Bu konuda haklı olabilirsiniz çünkü internet alerjik reaksiyonlar, fiziksel engellilik ve hatta aşılardan sonra gerçekleşen ölüm haberleri ile dolu. Evet, aşıların yan etkisi olabilir. Yine de bir ön yargıya kapılmadan önce gelin, aşıların nasıl çalıştığına ve gerçek hayatta ne kadar tehlikeli olabileceklerine, ya da olamayacaklarına, daha yakından göz atalım.
Aşıların Yan Etkileri Neler?
- Enjeksiyon Bölgesinde Ağrı
- Enjeksiyon Bölgesinde Kızarlıklık
- Enjeksiyon Bölgesinde Şişme
- Düşük Dereceli Ateş
- Yorgunluk
- Kas Ağrısı
- Baş Ağrısı
- Titreme
- İshal
Dünya genelinde kullanılmakta olan aşıların yaygın yan etkileri arasında enjeksiyon bölgesinde ağrı, kızarıklık, düşük dereceli ateş, genel yorgunluk, kas ağrısı, baş ağrısı, titreme ve ishal yer alıyor. Bu belirtiler hastaların tamamında gelişmiyor ve genellikle birkaç gün içerisinde tamamen ortadan kalkıyor.
Bu yan etkilerin haricinde ciddi advers reaksiyonlarının gelişme ihtimali yalnızca yüzde 0,4 olarak kayda geçiyor. Yani her iki yüz elli uygulamadan yalnızca birinde ciddi bir yan etki görülebiliyor ve bu yan etkilerin neredeyse tamamı, hastane ortamında kolaylıkla önlenebiliyor.
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, alerji hikayesi olan kişilerin hastane ortamında aşılanması gerektiğini öneriyor ve enjeksiyon sonrasında on beş dakika ila yarım saat kadar hastanede beklemelerini tavsiye ediyor.
Alerjik reaksiyonlar genellikle enjeksiyondan sonraki ilk dört saat içerisinde gerçekleşir ve şişme ya da hırıltı gibi semptomları içerebilir. Ciddi bir alerjik reaksiyon geçirdiğinizden şüpheleniyorsanız, en yakın sağlık kuruluşundan yardım alın.
Aşıların Yan Etkilerinin Plasebo ile Karşılaştırması
YAN ETKİ | GERÇEK AŞI | PLASEBO |
Enjeksiyon Bölgesinde Ağrı | %83,1 | %14,0 |
Enjeksiyon Bölgesinde Kızarıklık | %4,6 | %1,2 |
Enjeksiyon Bölgesinde Şişme | %5,7 | %0,4 |
Düşük Dereceli Ateş | %3,8 | %0,8 |
Yorgunluk | %47,4 | %33,4 |
Kas Ağrısı | %21,3 | %10,8 |
Baş Ağrısı | %41,8 | %32,9 |
Titreme | %14,0 | %6,3 |
İshal | %11,1 | %11,4 |
Ciddi Advers Reaksiyonlar | %0,6 | %,0,5 |
Üstteki tabloda ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) tarafından yayımlanan ve aşı olan kişilerin, plasebo aşı olan kişiler ile kıyaslandığı araştırmadan aldığımız sonuçları sizlerle paylaştık. Bu verileri alırken 18 – 55 yaş arası kişilerin verilerini baz aldığımızı hatırlatalım.Oxford Aşısı Güvenilir mi? Nasıl Bu Kadar Hızlı Yapıldı?
Oxford Üniversitesi tarafından geliştirilen yeni tip koronavirüs aşısının hastalığı durdurmada ve önlemede oldukça başarılı olduğuna dair sonuçlar görmemizin ardından, pek çok kişi geliştirilen bu aşıya güvenip güvenemeyeceğini merak ediyor.
Aşılardaki Riskler
Ciddi advers reaksiyonlar; yaşamı tehdit edebilen, hastanede yatış gerektirebilen ya da ölümle sonuçlanabilen ciddi yan etkileri temsil eder. Mevcut araştırmalar doğrultusunda aşıların ciddi advers reaksiyonu geliştirme riski yüzde 0,4 ila yüzde 0,6 aralığında. Bu reaksiyonların neredeyse tamamı, sağlık kuruluşları tarafından uygulanan müdahaleler sonrasında başarılı bir şekilde kontrol edilebiliyor.
Öte taraftan SARS-COV-2’nin ölüm riski; altta yatan ek hastalıklara, çevresel koşullara ve sağlık sisteminin mevcut kapasitesine bağlı olarak yüzde 16 oranına kadar yükselebiliyor. Ayrıca enfekte olup hastalığı ağır atlatan kişilerin kronik akciğer sorunları, kalp yetmezliği, körlük ve feç gibi ciddi komplikasyonlar yaşayabildiğini biliyoruz.
