AHA.Çin’in Hubei eyaleti Wuhan şehrinde ortaya çıkmasının ardından dünya kamuoyunu meşgul eden Koronavirüs, bugüne kadar 114 bin kişide tespit edildi. Koronavirüs hakkında bilinmesi gerekenleri, alınan tedbirleri ve korunma yöntemlerini İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İstanbul Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Oral Öncül anlattı.
Koronavirüs nedir, nasıl bulaşır, kaynağı nedir?
Koronavirüs, bizim çok eskiden beri bildiğimiz insanlarda üst solunum yolları enfeksiyonlarına yol açan virüslerden bir tanesi. Aslında nezle türünde burun akıntısı, boğazda yanma ve ağrıya neden olan ve hafif semptomlarla kendini gösteren ve üç-beş gün içerisinde iyileşen bir hastalık. Bildiğimiz virüsün beta tipinin mutasyona (genetik değişiklik) uğraması sonucu Koronavirüs dediğimiz virüs ortaya çıktı.
Diğer virüslerle kıyasladığımızda daha fazla bulaşabilme özelliğine sahip. Kaynağı, özellikle yılan, yarasa gibi karınca yiyen hayvanlar. Virüs bu hayvanlardan önce insanlara bulaştı, daha sonra insanlar arasında yayılmaya başladı.
Virüsün nasıl seyretmesi bekleniyor?
Aslında virüsün dış ortamdaki dayanıklılığı yaklaşık üç-beş saat arasında değişiyor ama kuru ve soğuk ortamlarda bu süre birkaç güne kadar uzayabiliyor. Havalar ısındıkça, özellikle 25 santigrat derecenin üzerindeki dayanıklılığının giderek azaldığını ve yaşam süresinin kısaldığını görüyoruz. Son yapılan çalışmalarda enfekte olan her bir hastanın yaklaşık iki ila üç tane sağlıklı insana bu hastalığı bulaştırdığı görülmektedir.
Yaklaşık 2 Şubat’tan itibaren bu hızın yavaş yavaş azaldığını önce 2’ye, 28 Şubat’tan sonra da 1,5 insana bulaştırmaya başladığını görüyoruz. Bu durum bize havaların ısınmasıyla birlikte özellikle kuzey yarımkürede bu hastalığın bulaşma hızının giderek azalacağını düşündürmekte. Ama buna karşı çıkan görüşler de var çünkü hastalık güney yarım küreye de bulaşmış durumda. Özellikle güney yarımküredeki bazı ülkelerde bu hastalığın görülmesi ve orada da kış sezonunun gelecek olması açıkçası bu hastalığın, dünyanın değişik bölgelerinde de devam edeceğini gösteriyor. Hastalık elbette ki belli bir süre devam edecek, artış gösterecek ve yavaş yavaş azalıp sonlanacak ama bu arada bizim gerekli önlemleri almamız ve virüse karşı kendimizi savunmamız gerekecek.
Kimler risk altında?
Bu hastalık her türlü insana bulaşabiliyor. Bulaştığı insanların yüzde 80’i yani her 5 insandan 4’ü hastalığı hafif semptomlarla, ayakta geçiriyor ve bu hastalarda herhangi ciddi bir sorun oluşturmuyor. Ancak, yüzde 20’sinde, ki bunların içerisinde özellikle yaşlılar, solunum problemi olanlar, sigara içenler, bağışıklık sistemi baskılanmış olanlar, kanser hastaları, kemoterapi ilaçlarını kullanmış olan hastalar ve organ nakli olmuş hastalarda bu hastalık daha ciddi seyir gösterebiliyor. Bunlarda solunum yetmezliği daha ağır seyredebiliyor ve hastaneye yatırılmaları gerekebiliyor. Her 100 hastanın yaklaşık 5’i hastaneye yatırılıyor ve hastaneye yatırılan her 100 hastadan bir tanesi hayatını kaybediyor. Dolayısıyla da riskli hastalar, bu hastalığa daha duyarlı. Son dönemde yapılan çalışmalarda hastalığın genç-yaşlı fark etmeksizin özellikle sigara içenlerde çok daha ağır seyrettiğini ve hastaneye yatmak zorunda bıraktığını görüyoruz, sigara içenler bu konuda daha çok risk altında oluyorlar.
Koronavirüs karşısında hem bireysel hem de ülke olarak alınması gereken tedbirler nelerdir?
Şu anda tüm dünyada yoğun bir maske kullanımı görüyorsunuz, ama herkesin maske kullanmasına gerek yok. Sadece hastalar ve az önce saydığım riskli grubun maske kullanması yeterli bu açıdan. Çevrede bulunan virüsleri dokunma yoluyla önce ellerimize sonra da ağız ve burnumuza taşıyabiliyoruz. Bunu engellemek için yapmamız gereken en önemli şey ellerimizi bol sabunla en az 20 saniye olmak üzere yıkamak gerekiyor. Şu çok önemli, her gün bol sabunla ellerimizi bol bol yıkamamız lazım. En az 20 saniye elimizin her tarafını, parmak uçlarını, avuç içlerini, tek tek ovarak güzel bir şekilde elimizi yıkamamız gerekiyor, dışardan eve geldiğimiz zaman, çoluğumuzla çocuğumuzla temas etmeden önce lavaboya gitmemiz dirseklerimize kadar elimizi yüzümüzü bol sabunla yıkamamız, ağzımızı ve burnumuzu güzelce gargara yapmamız, temizlememiz gerekiyor. Ağız ve burun gargarası da bu açıdan çok önemli. Yakın temastan kaçınmamız lazım, öpüşmek ve sarılmaktan bugünlerde uzak durmamız lazım. Solunum yollarımızı ve yutak bölgemizi kuru tutmamak ve su içmek yine faydalı olacak yöntemler arasında.
