğu gibi, tüm dünyada da yerelden başlayacak. İklim krizi gibi küresel sorunlarla mücadelede bize güç verecek olan dayanışma ruhu ve toplumsallık duygusu, şehirlerin çabalarıyla yeniden inşa edilebilecek. Bu değişim, bize çok iyi gelecek; bizi iyileştirecek. Buna inancım sonsuz.”