Halkımızın sevincini, hüznünü, sıkıntılarını, mutluluğunu motif motif işleyen folklorik değerlerimiz, Omuz halayı, Geyik oyunu, Ellik halayı, Çekirge oyunu, Tokat ağırlaması, Maşat Halayı ve Semah oyunu gibi daha onlarcası bulunan oyunlarımızın her birinin arkasında bir sosyal olgu yatmaktadır. Orta Asya Türk giyim kültürünün hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmesi ve bu kültürün bazı köylerimizde hala devam etmesi Tokat’a bir ayrıcalık katmaktadır. Bindallı, Şalvar, Çarşaf, Yazma, Çorap Tokat kadın kıyafetlerinin en önemlileridir. Kadife atlas üzerine gümüş telle işlenmiş belden yukarısı dar alt kısmı geniş Bindallı denilen boy elbisesine özellikle kırsal kesimlerde sık sık rastlamak mümkündür. Bele takılan gümüş kemer bu kıyafetin bir aksesuarıdır
Tokat’ın mahalli erkek kıyafetlerinde en çok dikkat çeken cepkendir. Önceleri gündüz kıyafeti olarak, sonraları düğünlerde ve özel günlerde giyilen cepken yelek boyunda önü düğmesiz etrafı sarma ve ortası kasnak işi ipek ile süslü altına gömlek giyilen bir kıyafettir. Ayrıca yakasız gömlek, pantolon ve bele sarılan kuşak, Tokat’lı erkeklerin mahalli giyim şeklidir.
Tokat’ta yemek kültürü de oldukça zengin ve iştah açıcıdır. Tokat Kebabı, Tokat Tavası, Baklalı Dolma, Etli Dolma, Yavan (Erikli) Dolma, Pehlili Pilav, Kuskus, Dolma İçi, Madımak, Nohut Yahnisi, Nivik, Bacaklı Çorba, Helle Çorbası, Toyga Çorbası, Gendüme Çorbası, Mercimekli Hamur Çorbası, Bat, Keşkek, Nohut Mayalı Cevizli Çörek, Katmer, Yufka, Çökelekli Gözleme, Çökelekli Pide, Tokat Simidi, Yağlı, Elbiseli (Bez) Sucuk, Çemen, Zile Pekmezi, Köme, Pestil, Tarhana, Elma, Erik, Vişne, Kızılcık Hoşafı, Kuşburnu ve Zambak Reçeli tadı ile damaklarda iz bırakan lezzetlerdir.
Tokat türküleri tüm ülkemizde zevkle dinlenen türkülerimizdir. Bu türkülerimizde aşkı, hüznü, kederi, neşeyi, felaketi, hoşgörüyü kısacası halkın tüm yaşam şeklini bulmamız mümkündür. “Sabahın seherinde ötüyor bülbül, Hey onbeşli onbeşli, burçak tarlası, Tokat yaylası “ gibi türkülerimiz ülkemiz folkloründe önemli bir yer tutmaktadır.
Günümüzde yeni bir teknoloji ve şehir kültürünün hızla gelişmiş olduğu çağımızda, ilimizde hala orta Asya kültürünün gelenek ve göreneklerinin bozulmadan devam ediyor olması önemli bir olgudur. Düğün geleneği, oda oyunları, maniler, orta oyunları, batıl inançlar, sosyal ve toplumsal dirliğin ayakta kalmasını sağlayan ahlaki ve insani adetler hala sosyal hayatımıza yön vermektedir.
HALK ŞAİRLERİ
AŞIK SELMANİ
20. yüzyıl şairlerinden olan Âşık Selmâni, Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Kuruseki köyündendir. Yetiştiği Alevi – Bektaşi kültürüne bağlı kalan ozan Âşıklık geleneğinde bade içme olayıyla âşık olmuştur. İrticalen söyleme tarzı yüksek olan şair Konya Âşıklar Bayramı’nda 1967-73 yılları arasında atışma dalında üst üste yedi yıl derece almıştır. Şiirlerinde genellikle dini – tasavvufi geleneğin izleri görülen şairin kimi zaman Arapça ve Farsça kelimelerin çokluğundan dili ağırlaşır. Âşık şiirlerinde atasözleri ve deyimleri kullanmıştır.
KUL HİMMET
16. yüzyıl halk şairidir. Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Güdümlü köyünde doğdu. 17. yüzyılın ilk yarısında öldü. Hatâyi ve Pir Sultan’dan sonra gelen üçüncü büyük Bektaşi–alevi geleneğindeki halk şairidir. Coşkun şiirleriyle tanınan Kul Himmet, Pir Sultan ile yakın arkadaştı. Pir Sultan’ın asılmasından sonra uzun süre saklandı. Şiirlerinde Alevi–Bektaşi kültürünü ve tarikat kurallarını yalın bir şekilde anlattı. Bazı şairler de Kul Himmet takma adıyla şiirler yazınca kimi şiirlerin O’na ait olup olmadığı tartışma konusudur. Kul Himmet’le ilgili bilgi ve şiirleri Cahit Öztelli, “Pir Sultan’ın Dostları” (1984) adlı kitabında derledi.
