Yasemin Özek ‘Angeliki ile Mehmet’te okuru 70’li yılların Beyoğlu sokaklarında müzikli bir aşk hikâyesinin içine çekiyor. Florya’dan, Moda’dan denize girildiği, İnci’nin, Taksim Sineması’nın yerinde durduğu, Maksim Gazinosu’nda Gönül Yazar’ın sahne aldığı zamanlara…
Yasemin Özek’in Çınar Yayınları’ndan çıkan romanı ‘Angeliki ile Mehmet’, 70’li yıllarda yaşanmış bir aşk hikâyesi, ancak içinde Beyoğlu’nun sokakları, kocaman tarihi, neşeli, renkli, bir o kadar da hüzünlü arka planı var.
Angeliki liseden henüz mezun olmuş, dedesinden kalma meyhanede babasına yardım ediyor. Pek tabii, annesi Elena, endişeli. Evlenmeyecek mi bu kız, meyhanede ne işi var, derken günler geçip gidiyor. Tam karşıda bir ciğerci var, sahibi Osman Bey, oğlu Mehmet askerden yeni dönmüş, işlerin başına geçmiş. Hem meyhaneden hem mahalleden komşular Mehmet’le Angeliki. Mehmet aynı zamanda Angeliki’nin en yakın arkadaşı Ayşe’nin ağabeyi. Eh, tahmin edeceğiniz gibi pek tabii, aşktan kaçılacak bir yer yok.
İki âşığın babaları, birbirlerine sıkı bir dostlukla bağlı. Komşuluğun güvenle bitiştiği, 6-7 Eylül gibi büyük bir trajediyi de beraber geçirmiş iki arkadaşlar. Kültürlerinin farkıyla sınanmamış, saygıyı da sevgiyi de hissettiren iki adam.
İşte bu iki adamın çocuklarının aşkı bu. Meyhane masasından ciğerci tezgâhına uzanan, ışıl ışıl, tutkulu bir aşk. Meyhanelerin müdavimlere ramazan ayının bitimine doğru uskumru dolması gönderdiği; erkeklerin ceplerinde eşlerinin işlediği kadeh zarfıyla dolaştığı, Florya’dan, Moda’dan denize girildiği, Markiz Pastanesi’nin, İnci’nin, Taksim Sineması’nın yerinde durduğu, Maksim Gazinosu’nda Gönül Yazar’ın sahne aldığı zamanlar. Kadınların henüz şen kahkahalarıyla meyhane masalarını doldurmalarına çok var.
Mekânlar da insanlar kadar hatıraları tutan şeylerdir hani, şu an ne yazık ki çoğunun yerini bile hatırlamadığımız pek çok mekân Angeliki ile Mehmet’in hikâyesinde canlanıyor. ‘Angeliki ile Mehmet’, elbette benim yetişemediğim zamanların aşk hikâyesini anlatıyor, lakin Beyoğlu’nda yaşanan aşkların bir yanıyla birbirine hep benzeyen bir yanı var. Beyoğlu herkes için hatırladığı, bildiği Beyoğlu sanırım. İlk sinemaya gittiğiniz, belki hayatınızdaki ilk rakıyı içtiğiniz, okuldan ilk kaçtığınızda gittiğiniz, ilk âşık olduğunuz yerdir Beyoğlu, elbette İstanbul’da büyüyenler için… El ele yürürken “Bir tanıdık görür müyüm” kalp çarpıntısıdır. ‘Angeliki ile Mehmet’ de aylar boyunca kimseye hissettirmeden yaşıyorlar aşklarını, İstiklal Caddesi’nde bir umut el ele gezme hayaliyle.
Kendisi de mübadil torunu olan Yasemin Özek, belki de çocukluktan beri, hep kulağına çalınan hüzünlü, tutkulu hikâyeleri, özgün, akıcı bir romana dönüştürmüş. Kitabı elime almamla bitirmem bir oldu desem yeridir. Sayfa sayfa Cihangir’i, İstiklal Caddesi’ni dolaşmış gibi hissettim, fonda Türk sanat müziği şarkılarıyla…
Yasemin Özek romanın bölümlerini Türk sanat müziğinin sevdiğimiz, bildiğimiz şarkılarıyla açıyor. Hem o şarkıdaki sözlerden neler olacağını hafiften anlıyorsunuz hem de şarkı gelip takılıyor kulağınıza. ‘Ömrümüzün Son Demi’, ‘Kapıldım Gidiyorum’, ‘Mihrabım Diyerek’, ‘Kırmızı Gülün Alı Var’, ‘At Kadehi Elinden’ ve daha neler… Meyhanelerin duvarlarında plaklardan yankılanmış tüm aşk şarkılarını, kitapta tek tek yâd ediyor.
Salâh Birsel’in ‘Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu’ kitabını andım sık sık okurken; Sait Faik, Mehmet’in gittiği Eptafolos Kahvesi’nde yazar öykülerini. İlhan Berk, Behçet Necatigil, Nermi Uygur’un buluştuğu Cennet Bahçesi’nde Yasemin Özek iki âşığı buluşturuyor hep. 70’li yılların Beyoğlu kültürünü özenle yedirmiş Özek kitaba. Bir mübadil torunu olmasından da sanırım, hem evlerin içindeki kültürü hem de sokakların kültürünü olanca gerçeklikle anlatıyor.
Spotify’da, ‘Angeliki ile Mehmet’in hikâyesinin bir çalma listesi var; okuyacaklara tavsiyem, bir yandan açsınlar, tatlı tatlı Müzeyyen Senar çalsın arkada, iyice o eski meyhanelerin, o tutkulu aşkın havasına girsinler.
ANGELİKİ İLE MEHMET
ESKİ ZAMANDAN BİR BEYOĞLU AŞKI
Yasemin Özek
Çınar Yayınları, 2020
312 sayfa, 24 TL.