HABERMAX. Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan ÇEDES protokolü, geçtiğimiz yaz okullara imam atanacağı haberiyle büyük tepki çekmişti. Protokol kapsamında hayata geçen skandal uygulamalar her gün haberlere konu olmaya devam ediyor.
TKP’nin Sesi YouTube kanalında yayınlanan podcast yayınında konuya ilişkin Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komite üyesi Berkay Kemal Önoğlu değerlendirmelerde bulundu.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın imzaladığı ilk dinci protokol ÇEDES değil diyen Önoğlu protokolün amacının “1789 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda vurgulandığı gibi öğrencilerin “milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi benimseyen, koruyan ve geliştiren” fertler olmalarına ayrıca çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış, bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen, bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi kendi yaşantılarında inşa etmiş; akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim sahibi, bedensel ve sosyal bakımdan dengeli bireyler olarak yetiştirilmesine katkı sağlamak” olarak yazıldığını ifade etti.
Böyle kanun dili olmaz diyerek projenin esas amacını özetleyen Önoğlu “aklıselim yani sağduyu sahibi, kalbiselim yani kötü huylardan arınmış temiz bir kalp sahibi ve zevkiselim yani yüksek zevk sahibi bireyler yetiştirmekmiş projenin amacı.
Yani çocukları sağduyu sahibi bireyler haline getirmek için Kars’ta maket mezar başında ağıt yaktırıyorlar ya da Bitlis’te sınıfa kabe maketi kurup öğrencileri tavaf ettiriyor, şeytan taşlama provaları yaptırıyorlar.
Onları temiz kalp ve vicdan sahibi yapmak için küçücük çocukların ellerine gerçek bıçak verip maket koyunların ineklerin boyunlarını kestiriyorlar…
Herhalde yüksek zevk sahibi fertler yetiştirmek için de çocuklara cazın tarihini anlatacak değiller. O türbe benim şu türbe senin, gezdiriliyor çocuklar… Kimlerin türbeleri peki? Laik cumhuriyete ayaklanmış, saltanat ve hilafet yanlısı sarıklı yobazların türbeleri. Menemen’de Kubilay’ı öldürenlerin türbeleri…” diyen Önoğlu’nun açıklamalarında öne çıkan başlıklar şöyle:
Protokolün hukuki dayanağı 1789 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu
“Milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi benimseyen, koruyan ve geliştiren fertler” derken 1789 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununa referans veriyor ÇEDES protokolü…
Peki aynı kanunun aynı maddesinde hatta aynı cümle içerisinde ne deniyor biliyor musunuz?
“Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” diye devam ediyor kanun.
Laikliği savunmaya kanunların gücü yetmez onu yalnızca halk korur
Bunu yalnızca kanuna aykırı davrandıklarını ortaya koyduğu için söylemiyorum.
Laikliği hiçbir kanunun korumadığını, korumaya gücünün yetmeyeceğini, onu korumaya savunmaya yalnızca halkın güç yetirebileceğini gösterdiği için söylüyorum.
Çünkü elbette “değerler” vardır. Tek tek insanların olduğu gibi toplumun da, bir halkın da değerleri vardır. Ama bu değerleri sadece kanuna bırakırsak kanun bu değerleri manipüle etmeyi başarır.
Peki neye göre belirir bu ortak değerlerimiz? Adı üzerinde ortak olabilmesine göre belirir. Bir toplumu parça parça cemaatlere, tarikatlara, alt kimliklere bölen unsurlar tabiatı gereği o toplumun ortak değerleri olarak kabul edilemez. Biz bir toplumsak, kul değilsek, tebaa değilsek, vatandaşsak ve aramızdaki hukuku bu belirliyorsa, bir arada yaşama iradesini güçlendiren unsur elbette laiklik olacaktır.
Bir toplumun evrenselleştirilebilir değerleri olur. Yoksa da o toplum cemaatleşip yok oluşa sürüklenir.
Bizim toplumumuzu cemaatleştirmeye çalışıyorlar. Laikliğe dönük yoğun saldırıların kaynağında da yobaz patron düzeninin cemaatleşen bir topluma ellerini ovuşturarak bakması yatıyor.
Laiklik toplumsal değerimizdir
Biz toplum olmakta ısrar etmeliyiz. Evet değerlerimize sahip çıkmalıyız. Bilelim ki Laiklik bizim toplumsal değerimiz. Çünkü laiklik toplumumuzu bir arada tutan en önemli unsurlardan biridir.
Ha şunu da belirtelim, laiklik bir yaşam tarzı değildir ve bu yüzden patronların değil emekçilerin ihtiyacıdır.
Biliyorsunuz, patronlar toplumsal yaşamın içinde değil tepesinde ikamet ediyorlar, dolayısıyla orada diledikleri yaşam tarzına sahip olabilirler, toplumun laik olup olmaması yaşam tarzlarını etkilemez.
ÇEDES projesi bir dayatmadır
ÇEDES projesi aslında bir dayatma, bu toplumu dönüştürmek, kodlarını değiştirmek, toplum olmaktan çıkarmak için bir dayatma. Ve tüm yurtseverlerin en sert şekilde mücadele etmesi, kabullenmemesi gereken bir uygulama.
Bugün mücadele ederken bazı öncelikler, kırmızı çizgiler belirliyoruz biliyorsunuz. Emekten yana olunacak, bağımsızlıktan yana olunacak ve laiklik savunulacak. Ama bütün bunların birbirinden ayrı değil birbirini tamamlayan şeyler olduğu aksi halde tutarsız kalınacağı unutulmamalı.
Çağdaş, evrensel değerlere sahip, gerçekten ortak bir kültüre, ortak bir geçmiş algısına ve ortak bir gelecek tahayyülüne sahip, çıkarları ortaklaştırmış, sevindikleri, coştukları, üzüldükleri ortaklaşmış, kalkınmış, refah içinde, ileri bir toplum için sosyalizm!
Ve o gün geldiğinde de laiklik böyle bir toplumun en önemli çimentolarından biri olacak. Laiklik mecburiyettir.