TALİBİ
Zilelidir. 1745 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Zamanın ileri halk şairlerinden sayılır. Turhal Şeyhi Mustafa Efendiden yetişmiştir.
Şiirlerinde divan tarzına çok yanaşmamış daha ziyade halk edebiyatı yolunda uğraşmıştır. Destan, koşma, semailerine çok rastlanmaktadır. Gençlik devrine ait olduğu anlaşılan koşmalarında daha lirik görülmektedir.
Talibi çok sevilen ve sayılan bir şairdir. İri vücutlu, beyaz sakallı, yakışıklı efendi bir aşıktı. Raşit, Esat, Fedai gibi çıraklar yetiştirmiştir.
1813 yılında ölmüştür. Zile’de Muharrem Efendi mezarlığında gömülüdür. Öldüğü zaman seksen yaşında olduğu söylenmektedir.
Şiirlerinde parçalar:Ey mertlik davasın süren gel berü
Mert olan namusta arda belli olur.(bellolur)
Hak için çekelim, sadakat,gayret
Metanet,sadakat darda belli olur
Bizler de çok çektik hak için emek
Tükendi sermaye, kalmadı emek(sermaye)
Ben pervaneyim der cümle kepenek(kelebek)
Pervane olanlar narda belli olur.
TOKATLI NURİ
19. yüzyıl halk ozanı olan Tokatlı Nuri 1899’da Samsun’da ölmüştür. Şiirlerinden yaşamının güçlüklerle geçtiği anlaşılan şairin yaşamıyla ilgili fazla bir bilgi yoktur. Ancak aynı yüzyılda Erzurumlu Emrah’ın Tokat’a geldiğinde Tokatlı Nuri’nin Emrah’a çırak olduğu bilinir. Beraber gezdikleri Rumeli’ye kadar gittikleri söylenir. Tokatlı Nuri’de çok açık bir şekilde Erzurumlu Emrah’ın etkileri gözükür. Aruz ölçüsüyle yazdığı şiirleri de vardır. Kendisi usta olduktan sonra çıraklar yetiştirmiştir. Samsun’da Şeyh Kutbeddin Türbesi yakınlarında defnedilmiştir.
ZİLELİ CEYHUNİ
19. yüzyılda Tokat’a bağlı Zile ilçesinde dünyaya gelmiştir. Asıl adı Ömer olan ozanın mahlasını ustası Tokatlı Nuri’den aldığı söylenir. Sık sık yolculuğa çıkan âşık düğünlerde, derneklerde, kahvelerde saz çalardı. Şiirlerinde ayrılık, aşk, doğa gibi konuları işleyen Ceyhuni Bektaşiliğe bağlanmıştır. Bektaşiliğe bağlandıktan sonra inançları doğrultusunda şiirler de yazan Ceyhuni, çevresindeki olaylara da kayıtsız kalmamış bunlardan şiirlerinde söz etmiştir.
ZİLELİ FEDAİ
18. yüzyılın önemli halk ozanlarından biri olan Fedâî âşıklık geleneğindeki usta–çırak töresi çerçevesinde yetişmiştir. Yaşamıyla ilgili olarak elimizde fazla bilgi bulunmayan Fedâî, şiirlerinden anlaşıldığı üzere seyyah bir şairdir. İstanbul âşık kıraathanelerinde saz çaldığı, âşıklarla arkadaşlık kurduğu söylenilir.
GAZİ OSMAN PAŞA
Tokatlıdır. 1832 de doğmuştur. Çubukçu Şerif Ağa’nın oğludur. Annesi Şakire Hatundur. Eniştesi terzi Süleyman Efendiyle İstanbul’a gitmiştir. Tetkiklerimiz neticesi edindiğimiz bu malumata göre ansiklopedilerimizin Yağcıoğullarından fakir bir aileye mensup olarak göstermesi yanlıştır. Evvela Yağcıoğulları maruf bir ailedir. Kendilerinden yetişenler çoktur, fakir değillerdir. Kendilerini geçmişlerini iyi bilirler. Yağcıoğullarından görüştüklerimizde Gazi Osman Paşa’yı mensup oldukları aileden zuhur etmediğini ifade etmişlerdir.
