Gündemdeki ‘kıdem tazminatı’ konusunda önemli açıklamalar yapan Genel Başkan Çerkezoğlu, “Kıdem tazminatı bir iş yerinde yıllardır çalışıyor olmaktan kaynaklı, işverende beklettiğimiz 13. ay ücretimizdir. İşverenin işçiye karşı sorumluluğudur. En temel iş güvencesi dayanaklarımızdan bir tanesidir. Bu hak gasp edilirse işverenler işçileri çok rahat işten çıkartacaktır. Bu hakkı ortadan kaldırmak demek, işçinin alın terine elini uzatmak demektir. Hele bu pandemi koşullarında bu kadar yoksulluk artmışken, işçinin deyim yerindeyse canı burnundayken bir de kıdem tazminatına el atılması kabul edilebilir bir şey değil, aklınızdan bile geçirmeyin diyoruz. Şu ana kadar resmi olarak bir açıklama, bizimle herhangi bir müzakere söz konusu değil ancak hükümet bunu gündeme getirirse bizim duruşumuz net. Kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir. Tüm gücümüzle tüm işçi arkadaşlarımıza, hakkımıza sahip çıkacağız” dedi.“O DİRENİŞ ÖNÜMÜZÜ AYDINLATIYOR”
Başkan Çerkezoğlu, 15 – 16 Haziran Büyük İşçi Yürüyüşü’nün 50. yılı ile olarak da şunları söyledi: “Dünya emek tarihi ile birlikte güncel emek siyaseti açısından da çok önemlidir 15 – 16 Haziran. Kemal Türkler’in işaret fişeğini yaktığı bir direniştir. Bütün işçilerin DİSK’e sahip çıktığı bir gündür. O süreç bugün için de önemli dersler barındırıyor ve 50 yıl sonra hâlen çok ciddi bir biçimde önümüzü aydınlatıyor. O direnişin simge fotoğraflarında var olan pankarttaki ‘Gücümüz Birliğimizden Gelir’ sloganı son derece önemlidir. Bugün de Türkiye işçi sınıfı gücünün örgütlülüğünden geldiğini bilmektedir ve DİSK bu örgütlülüğünün bir simgesidir. Bu direnişin 50. yılında, bir kez daha bütün işçi kardeşlerimizi örgütlü olmaya, omuz omuza mücadeleye çağırıyoruz.”“İŞÇİ SINIFI HASTALIĞI HALİNE GELDİ”
Küresel salgının emek dünyasındaki yansımalarıyla ilgili önemli değerlendirmeler yapan Çerkezoğlu, COVID-19’un işçi sınıfı hastalığı haline geldiğini ifade ederek, “Pandemi çok ciddi ekonomik ve toplumsal etkileri olan bir süreç. Bugün gelinen noktada 3 ayı tamamladık. Vaka sayılarında ciddi bir azalma olduğu ifade edildi, normalleşme süreci başlatıldı. Bu kavramı doğru bulmuyoruz. Bütün önlemlerin ortadan kaldırılması ve bunun yarattığı atmosferi yaşıyoruz. Günlük vakalar 1500’lü sayılara ulaştı. Salgın sürecinde sürekli sosyal izolasyon, evde kal çağrıları yapıldı ama işçiler bunların dışında bırakıldı. Salgının ilk gününden itibaren tüm rakamları topluyoruz ve paylaşıyoruz. Şunu gördük ki COVID-19 işçi sınıfı hastalığı haline geldi. Kendi üyelerimiz arasında yaptığımız araştırmaya göre DİSK üyeleri içinde, örgütlü olduğumuz iş yerlerinde pozitif oranı Türkiye ortalamasının 3,5 katı. Çalışma önlemlerinin daha iyi olduğu yerde böyle. Sendikasızlığa mahkum edilmiş 100 binlerce işçiyi düşünün. Gelirini kaybeden milyonlar var. Gelir kaybına bağlı yoksullaşma yaşanıyor ve önlem alınmazsa sonbaharla birlikte daha da çok yaşanacak. Hem sağlık açısından hem de ekonomik sonuçlar açısından gerekli önlemler alınmalı. 83 milyonun yaşamını koruyacak adımlar atılmalı. Biz DİSK olarak, üyelerimizin durumlarını yurtiçinde Türk Tabipler Birliği gibi paydaşlıklarla izliyor, çözüm üretmeye çalışıyoruz. Emek örgütleriyle daha yoğun iletişim içinde olunmalıdır. Yanı sıra dünyadaki süreci ve gelişmeleri de uluslararası emek örgütleriyle kurduğumuz işbirliği ve dayanışmalarla izliyor, katkı koymaya çalışıyoruz” diye konuştu.