Onun dışında mümkün olduğunca duyarlı insanların, hastalanma potansiyeli yüksek olan vatandaşların kalabalık ortamda bulunmaması, kendilerini bu açıdan bugünlerde koruması gerekmekte. Burnu akan, hapşıran, öksüren kişilerin tek kullanımlık kâğıt mendillerle güzelce temizliklerini yapmaları, kirli mendillerini ortama virüs bulaştırmamaya dikkat edecek şekilde çöpe atmaları gerekiyor.
Kişisel önlemlerin dışında da tabii kitle olarak farkındalığın artırılması gerekiyor. Medyamız bu açıdan gerçekten de çok başarılı çalışmalarla halkı bilinçlendirmiş durumda. Şunu bilmemiz lazım: Türkiye’ye şu ana kadar Koronavirüs henüz gelmiş değil, ama gelecektir. Gelmesi de dünyanın sonu değil. Önemli olan hastalarla karşılaştığımız zaman toplumsal bir panik oluşturmaksızın bu işin kontrolünü başarıyla sağlamamız gerekecek. Bu konuda da altyapımız gerçekten son derece iyi, Sağlık Bakanlığı bu konuda gayet iyi tedbirler almış durumda, alandaki bütün sağlık personelimiz konuya son derece duyarlı ve bilinçli, ekipmanlarımız gayet yeterli, kendi ekipmanlarımızı üretip alanda rahatlıkla kullanabilecek kapasitede bir ülkeyiz. Dolayısıyla toplumsal bir paniğe gerek yok, bunu tedavi edip en başarılı şekilde yönetebilecek sağlıklı altyapıya da sahibiz. Toplumda hiçbir şekilde panik oluşturulmamalı. İşte insanlar böyle bir hastalık geldiği için toplumsal bir kaosa sürüklenmemeli, biz bunu rahatlıkla başarabilecek bir altyapıya sahibiz.
Sağlık Bakanlığımız da bu açıdan son derece etkili tedbirler uygulamakta. Aslında 2001 yılındaki kuş gribinden sonra devlet olarak çok önemli adımlar atıldı. Bu tip tehdit edici viral enfeksiyonlara karşı çok iyi bir savunma planı hazırlanmış durumda. Böyle tehditlerde hemen hastalığın tanımı yapılıyor; semptom ve bulguları, nasıl olduğu, olası vakalar, kesin vakalar belirleniyor; broşürler hazırlanıyor; bir bilim konseyi oluşturuluyor.
Virüs neden bu kadar hızlı yayıldı ve tedavisi mümkün mü?
Virüsün gerçekten diğer koronavirüslerle ve griple karşılaştırdığımızda hızlı bir yayıldığını görüyoruz. Bunun iki tane nedeni var. Bir tanesi belki de en önemli özelliği, hastalığın kuluçka süresinin yaklaşık 5 gün olması. Hastalık, bu süre içerisinde hiçbir semptom ve bulgu vermeksizin oluşmaya başlıyor. Hastalık bulguları ortaya çıkana kadar başkalarına bulaştırabiliyorsunuz. Bir de mutasyona uğrayan birtakım yapısal proteinler özellikle virüsün çok hızlı yayılma potansiyeline sahip olduğunu bize gösterdi. İşte bu iki neden hem virüsteki mutasyon hem de kuluçka süresinin gizli olması bu virüsün çok hızlı yayılmasının en önemli nedeni olmaktadır.
Tedavisi ile ilgili çalışmalar ne durumda?
Şu anda onaylanmış ve bilinen bir tedavisi maalesef yok. Üzerinde çalışılan birtakım ilaçlar var. Halen kullanmakta olduğumuz başka hastalıklara yönelik tedavi ajanlarını (ilaçlarını) bu alanda kullanıyoruz. Bununla ilgili çalışmalar şu anda sürmekte. ABD, Çin ve Japonya’da özellikle ebola virüsü için kullanılan bir ilacın deneysel çalışmalarında başarılı sonuçlar alınmakta. Bunların yakın bir zamanda onaylanarak kullanıma girmesi mümkün. Aşı çalışmalarıyla ilgili yoğun bir hazırlık var, 8 farklı merkezde aşı çalışmaları sürdürülüyor. En önemli çalışmaların hızla sürdüğü Seattle’da, bununla ilgili şu anda insanlarda denenecek hale getirilen bir aşı var. Önümüzdeki yaz aylarında onaylanarak kullanıma girmesi bekleniyor. Bu aşıların da tabii üretimi söz konusu olur ve piyasaya sürülürse o durumda hastalığın kontrolünü daha hızlı gerçekleştirme imkânımız olacaktır.