Üstelik hastalığı hafif ya da ağır atlatan kişilerin de bağışıklık sistemi, kendisini tekrar toparlamak için çok fazla zamana ihtiyaç duyacak şekilde hasar alabiliyor. Bu süreçte kişinin vücudu, diğer hastalıklara maruz kalabiliyor ve ciddi hasarlar alabiliyor. Ayrıca hastalık süresince ateş, öksürük, boğaz ağrısı ve nefes darlığı gibi semptomlara da sıkça rastlanıyor.
Aşılardan Korkmalı mısınız?
Bu konuya değinmeden hemen önce, bağışıklık sistemimizin nasıl çalıştığına göz atalım.
Hastalıklarla mücadelemizin en önemli ayağı olan bağışıklık sistemi, bünyesinde milyarlarca hücrenin yer aldığı minik ancak aynı zamanda devasa bir ordudur. Aslında her gün sayısız miktarda virüs ve bakteri saldırısına uğrarız ancak bunların önemli bir kısmı, siz farkında bile olmadan bağışıklık sisteminiz tarafından önlenir.
Eğer bir enfeksiyon ciddileşirse, akıllı hücreler bu enfeksiyonun kaynağı hakkında bilgi toplar ve antikorları aktifleştirir. Antikorlar, temelde güdümlü füzeye benzetilebilir çünkü enfeksiyonun kaynağı olan virüs ya da bakteri ile başa çıkmak için özel olarak üretilirler.
Öte taraftan bu sürecin tamamlanması genellikle birkaç gün sürer. Bu da, virüsün ya da bakterinin vücudumuza zarar verebilmesi için yeterli zamanı sağlar.
Tahmin edebileceğiniz üzere vücudumuz, tehlikeli enfeksiyonlarla tekrar ve tekrar karşılaşmak istemez. Bu yüzden bağışıklık sistemimizin, kendisini daha güçlü kılabilmek adına geliştirdiği bir savunma yöntemi bulunuyor. Eğer vücudumuzu gerçekten yoracak ölçüde güçlü bir virüs ya da bakteri ile karşılaşırsak, bağışıklık sistemimiz otomatik olarak hafıza hücreleri yaratır.
Bu hücreler vücudumuzun bir yerlerinde derin bir uykuya yatar. Aynı düşman bir daha saldırdığında, uyuyan hafıza hücreleri uyanır ve koordineli bir saldırı için antikor üretimi emri verir. Bu yanıt o kadar hızlı gerçekleşir ki, aynı virüs ya da bakteri ile bir daha karşılaştığınızda sizi hasta edemez. (Ufak bir not olarak tabii ki mutasyonlar, işi değiştirir.)
Küçük çocukların sürekli hasta olmasının temel nedeni de budur. Henüz yeteri kadar hafıza hücreleri yoktur.
Aşı Ne İşe Yarar? Nasıl Çalışır?
Aşılar, bağışıklık sistemimizin bu harika mekanizmasını destekler.
Evet, hafıza hücreleri çok iyi bir şekilde işler ancak o hücreleri enfeksiyon yolu ile edinmek, hastalıkla yüz yüze gelmeniz gerektiği anlamına gelir. Bu da rahatsızlanmanıza ve hatta hayatınızı kaybedecek ölçüde derinden hasarlar almanıza neden olabilir.
Aşılar, hafıza hücrelerini üretmek ve bünyemize bağışıklık kazandırmak için uygulanan bir yöntemdir. Aşılarla birlikte virüsün ya da bakterinin tehlikesiz bir kısmı vücudumuza enjekte edilir ve bu sayede hafıza hücrelerinin bu düşmanı tanıması sağlanır.
Bilim insanları bunu yapmak için onları öldürebilir ya da parçalarına ayırabilir. Bağışıklık sistemimiz bu haldeki enfeksiyonlarla kolay bir şekilde başa çıkabilir. Öte taraftan bazı durumlarda vücudumuzun hafıza hücresi üretmesi için, onu çok daha fazla yormamız gerekir.
Canlı aşılar daha tehlikeli olabilir. Karşı saldırı yapabilen bir düşman, bağışıklık sistemimiz için daha büyük bir mücadele gerektirecektir. Bu kulağa kötü bir fikir gibi geliyor olabilir:
Ya mikroplar kazanırsa?
Tabii ki her şey düşünülüyor. Böyle bir olasılıktan kaçınmak adına gerçek mikrobun zayıf bir versiyonu laboratuvar ortamında üretilir.
Peki, bunlar aşının temel prensipleri idi: Vücudumuzun çok güçlü hastalıklara karşı bağışıklık kazanmasına yardımcı olurlar. Bazıları, grip virüsü gibi, o kadar sık mutasyona uğrar ki, her sene yeni bir aşıya ihtiyaç duyulur. Yine de çoğu aşı bizi seneler boyu ve hatta belki de ömür boyu koruyabilir.