Annesi ve eniştesiyle birlikte İstanbul’a giden Osman, Askeri Rüştiye ve Askeri İdadisine gitmiş Harp Okulunu bitirmiş 1269- 1852 de Piyade Mülazimi olarak diploma almıştır. 1855 de Kırım Harbi hazırlığı sırasında Mülazim Osman Efendi Erkanı Harp Sınıfına kabul edilmiş Rumeli’de toplanan orduya gönderilmiştir. 1856 da Paris Antlaşması imzalanarak harp bittiği zaman Osman Efendi Yüzbaşı olarak İstanbul’a dönmüş, İstanbul’da Erkanı Harp Dairesinde çalışmış ve Kolağası olmuştur.
Teselya’da Yenişehir Fırkasında Erkanı Harp Reisliğinde, Cebelilübnan‘da, Girit’te çalışmıştır.Bu vazifeleri gördüğü zaman rütbesi Binbaşı idi.
Girit’te asilere karşı ciddi başarılar göstermesi Serdar Ömer Paşa tarafından takdir edilerek Osman Beyi Miralaylığa terfi ettirmiştir. 1284-1867 de Yemen’de patlayan isyan dolayısıyla Redif Paşa kumandasında gönderilen tümende I. Alay Komutanlığına tayin edilmiş ve Yemen’de gösterdiği yararlıklar dolayısıyla General olmuş, 1287-1570 de hastalanması sonucu Yemen’den İstanbul’a dönmüştür.
Birkaç ay istirahattan sonra Manastır’daki III. orduya Redif Generali olarak gönderilmiş, 1875’te Rumeli’de Yenipazar Tümen Komutanlığına tayin edilmiştir. Osman Paşa, Ferikliğe yükseltilmiş, Rumeli’den İstanbul Merkez Komutanlığına getirilmiştir. 1289-1872 de İşkodra , 1290-1874 de Bosna –Hersek , komutanlıklarında bulunmuş, 1875-1876 Sırp Osmanlı Muhaberesi Osman Paşanın tanınmasına bilhassa değerli bir kumandan olduğunun anlaşılmasına yeni bir vesile olmuştur.Bu harpte Osman Paşa, Sırp ordusunu perişan etmiş, İzyor ve Zayçar şehirlerini işgal etmiştir. Rus Generallerinin kumandası altında bulunan Sırpların bozguna uğraması çok mühimdi. Bu hizmeti takdir edilerek Osman Nuri Paşa, Mareşal rütbesine yükseltildi.
Osman Paşa, Sırp Harbinden sonra Vidin muhafızlığına gitmişti. O zaman Osmanlı Rus Harbi de başlamıştı. Vidin Kalesi önünde şiddetli muharebelerden sonra Tuna’ yı geçen Ruslar, Tırnova’yı kuşatmışlardı. Harbin bir facia halini alması üzerine Osman Paşa, Rus akınını durdurmak, Plevne’yi tutmak emrini almış, 25 tabur piyade, 12 bölük süvari, 48 sahra topu, 6 dağ topuyla Plevne’ye yürümüş ilk hamlede Plevne’ye yaklaşan Rus kuvvetlerini bozguna uğratmış ise de düşmanın sayıca üstünlüğü karşısında Plevne’ ye çekilerek yaptığı meşhur müdaafasıyla Türkün şanlı tarihine altın bir yaprak daha ilave etmiştir. Osman Paşanın elindeki küçük bir kuvvete karşı 150 bin kişilik ve 800 topluk büyük bir Rus Ordusu Plevne’yi sarmıştır.
Osman Nuri Paşa, az bir zamanda yaptırdığı toprak istihkamları sayesinde 4-5 ay dayanmış, Rusların teslim tekliflerine hiç yanaşmayarak bütün dünyanın gözünü çeken, kafasını işgal eden yeni bir harp terbiyesi yaratmıştır. Ne çare ki Osman Paşa müşkil bir durumda idi. Erzak ve diğer ihtiyaçların yokluğu kendisini şiddetle duyurmaya başlamıştı. Buna rağmen askere verilecek bir dilim ekmek kalıncaya kadar savaşa devam edilmiş, en sonu bir yarma hareketiyle bu çemberin içinden sıyrılıp çıkılmak istenilmiş ise de şarapnal parçasıyla atı vurulan Osman Paşa da sol ayağından yaralanmıştır. Yarası sarıldığı bir sırada General Bomenski tarafından esir edilmiştir. Hiçbir söz söylemeden kılıcını Generale uzatmış ve teslim olmuştur.
Bu zafer dolayısıyla Osman Paşa’ya Gazi ünvanı verilmiş ve Abdulhamid tarafından bir kılıç hediye edilmiştir.
Devrin en namuslu ve saygılı bir adamı olarak yaşayan Gazi Osman Paşa 1315-1897 de 65 yaşında iken ölmüştür. Fatih Türbesi bahçesinde gömülüdür.
https://youtu.be/ttBmyksRlNw