HABERMAX. Tunceli Sanayici ve Girişimcileri Derneği (TUSGİD), Türkiye’nin siyasal ve sosyal yaşamına dair önemli konuları alanında uzman isimlerin de katıldığı toplantılarla ele almaya devam ediyor. Artık TUSGİD üye ve dostları için geleneksel hale gelen toplantıların sonuncusu İstanbul Levent’te bulunan bir restoranda yapıldı. TUSGİD Başkanı Cem Haydar Bektaş’ın davetiyle, sabah saatlerinde bir araya gelen çeşitli iş sektörlerinden TUSGİD yöneticileri ve üyeleri, hem kahvaltı yaptı, hem de Türkiye’nin yakıcı konularını ele aldı.
Uzun soluklu ve dernek üyelerinin de yoğun katılımının olduğu toplantıda Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, genel sağlıkla ruh sağlığının birbirinden ayrılamayacağını, ruh sağlığının birçok sosyo-kültürel, davranışsal ve ailesel nedenle etkileşim içinde olduğunu vurgulayarak söze başladı. “Bu toplumun yüzde kaçı kendini sokağa çıktığında güvenli hissediyor” diye soran Beyazyürek, “Bakın televizyonlara, şu anda pidenin kaç lira olduğu, olacağı tartışılıyor. Ramazan geliyor… Pide bir gıda, yani fizyolojik bir ihtiyaç maddesi. Eğer bir toplumun geneli, bununla, fizyolojik ihtiyaçlarıyla ilgileniyorsa, bu televizyonların gündemi oluveriyorsa, o toplumda ruh sağlığından bahsedilemez” diye konuştu.GERÇEK RUH SAĞLIĞINA NASIL ERİŞİLİR?
Toplumun ruh sağlığı konusunda belirleyici olan başlıklardan birinin de sanat olduğunu ifade eden Prof. Dr. Beyazyürek, “Salgın döneminde ısrarla vurgulamıştım. Evde, izole yaşamın getirdiği psikolojik yüklerle baş etmenin en önemli yolu sanattır diye. Sanatına, sanatçısına değer vermeyen bir toplumun da ruh sağlığından bahsedilemez” dedi. Katılımcılara “hangi değerlerimiz kaldı” diye soran Mansur Beyazyürek, “Değersizleştirme sanki bir meziyet gibi sunuluyor. Bütün değerlerimiz gittikçe değersizleşiyor. Değer ihtiyacı, sevgiyi yerine getirme; bütün bunlar oluşunca insan ancak kendini gerçekleştirebilir ve gerçek ruh sağlığına kavuşur” ifadelerini kullandı.
SOSYOLOJİDE ÜÇ KAVRAMIN ÖNEMİ
Beyazyürek’in ardından söz alan Sosyolog Şükrü Aslan ise “Dikkatinizi üç kavrama çekmek istiyorum. Bunlardan biri gelenek, biri modernite, diğeri de muhafazakarlık” diye söze başladı. Birgün gazetesindeki köşesinde de bu konulara sıkça eğildiğini hatırlatan Aslan, “Bütün toplumlar ve topluluklar rutin yaşamları içinde bir takım ritüellere sahiptirler. Onların yasaları, kanunları kısa sürede oluşmamıştır. Bir doğumda, bir düğünde bir cenazede ne yapmaları gerektiği aktarımlarla öğrenilmiş. Anayasalar, kurumlar olmadan o gelenek bütün bunların çözümünü bulmuş ve araçlarını geliştirmiş. Bu tüm dünyada böyle. Geleneklerin temelinde de inançlar yer almış. Ne zamana kadar böyle gelmiş toplumlar, moderniteye kadar. Modern dünya, tüm bu geleneksel yapıların yerine yeni bir şey koymak demek. Modernite budur. Aslında modernite, kural getirendir. 18, 19 ve 20. Yüzyılda Avrupa merkezli olarak dünyayı kapsıyor modernite. Cumhuriyet buradan çıkıyor, aydınlanma buradan çıkıyor, devrim buradan çıkıyor, sosyalist devrim de buradan çıkıyor. O yüzden de kulaklara çok hoş geliyor. İlginç gelecek size ama sosyoloji de buradan çıkıyor” dedi.
TÜRKİYE’NİN MUHAFAZAKARLAŞMASI
Türkiye sosyolojisini belirleyen ana şeyin ise ‘modernleşme’ değil ‘modernleştirme’ olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şükrü Aslan, “Bunun altını üç-beş defa çizeyim. Bunu anlarsak sonraki süreci anlayabiliyoruz. Cumhuriyetle de başlamadı bu, Osmanlı’nın son dönemine dayanır. Zorla yaptığınız zaman tepkiyi de siz üretirsiniz, sosyolojinin de abisidir bu. Bu zoraki şeyler aynı zamanda Türk muhafazarlaşmasının da bu kadar sert ve güçlü bir şekilde ortaya çıkmasının nedenidir. Kitlelerin zamanında Demokrat Parti’ye geçmesinin nedeni de buradadır, yoksa DP’yi çok desteklediklerinden değil. Türkiye’de muhafazakarlığın çıktığı iklim bu modernleştirici iklimdir” dedi.
TUNCELİ ÇALIŞTAYI FİKRİ
Tunceli’nin sorunlarına dair çalıştay ve kalıcı çözüm mekanizmalarının kurulmasının tartışıldığı toplantı, katılımcılarının tamamının söz aldığı bir şekilde sürdü ve artık gelenekselleşen, kadınların ön sırada yer aldığı ‘aile fotoğrafı’ çekimiyle tamamlandı.